'Korktukları sürece benden nefret edebilirler'

Tarihsel olarak bu unutulmaz despotun iktidarı “demokrasi” kavramının sorgulanmasında sembolik derecede önemlidir. Sonuçta Caligula'nın yaptığı her şeyde ve verdiği her kararda korkudan seslerini çıkaramayan, cesur davranamayan senatonun ve halkın payı büyüktü. Caligula korkunçtu, belki de çılgındı, ancak ona dur demeyenler neydi?

Abone ol

KÖLN - Roma'da, sorunlu da olsa bir cumhuriyet, soylular tarafından seçilmiş olsa da bir senato yönetimdeydi. Demokrasinin sisteme oturtulmaya çalışıldığı ilk yerlerden biridir Roma. M.S. 37 yılında yönetime Caligula gelir: Uyguladığı vahşetle, çılgın projeleriyle ve yarattığı korkuyla tarihe eli kanlı diktatör olarak geçer.

Caligula, M.S. 12 yılında, 12 Ağustos'ta, yani 2006 yıl önce, General Germanicus ile Agrippina'nın üçüncü oğlu ve Roma İmparatoru Augustus'un torunu olarak Gaius Julius Caesar adıyla hayata gözlerini açar. Babası Roma'nın, batıda Ren Nehri ve doğuda Balkanlar'daki sınırlarını güvenli hale getiren başarılı ve sevilen bir komutanıydı.

Küçük Caligula, Germen cephesine babasını ziyaret etmek için geldiğinde, annesinin ona yaptırdığı asker üniformasını giyer. Ren nehri kenarında görev yapan Romalı askerler, küçük çocuğu öyle severler ki, askerlerin maskotu haline gelir. Küçük Gaius'a "caligae" denen asker botlarının küçüğü anlamına gelen "Caligula" (küçük asker botcuğu) lakabını takarlar ve bu isimle de tarihe geçer.

M.S. 19 yılında babası öldüğünde (kimi kaynaklar Tiberius'un ajanları tarafından öldürüldüğünü öne sürer), Caligula politik atmosferin çok gergin olduğu Roma'ya gelir. O sıralarda Tiberius, tahta çıkma ihtimali olan herkesi öldürtür. Onun paranoyasından Caligula'nın erkek kardeşleri de kurtulamaz ve geriye sadece küçük Caligula ve kız kardeşleri Agrippina, Drusilla ve Julia Livilla kalır. Caligula başarılı oyunculuğu, tehlikeyi önceden fark edebilme becerisi ve entrikaları iyi tanıyor olması sayesinde, hem hayatta kalmayı hem de Roma İmparatoru olmayı başarır. Ve Tiberius'un yönetiminde "vatana ihanet" adı altında politik takiplerden, işkencelerden yorgun düşmüş olan halk, büyük umutlarla yeni imparatoru "yıldızımız" diyerek Roma'da karşılar. Babası Germanicus Romalılar tarafından çok sevilip, takdir edildiğinden, halk Caligula'ya ayrıca sempati duyar. Romalı tarih yazıcıları Seneca, Tacitus ve Suetonius, imparatorluğun ilk 7 aylık döneminden oldukça olumlu bahsederler. Ancak umut vadeden Caligula, hızlı bir değişim geçirir: Kendisini tanrı ilan eder. Hatta Yahudi tapınaklarına heykelini koydurtacak kadar ileri gider.

Kayınpederini, evlatlık oğlunu ve etrafında kendine tehlike gördüğü kim varsa, öldürtür; Tiberius'un kanlı "vatana ihanet" davalarını o da devam ettirir; yasalarca işkenceden korunma altına alınmış olan senatörlere de işkence uygulatmaktan kaçınmaz; abartılı ve lüks yaşam tarzının giderleri için vergileri ağırlaştırır; yönetimde bulunduğu sürece Fransa, Samos, Kuzey Afrika ve birçok yerde muhteşem yapılar, su kemerleri, köprüler inşa ettirir. Senatörlerle arası gittikçe açılır: Romalı senatörleri o kadar aşağılar ki, en sevdiği atı Incitatus'u Romalı senatörlerin gelebileceği en üst makam olan konsüllüğe getirir. Atıyla birlikte sarayında yemekli, gösterişli davetler verir ve hatta atına mücevher takar, mermer bir ahır yaptırır.

Senato ile imparatorun arasındaki asıl çekişmenin neden kaynaklandığı bilinmiyor, ancak bilinen, Caligula'nın senatoyu küçük düşürmek için elinden gelen her şeyi yapmış olduğudur. Romalı tarihçiler, özellikle Suetonius, Caligula'nın abartılı bir seks yaşamı sürdüğünü, kız kardeşleriyle ensest ilişkisi olduğunu, senato üyelerinin eşlerini sattığını yazar: Bu tarihçi kadınlarla ilişkiye geçtikten sonra herkesin içinde, senato üyelerinin eşleriyle neler yaşadığını anlattığını, sarayına bir genelev açtığını aktarır. Ancak bu tür dedikodu ve abartılı hikayeler hemen her nefret edilen imparator hakkında yazılıp çizildiğinden, bu aktarımların doğruyu ne kadar yansıttığını söylemek zor. Kimi tarihçiler 4 yıl hüküm süren ama bu süre boyunca her geçen gün imparatorluğu daha da çılgınca yöneten Caligula'nın bu davranışlarına, daha çocukken epilepsi nöbetleri geçirmesinin, ağır hezeyanlarının sonucu olduğunu yazarken, kimileri de çılgın seks yaşamı sonucu tehlikeli bir virüs kaptığını ve uzun süre hasta olmasının ardından değişim geçirdiği şeklinde yorumlarlar. Caligula acımasızlığını öylesine soğukkanlı bir biçimde uygular ki, yaptıklarının, sağlıklı bir insanın yapacağı türden şeyler olamayacağı, bunların "hastalık" sonucu ortaya çıkması gerektiği yorumu akla yakın gelir: Buna örnek, kendisine karşı propaganda yürütenleri, yavaş yavaş öldüklerini hissedecek biçimde vücutlarına küçük yaralar açtırarak öldürtür. "Korktukları sürece, bırakın benden nefret etsinler" dediği rivayet edilir.

Birbiri ardına tüm demokratik haklarından ve cumhuriyetin kazanımlarından (direnmeksizin) vazgeçen halk, gözleri önünde kontrol edilemeyen bir canavara dönüşen diktatöre sorgusuz sualsiz itaat, hatta ona tapınacak kadar tüm varlığını teslim eder.

Her ne kadar Caligula'nın tarihini senatör derecesindeki Romalı tarihçiler yazmış olsa da anlaşılan, hüküm sürdüğü ilk zamanları iyi olmasına rağmen, yönetim süresinin ikinci kısmı bir şekilde çekilmez bir hale gelmiş ve İmparator Caligula bir suikast sonucu öldürülmüştür.

Tarihsel olarak bu unutulmaz despotun iktidarı “demokrasi” kavramının sorgulanmasında sembolik derecede önemlidir. Sonuçta Caligula'nın yaptığı her şeyde ve verdiği her kararda korkudan seslerini çıkaramayan, cesur davranamayan senatonun ve halkın payı büyüktü. Caligula korkunçtu, belki de çılgındı, ancak ona dur demeyenler neydi?

Her ne kadar insana en uygun yönetim biçimi olarak demokrasi savunulsa da, 'demokratik seçimler'den yüce bir olguymuş gibi düşünüldüğünde oradan otokrasi de doğabiliyor. Türkiye'de Erdoğan, Macaristan'da Orban, Rusya'da Putin ve ABD'de Trump. 21'inci yüzyıl dünyası M.S. 37 Roması'ndan çok mu farklı? Bu durumda demokrasi, tekrar gözden geçirilmesi gereken bir kavram olarak ortada durmuyor mu? Yönetilenlerle yöneticiler birbirlerini doğuruyor. Çoğunluk, demokrasiyi doğru kavramadığı sürece, demokrasinin faşizme dönüşmesi için ortaya bir Caligula çıkması yeterli oluyor.