Korona virüsü salgını 2020’de zaman algımızı nasıl bozdu?

Covid-19 salgını yalnızca ekonomik ve sosyal çöküntülere sebep olmadı, aynı zamanda insanların zaman algısında da büyük bir hasara yol açtı. Salgının sona ermesine henüz uzun bir zaman varken can sıkıntısı, depresyon ve amaçsızlık gibi zaman algımızı bozan etkenlerden uzak durmak için kendimizi meşgul etmemiz hayati bir önem taşıyor.

Abone ol

Ruth Ogden

2020, sonsuza dek sürecekmiş gibi mi hissettiriyor? Karantinada zaman ağır ilerliyor ve korona virüsü kısıtlamaları altında yaşamadığınız dönemi nasıl geçirdiğinizi hatırlayamıyor musunuz? Bunda yalnız değilsiniz. Çoğu insan için, 2020, korona virüsü kargaşası nedeniyle zamanın değişmezliğinin yitirildiği bir yıl oldu.

Nesnel olarak, zaman sabit ve doğrusal bir hızda ilerler. Bununla birlikte, öznel olarak, zaman faaliyetlerimiz ve duygularımızla birlikte artar ya da azalır. Kimi zaman uçar, kimi zaman da o kadar yavaş ilerler ki neredeyse hareketsiz kalır.

Bu durum, nisan ayında gerçekleştirdiğim ve korona virüsü salgınının ilk aylarının, insanların zamanın akışıyla ilgili deneyimini nasıl etkilediğini araştıran araştırmayla da destekleniyor. Özellikle ilgi çekici olan husus, (karantinadan çok daha önceki) ‘normal’ zaman ile karşılaştırıldığında, karantina sırasında ne kadar hızlı olduğunu hissettirmesiydi.

Karantina öncesine kıyasla zamanın o gün ve hafta ne kadar hızlı geçtiğini hissettikleri hakkında 604 kişiyle anket yaptım. Bunun yanı sıra, katılımcılar, aile hayatı ve farklı insanlar için zamanın hızlanması veya yavaşlaması hakkında daha muhtemel olan etkenler hakkında bir bağlam sunmak için ne kadar meşgul olduklarıyla ilgili soruları da yanıtladılar.

TEMPUS FUGIT (ZAMAN UÇAR MI)?

Ulaştığım sonuçlar, karantina esnasında yaygın bir zaman bozulması yaşandığını ortaya koydu ve insanların yüzde 80’den fazlası, zamanın farklı geçtiğini hissettiğini bildirdi. Yine de, karantina, zamanı herkes için aynı şekilde bozmadı. Bundan ziyade, insanların yüzde 40’ına göre karantina sırasında zaman hızlandı ve geri kalan yüzde 40’ı için yavaşladı.

Peki neden böyle oldu? Yaptığım analizler, gün içinde algılanan zaman hızının insanların yaşından, sosyal etkileşim seviyesinden ne denli hoşnut olduklarından, ne kadar stresli ve ne kadar meşgul olduklarından etkilendiğini gösteriyor. Genel olarak, günler, sosyal açıdan memnun olan, meşgul ve düşük düzeyde stres yaşayan genç insanlar için daha süratli geçti. Bunun aksine, özellikle de sosyal açıdan tatminsiz, stresli ve onları meşgul edecek görevlerden yoksun olan 60 yaş üstü insanlar için günler daha yavaş geçiyordu.

Haftanın kişiye özel hızı açısından da benzer şablonlar ortaya çıktı. Hızlı geçen bir hafta, daha genç ve sosyal açıdan daha memnun olmakla bağlantılıyken, yavaş geçen bir hafta daha yaşlı ve sosyal açıdan daha az memnun olmakla bağlantılıydı.

AMAÇSIZLIK VE DEPRESYON ZAMANI YAVAŞLATIYOR

Kasım ayındaki karantina esnasında gerçekleştirdiğim ama yayınlamadığım ikinci bir çalışma, ankete katılan 851 kişinin yüzde 75’inden fazlasının zaman akışında bir bozulma yaşadığını ve yüzde 55’inin ilk karantinanın başlangıcının, sekiz aydan daha uzun bir süre önce yaşandığını hissettiğini ortaya koydu. Daha kısa süren ikinci karantina ise, korunma, sosyal etkileşimden duyulan tatminsizlik ve daha fazla depresyon ve can sıkıntısıyla ilişkiliydi.

İngiltere, karantina esnasında yaşanan zaman yitimi meselesinde yalnız değildi. Fransa, İtalya ve Arjantin’de gerçekleştirilen araştırmalar da sıkı Covid-19 kısıtlamaları dönemlerinde, zamanın akışında yaygın bir bozulma hissi yaşandığını gösteriyor.

İngiltere’den farklı olarak, Fransa ve İtalya’daki karantina, nisan ayında yaptığım araştırmada olduğu gibi, yüzde 40’a 40 ayrışmış olmaktan ziyade, çoğu insan için normalden daha yavaş geçmişti. Fakat tıpkı İngiltere’de olduğu gibi, İtalya ve Fransa’da da can sıkıntısı zamanın yavaşladığının önemli bir göstergesiydi. Fransa’da, artan üzüntü hissiyle birlikte zaman daha da yavaş akmıştı.

DUYGULAR VE ZAMAN

Peki, yaşlı, sıkılmış, stresli ve sosyal açıdan tatminsiz hissetmek neden zamanın daha yavaş geçmesine yol açar? Bu soruyu yanıtlamak zor.

Diğer duyuların aksine, zamanı duyumsayan bariz bir organa sahip değiliz. Bunun yerine, zaman, görme ve işitme gibi diğer duyusal girdilerin bir parçası olarak deneyimlenir ve bu durum, beynin nasıl işlediğini tam olarak tanımlamayı güçleştirir.

Olasılıklardan biri, kendimizi sıkılmış ve sosyal açıdan memnuniyetsiz hissettiğimizde gereğinden fazla işlevsiz kalan bilişsel bir kapasitemiz olması ve daha sonra bu kapasitenin bir kısmını zamanı izleme eğilimimize artırmak için kullanıyor olmamızdır. Bu artan izleme davranışı, sonrasında, zamanın normalden daha yavaş akmasına sebep olur; zira normale kıyasla zamanın daha fazla farkındayızdır. Başka bir ihtimalse, karantinanın duygusal neticesinin, beynin zamanı işleme süreçlerini değiştirmesidir.

Özellikle de karantina, can sıkıntısı, üzüntü ve stresle bağlantılı olumsuz duygular zamanın yavaşlamasına katkıda bulunmuş olabilirler. Öte yandan, araştırmalar arasında bulunan depresyon ve anksiyetenin tutarsız etkileri, duyguların zaman üzerindeki etkisinin karmaşık olduğunu ortaya koyuyor.

2021’DE NE YAPMALIYIZ?

Peki 2021’de ne olacak? Zaman normal ritmini geri kazanacak mı? Bunu söylemek şimdilik zor. Şu anda uygulanmakta olan ilk aşılarla, belki de normalliğin çok yakınımızda olduğuna dair her zamankinden daha fazla umutluyuz. İşin aslı şu ki, normalliğe daha aylar var.

Ne yaparsak yapalım aşılama programının sonuca ulaşması için gereken fiili süreyi değiştiremesek de, bekleme dönemini hızlandırmak için yapabileceğimiz kimi şeyler mevcut. 

Kendimizi meşgul ederek, mümkün olduğunca yüz yüze ya da çevrimiçi sosyal etkileşime girerek ve stres seviyemizi azaltarak, normale dönüş yolculuğunun olduğundan daha süratli geçmesine yardımcı olabiliriz.

Yazının orjinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)