Korona salgınının "bu da geçti" denilerek, giderek silikleşecek bir anı haline gelmesi çok zaman alacak. Belki de hiçbir zaman hiçbir şey aynı olmayacağı için, içinden geçtiğimiz bu dönem çok önemli bir milat olarak kayıtlara girecek. Yapılan bütün projeksiyonlar -en iyimserleri bile- meselenin daha çok başında olunduğunu söylüyor. Gidilecek yer konusunda ise kimsenin söyleyebileceği kesin öngörüler yok. Eğer bu virüs tıpkı ortaya çıkışında olduğu gibi birden insanların yakasından düşmeye karar vermezse, uzun bir süre ve hayli acılı bir süreç bizi bekliyor. Salgının daha başındayken, ölümlere, sağlık sistemlerinin hızlı çöküşüne ek olarak, ikincil etkilerin de çok yıkıcı olabileceği hatta bazılarının çok erkenden başladığı görülüyor. Sabah saatlerinde sokaktan geçen simitçinin her zamankinden daha yüksek çıkartmaya çalıştığı sesi, her türlü "kalkandan" uzak milyonlarca insanın sözcüsü gibi. Karantina günlerinde evine bir ekmek getirebilmek için dışarı çıkmak zorunda olan, risk alıp dışarıya çıkması da para kazanmasını garanti etmeyen insanlar. Dertleri kimsenin “gündemine” girmeyen, “keyiflerini yerine getirmek için” kimsenin uğraşmadığı kalabalıklar. Üstelik bu kalabalığın dalga dalga büyüyeceği söyleniyor. Virüs herkese aynı şeyi söylüyor ama verilen karşılık yine eşitsizlik oluyor.
Yaşlıya kolonya, sağlık çalışanına alkıştan fazlasını vermekten imtina eden, bu kadarının bile büyük lütuf gibi algılanmasını bekleyen bir anlayışla yüz yüzeyiz. Korona virüs, zengin-yoksul, ünlü-ünsüz ayırmayıp bütün insanları sınıfsız, imtiyazsız bir kalabalık olarak karşısına dizerken, hâlâ kendi avantajlarını koruyarak, keyiflerini yerinde tutarak yürüyebileceğine inananlar var. Kimi ve neyi korumanın öncelendiği, salgını durdurmanın mı kurtarılacakları önemsendiği açıkça görülüyor. "Bizden güçlü değil", "önümüze fırsatlar gelebilir", "gündemimizde yok", "jest düşünebiliriz" gibi, öznesi ve fiili değiştirilerek kullanılan cümle kalıpları, meselenin nasıl algılandığını ortaya koyuyor. Çok tanıdık bu tavır, bugüne kadar yaşanan hemen her meselede karşımıza geldi. Ekonomik kriz, Suriye bataklığı, çevre talanı veya salgın hastalık fark etmiyor: "Daima herkesin iktidar kayığının küreğini çekmek zorunda olduğu bir saldırı/tehlike var ama iktidar ondan ve arkasındakilerden hep daha güçlü. Bu sıkıntıları fitne için kullananlara bakmayın asıl fırsatlar hep iktidarın önünde. Verilenle yetinin, yöneticilerinizin düşündüklerinden fazlasına kimsenin aklı yetmez, nankörlük etmeyin."
Covid 19 salgını karşısında takınılan tavır, son yıllardaki bütün önemli sorunlarda gördüğümüz yaklaşımda herhangi bir değişikliğe gerek duyulmadığını, bu tarzın takipçilerinin üstün geldiğini veya aksi bir tutuma "izin" verilmediğini gösterdi. İktidar içindeki kanat veya klikler arasındaki gerilimin bu durumun şekillenişinde etkili olduğu söyleniyor. Sorunun ekonomik ve siyasi etkileri fazla erken ağırlık kazandı. Siyasi otoritenin güven –aslında doğrusu itaat- yaratma yöntemi, meseleler hakkındaki enformasyona dayanmıyor, meseleler karşısındaki kendi durumuna dair imajlara yaslanıyor: Sorunun dışarıdan geldiği, iktidarın baş edecek kadar güçlü olduğu –veya sorunun teğet geçeceği- şeklinde. Ülkenin bekasını kendi gücünün devamıyla eşitleyen politik anlayış, doğal olarak her sorun karşısında durumu idare edebilme ve gücünü koruma görüntüsüyle daha fazla ilgileniyor. Bütün dikkatini bunun üzerine kuruyor. Çarşamba günü yapılan kriz toplantısının katılımcıları, çıkan sonuçlar ve kararların açıklanma biçimi, meselenin nasıl algılandığı kadar nasıl yönetileceğini gösteriyordu. Ortaya konulan yönetme tercihi, erken harekete geçilip geçilmediğini, şimdiye kadar doğru adımlar atılıp atılmadığını önemsizleştiren bir tablo üretiyor. Şimdilik en fütursuz liderlerin bile cesaret edemediği, dayanaksız bir "erken kurtulma" iyimserliği buna eşlik etti.
Salgınla ilgili zirveden politik önderlik niyeti ve önlemleri ilerletme yaklaşımı çıkmadı. Önlem almakta erken davranılmış olsa bile, bu önlemlerin arkasına eklenmesi gereken siyasi önderlik ve ikna edici kararlılık -ciddi gecikmeye rağmen- bu dönemeçte de kendini göstermedi. Günlerdir sağlık çalışanlarının, uzmanların söylediklerini aşamayan, anlamsız bir tarihçenin peşine eklenmiş tavsiyelerden ibaret bir konuşma, güçlü bir mücadele azmi üretmenin çok gerisinde. Liglerin tatil edilmesi, AVM’lerin kapatılması, hapishanelerin boşaltılması gibi kritik kararlar için de zaman kötü kullanıldı. Aynı gün yaşanan sıçrama ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nda yer alan uzmanların "kritik eşiği kaçırdık, artık İtalya olmamaya çalışacağız" açıklaması da pek etkili olamadı anlaşılan. Salgın konusunda yeni ve etkili bir mesaj çıkmamasının "asıl dert" konusunda düşündürdükleri yanında, sorunun ikincil etkilerinin (özellikle ekonominin) nasıl bir bakış açısının mahsulü olduğunu gösterdi: Sanki çok derin bir borsaya sahipmiş gibi "bizim borsa daha az geriledi" avunması, tedarik zincirlerinin Türkiye’ye kaymasının yaratacağı fırsatlardan bahis, işverenlere "keyfiniz yerinde" takılması. İnsanlar eve kapanırken otel ve uçakta vergi indirimi, konutta kredi genişlemesi gibi buluşlarla paketi şişirme.
Covid 19’u önceki akrabalarından (Sars, Mers) daha tehlikeli yapan özelliklerden biri, onun zayıf bir virüs olması. Uzmanlar, virüsün insanların büyük bir bölümünde (yüzde 80 civarında) dikkat çekici rahatsızlıklar yaratmadan seyretmesinin salgının bu kadar yayılmasında etkili olduğunu söylüyorlar. Hasta olduğunu fark etmeyenlerin ve sonrasında da "bana bir şey olmaz" ekibinin virüsün yayılmasında en etkili grup olduğu ifade ediliyor. Zayıflık, daha önemlisi zayıflığın sağladığı geçici görünmezlik daha tehlikeli sonuçlar yaratabiliyor. Toplumsal ve siyasal alanda da benzer mekanizmalar işliyor. Sorunları sadece baş edebilecek veya karşılanabilecek sınırlarda görmek, tarif etmek, anlatmak gerçek derinliği saklıyor. Bütün dünya -bir süre öncesine kadar tartışmaya kapatılmış gibi duran- pek çok yapısal ve zihni zafiyeti, şimdi zayıf bir virüsün saldırısıyla sarsıcı biçimde idrak ediyor. Türkiye’de de bu sınavın nasıl atlatılacağı dersin içeriğiyle ilgili. 18 yıllın ikinci yarısını, kendisini yıkmak isteyenlerin komplolarından ve asla sorumluluk almadığı sorunlardan şikayetle idare eden iktidar, sınavına girdiği dersin kitabının kapağını bile açmamış görünüyor.