Korona virüsü vakasında dünya liderlerinin verdiği tepki
birbirine öyle benziyor ki, insan tanımasa hepsinin aynı tornadan
çıktığını zanneder. Sıkı sınır kontrolleri nedeniyle gerekli
önlemlerin alınmasına gerek olmadığı, virüsün ülkelerine
ulaşamayacağı ve en çok kendilerine yarayacağı gibi akıl, izan
sınırlarını zorlayan ifadeler ya doğrudan onlar ya da dolaylı
olarak liderler ve yakın çevreleri tarafından bu süreçte
dillendirildi. İçlerinde zekâmızla en çok alay eden açıklamalar,
Başkan olduğu günden beri oturduğu koltukta “tarih yazan”, “efsane
açıklamalar” yapan Trump ve ekibinden gelmiş olmalı. Ama
bizimkilerin “tarih yazma” konusundaki “performansı”nı da
küçümsememek lazım. Resmi ağızlardan yapılan, Batılı ülkelerin
Türkiye’yi kıskandığı yönündeki açıklamalardan sonra artık bu
ülkede hiçbir şey, yapılan hiçbir açıklama şaşırtmıyor bizleri.
Beyaz Saray ekonomi danışmanı Larry Kudlow daha 26 Şubat
tarihinde yaptığı açıklamada enfekte olmuş Amerikalıların
sayısının, ABD'nin tehdidi “etkisizleştirmesi” nedeniyle yakında
"sıfırlanacağı”nı çünkü sınırlarının “çok sıkı denetlendiğini ve
hava geçirmez olduğunu” vs. söylemişti. Hemen hemen aynı tarihte
zekâ (!) dolu bir başka açıklama da Ticaret Bakanı Wilbur Ross’tan
gelmiş ve Çin'deki sıkıntıların ABD ekonomisinde işlerin yoluna
koyulmasını sağlayacağını iddia eden bir değerlendirme
yapmıştı.
Bizde de korona virüs henüz Türkiye’ye gelmemişken Sabah
gazetesi “Dünyayı vuran virüs Türkiye’ye yarıyor” adı altında
yaptığı haberin giriş cümlesinde şu ifadeleri kullanıyordu: “Çin'de
ortaya çıkan ve şu ana kadar 491 kişinin ölümüne neden olan korona
virüs, ekonomide de dengeleri değiştiriyor. Havayolundan mobilyaya,
tekstilden demir çeliğe kadar birçok sektörde üretim ile tedarik
zincirinde kartlar yeniden karılıyor. Dünya genelinde milyonlarca
firmanın tedarikçisini barındıran Çin'in üretimindeki azalma ve
fabrikaların kapalı olmasının Türkiye'ye olumlu yansıması
bekleniyor.” Her şey bir yana, gazeteciliği meslek olmaktan
çıkartıp bir hobi haline getiren yurdum gazetelerinin her haberinde
“kartlar yeniden karılıyor, kozlar yeniden dağıtılıyor, roller sil
baştan paylaşılıyor” vs. gibi klişe ifadelerini de buraya not
ediyoruz.
Gerçi aynı öngörüsüzlüğü onlarca yıllık geçmiş ve kurumsallığa
sahip Financial Times gibi bir gazete bile yapınca insan,
gazetecilikle trollük arasındaki sınırları iyice flulaştıran çok
“saygın” “Turkuaz Grubu”na bağlı Sabah gazetesinin bu
manipülasyonunu çok görmüyor. Dünya manipülasyon dünyası olmuşsa
Turkuaz Grup ne yapsın(!)?
Başkalarının felaketinden medet umanları korona virüsü ne hale
getirdi hep birlikte gördük. Ülke öyle bir noktaya ulaştı ki
anayasasında kendini sosyal bir örgüt olarak tanımlayan ve tam da
bu yüzden de vatandaşına yardım etmesi gereken devlet,
vatandaşından para dilenecek duruma gelmiş görünüyor. Öte yandan
Amerika’da ‘Bize virüs gelmez’ diyen Amerikan yetkililerinin
efelenmelerinin yerinde yeller esiyor. Geç de olsa virüse
kabadayılığın sökmeyeceğini anladılar.
Öte yandan da krizle ilgili olarak hiçbir ülkenin bu muazzam
krizi tek başına yönetemeyeceği gerçeği orada öylece duruyor. Ne
kadar güçlü ya da zengin olursanız olun, küresel ölçekte önlemler
almazsanız, sınırlarınıza yüksek duvarlar da çekseniz de bunun
önüne geçemezsiniz. New York Times’ın “You can’t arrest the virus”
başlığıyla da ifade ettiği gibi durum, polisiye tedbirlerle,
güvenlikçi mantıkla çözülebilecek bir halde değil. Akılla,
sağduyuyla düşünülmesi, orta aklı hareket geçirecek mekanizmaların
oluşturulması gerekiyor. Örneğin bu saydığım özelliklerin büyük
ölçüde kaybolduğu ülkemizde her nasılsa akledilmiş olan "Bilim
Kurulu oluşturma düşüncesi", ender görülen isabetli yaklaşımlardan
birini oluşturuyor. Bütün otoriterliğine, muhaliflere yönelik
acımasız tutumuna, ülkeyi beceriksizce yönetmesine rağmen hiçbir
muhalifin iktidarın virüs konusunda başarısız olmasını arzu
edeceğini ya da böyle bir beklenti içerisinde olduğunu sanmıyorum.
Ama birkaç sınırlı alanda yakaladığı kısmi başarıyı sanki devrim
yapmış gibi lanse edip sonra da “benden önce henüz daha tekerlek
icat edilmemişti” havasıyla meselelere yaklaşırsanız bırakın
muhalifleri sokaktaki vatandaşın gazabından bile payınızı
alırsınız. En son başka çareniz de kalmadığı için verilen tepkileri
“başarılı olmamızı kıskanıyorlar” laubaliliğiyle ele alırsınız.
Sadede gelecek olursak Trump’ın sağ popülizmi iflas etmek üzere.
“Ben başka ülkelerin değil ABD’nin başkanıyım” mantığıyla başka
ülkelerdeki salgınlara kayıtsız kalması, kendisini zor duruma
düşürmekten başka bir işe yaramadı. ABD’deki müesses nizam,
Trump’ın bu savruk tutumu yüzünden dünya liderliğini, virüs
konusunda ilk başta ciddiye almasa da hemen tutumunu değiştirip
hızlı ve kararlı tutumuyla ölümlere son vermiş olan Çin’e
kaptıracağından endişeli. Zaten önceden de sorgulanan ama Trump
liderliğinde daha fazla bunalım yaşayan ABD’nin ciddi korona virüsü
belasıyla uğraşan dünyaya önderlik yapamayacağını düşünüyorlar.
Daha virüs Çin’deyken, sınırlarının ötesinde önlemleri alması
gereken ABD, yaklaşık 11 bin kişiyi bu virüse kurban verdiği halde
hala alınması gereken önlemleri doğru dürüst alabilmiş değil.
Umalım on binlerce cana mal olmuş bu vurdumduymazlık, dünyadaki sağ
popülizmin, mülteci düşmanlığının, otoriterliğin sonu olur da bir
başka krizde insanlık bu kadar kurban vermez.