Korana virüsünden önce de hayatımızı ziyadesiyle ele geçirmiş
olan akıllı telefonlar ve onlara can veren türlü uygulamalar
geçirmekte olduğumuz belirsizliklerle dolu bu yeni süreçte doğaldır
ki dışarıyla temasın kilit unsurları. Pek çoğumuz işyerimizi eve
taşıdık. Fikir işçiliği üzerinden geçim sağlayanların evinde hatırı
sayılır rakamlar ödedikleri internet paketleri yoksa ekmek
teknesini yürütmelerinin mümkünü yok. Şişkin internet faturalarını
göze almak da yetmiyor, bir de bizi sosyal ağlarda tutacak
platformlara para akıtmamız gerekiyor.
Daha fenası çoğu kez bedava sanarak yüklediğimiz uygulamalar
için bir süre sonra akıllı telefonlarımızın hafızasında bulunan
kredi kartı bilgileri kullanılarak belli ücretler kesilmeye
başlanıyor. Nitekim ders anlatmak için Zoom adlı video-konferans
programını kullanan Türkiye’deki pek çok öğretmen hesaplarından
58.5 ABD doları kesildiğini fark etti. Meğer bazı okullar için
Milli Eğitim’in resmi canlı sınıf uygulaması EBA yetmemiş,
öğretmenler Zoom kullanmak zorunda bırakılmış. İşin açığa
çıkmasının ardından Milli Eğitim Bakanlığı’ndan hezeyanı dindirmeye
dönük bir açıklama geldi. Öğretmenlerin maddi anlamda mağdur
edilmeyeceği söylenmeye çalışıldı. Elbette orası da önemi. Ancak
bakanlık aslında satır aralarında video-konferans yöntemlerinin
eğitimde kullanılmasının milyonlarca öğrenci- ve aileleri- için
neden olduğu daha büyük riski itiraf etmiş oldu.
“EBA dışındaki platformlar üzerinden sanal sınıf uygulamaları
yapılması halinde, bu platformlara kullanıcıların kendi sosyal
medya hesapları aracılığıyla giriş yapılmamalı, öğrencilerimizin
kameraları zorunlu olmadıkça kapalı olmalı, sadece zorunlu hallerde
kamera açılmalı ve bu işlemi yapmaya sadece öğretmen yetkili
olmalı, öğretmenler ve öğrenciler tarafından ders esnasında hiçbir
şekilde kişisel veriler kaydedilmemeli ve hiçbir platformda
paylaşılmamalıdır.”
Öğrencilerin sahiden zorunlu hallerde mi kamerayı açtığının ya
da kimin neyi kaydedip kaydetmediğinin nasıl denetleneceğine
ilişkin bir bölüm tabii ki yok açıklamada. Zira orası gri alan. Ve
o gri alan sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nın değil, birey olarak
hepimizin karşı karşıya olduğu en büyük tehlike şu günlerde.
Eğitim alanı ile başladık oradan devam edelim. Türkiye’de
öğretmenlerin Zoom’a kaptırdıkları para meselesi gündeme gelmeden
sadece birkaç gün önce New York Eğitim Dairesi Başkanı Richard
Carranza (bizdeki il milli eğitim müdürünün muadili) aynı
uygulamanın okullar tarafından kullanımını yasakladıklarını ilan
etti. Amerikan Eğitim Bakanlığı da bugünkü koşullarda Microsoft
Teams’in daha güvenli olduğu yönünde bir bilgi notu gönderdi
okullara.
New York Savcısı Leitia James ise yine geçtiğimiz hafta içinde
Zoom yönetiminden kullanıcıların özel hayatlarına dair güvenlik
açığı yaratmamak adına hangi tedbirleri aldıklarını savcılığa
resmen bildirmelerini talep etti.
Analitik veri şirketi App Annie’nin çıkarttığı rakamlara göre
Zoom şubat ve mart aylarında küresel pazardaki video konferans
uygulamaları arasında liderliğini korumuş. 15-21 Mart haftasında
Zoom ABD’de 2019 senesi üzerinden alınan ortalama haftalık rakamın
“14 katı” indirilmiş. Oranlar Covid-19’un Amerika’dan daha önce
vurduğu Avrupa’da çok daha yüksek. Aynı tarihlerde Zoom İtalya’da
haftalık ülke averajının “55 katı”, İspanya’da “27 katı”,
Britanya’da “20 katı” kez indirilmiş.
Karantina koşullarında daha çok profesyonel yaşamın idamesi için
kullanılan Zoom kadar popüler olan bir diğer uygulama 2016 yılında
Z kuşağının sosyalleşme platformlarından biri olarak San Francisco
merkezli bir şirket tarafından geliştirilen Houseparty. Bu
uygulamayı kullanmaya niyetiniz varsa sizin çevrimiçi olduğunuzu
gören ancak o sırada konuşmayı aklınızdan dahi geçirmediğiniz
kişilerin teklifsiz muhabbete dahil olma çabalarını bertaraf etmeye
de hazır olun. Evinizdeki partiye herkesi davet etmek zorunda
değilsiniz ancak kapının dışında tuttuklarınızdan bu durumu
gizleyebilme ihtimaliniz yok!
Teknoloji devleri korona virüsü salgınından önce 20’likler
dışında pek kimsenin adını bilmediği Houseparty’nin son aylarda
yaptığı sıçramaya gözlerini dikmiş atmaca gibi bekliyor. 15-21 Mart
haftasında tüm dünyada 2 milyon kez indirilen Houseparty, o
tarihten sadece bir ay önce (Şubat 2020) tüm dünyada sadece 130 bin
kez indirilen bir uygulamaydı.
The Guardian’a göre Britanya hükümetinin en az dört bakanı
Houseparty kullanıyor. Covid-19 pozitif tanısıyla evinde
izolasyonda olan Sağlık Bakanı Matt Hancock da bu isimlerden biri.
Virüse yakalananlardan Prens Charles’ın eşi Cornwall Düşesi Camilla
Parker Bowles da Houseparty’yi çocukları ve torunlarıyla özlem
gidermek için uygulamayı sık sık kullandığını doğrulamış sözcüsü
kanalıyla.
Birkaç gün önce durumu ağırlaştığı için hastaneye kaldırılan
Britanya Başbakanı Boris Johnson’ın evde izolasyonda olduğu dönemde
kabine toplantıları için Zoom kullanması İngiliz basınında günlerce
tartışıldı. Keza Amerikan basını Savunma Bakanlığı Pentagon’da Zoom
kullanılmasının ülke çıkarlarına ilişkin hassas bilgilere dair
güvenlik açığına neden olup olmadığını sorguluyor.
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın geçen sene İstanbul’daki
konsolosluk içinde hunharca katledilmesinin görüntülü olmasa bile
sesli olarak Türk istihbaratı tarafından kaydedilmiş olması
devletler arası espiyonaj savaşının yeni normalleri konusunda bir
fikir verecek nitelikteydi. O dönemde konuştuğum pek çok diplomat
“Herkes herkesi dinliyor ve kaydediyor. Hepimiz de bunu bilerek
yaşıyoruz” demişti. Korona öncesi dünyada durum zaten buydu. Bugün
tüm karar vericiler hazır korona karantinasında video konferans
sistemiyle çalışırken istihbarat servislerinin iş yükü de
katlanmıştır muhtemelen.
Artık hangi istihbaratçının eli hangi liderin ekranında belli
değil…!
Geçen gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu’nun yaptığı görüntülü toplantılarla ilgili servis edilen
fotoğraflar gözüme takıldı. Danışmanlarına sordum. İmamoğlu İBB içi
toplantıları Microsoft Teams ile, dış toplantıları ise Zoom ile
yapıyormuş. Acaba Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kabine
toplantılarını, kişisel görüşmelerini hangi video konferans
uygulamasıyla yapıyor?
Liderlerin yurttaşlardan aldığı yetkiyle yönettikleri o
kurumların karantina şartlarında hangi yöntemlerle işine devam
ettiğini sorgulamak da yurttaş olmanın gereğidir pekala…da şu
noktada asıl derdimiz bireysel özgürlük alanlarımız olmalı.
Kullandığımız teknolojilerle o alanı gönüllü olarak daraltıp en
mahrem bilgilerimizi ulus ötesi şirketlerle
neoliberal-popülist-otoriter rejimlerin eline bizzat teslim
ettiğimizin farkında mıyız?