Dünya en son 1918 yılında pandemiye tutulmuş. Bir sonrakinin mutlaka olacağını ama zamanının kestirilemeyeceğini bu konuda çalışan uzmanlar söyleyip dursa da biz duymamışız elbette. İnsanlık yakınında olduğunu bilmediği bir tehlikeyle ilgilenmiyor genellikle. En fazla film olarak izleyebiliyor. Netflix’te “Pandemic” diye bir belgesel var. İzlerken “Ne kadar da yakınımızdaymış” dedim hep. Gel gelelim 2020 yılında, bizim çağımızda yakaladı dünyayı salgın. Hayat durdu. Daha doğrusu evlere kaçtı.
Daha ne kadar sürecek belli değil. Tablo giderek kötüleşiyor. İnsanlar perişan halde; işten atılanlar, dükkanı kapatanlar, zorla izne çıkarılanlar, ekmek bulamayanlar, tüm tehlikeyi göze alıp tezgahını açanlar... Birçok insan yaşam kaygısından sağlığını düşünemez halde. İnsanlar, haklı olarak “Siz yalnızca sağlığınızı düşünün, biz gerisini halledeceğiz” diyen bir devlet başkanı istiyor. Ne yazık ki aradıkları cevabı değil de, ev alımını kolaylaştırarak inşaat sektörünü canlandıran önlemleri duyan halk düş kırıklığı içinde.
Oysa, ‘sosyal devlet’ dediğiniz böyle hayati zamanlarda kendini ortaya koymayacak da ne zaman koyacak? Anayasa’da “hoş durduğu” için mi var o ibare? ‘Normal’ zamanda sosyal devletten beklentiye girmemek gerektiğini öğreneli çok oldu da, böylesi hayati koşullarda da mı susup oturmamız bekleniyor? Ne yapılması gerektiğini söyleyen herkesi yine vatan haini ilan edenlere mi kaldı yani kaderimiz?
Asgari ücretlisin, işveren dükkanı kapatmış, zorla ücretsiz izne çıkarılmışsın, evet haklısın, onayın olmadan zorla izne çıkarılamazsın, dava açsan işçilik alacaklarını da alırsın ama halihazırda borca batmışsın, kiranı ödeyemiyorsun, eve makarna alacak durumda değilsin, dava açsan ne açmasan ne… Evet, Yıllık İzin Yönetmeliği’ne göre, izne çıkarılırken önce talebin alınmalı, toplu iznin kullanılacağı zamanlar belli, işçi yanlı bakış açısı bunu gerektirir ama işveren indiriyor işte kepengi, işverenin uzattığı kağıda imza atsan ne atmasan ne…
Hukuk bazı zamanlarda, görüldüğü üzere, bir yere kadar. Saf insan hayatının söz konusu olduğu olağanüstü halleri yaşatabiliyormuş hayat bize. Bunu dünyaca hep birlikte gördük, izlemeye de devam ediyoruz. Mevcut hukukun çaresiz kalıp bittiği, dayanışmanın başladığı yerler varmış; daha evvel yaşamadığımız bir biçimde anlıyoruz. Hukuk, toplumu düzenlemek için vardır. İşte, mevcut olanın yetersiz kaldığı noktada, aslolan insan hayatı ve temel haklarının temini olduğu sürece bu doğrultuda genişletilip değiştirilebilir.
Sağlığa ve sağlık çalışanlarına ilişkin önlemler başta olmak üzere hızlıca yapılması gereken çok şey var. Fakat kendi alanımızda ve hukuki çerçevede kalmak üzere bazı acil önlemleri sıralamakta fayda var:
1- Kısa çalışma ödeneği şartları genişletilerek, işçilerin ücretleri işsizlik fonundan karşılanabilir örneğin. Normalde, işsizlik sigortasından faydalanabilen kişiler, işverenin başvurması halinde kısa çalışma ödeneğinden de faydalanabiliyorlar. İşte bu faydalanma şartları genişletilebilir ya da ayrıca işyeri kapanmışsa eğer işçilerin ücretlerinin işsizlik fonundan ödenmesi yönünde yeni bir uygulama başlatılabilir. Yasaya göre, salgın hastalık halinde İŞKUR yönetimi doğrudan kısa çalışma ödeneği başvurularını kabul eder. Halihazırda, işsizlik sigortası fonunda 2020 Şubat sonu itibari ile; 131 milyar 596 milyon 810 bin TL bulunmakta. Bu miktar, işçilerin, işyeri kapalı olduğu sürece ihtiyaçlarının karşılanması bakımından yeterli olacaktır.
2- Çalışma süreleri, şartlar normale dönene kadar kısaltılmalı, vardiyalı sisteme geçilmeli.
13.03.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan genelge ile “kamu kurum ve kuruluşlarının başta okul öncesi ve ilköğretimde çocuğu bulunan kadın çalışanlarının yıllık izin taleplerinin karşılanması, yıllık izin hakkı bulunmayanlar için mazeret izinlerinin kullandırılması” öngörülmüştür. Bu düzenleme cinsiyetçi bir tutum olup, yalnızca kadınlar için değil, erkekler için de aynı izin öngörülmelidir.
3- Yalnızca kamu borçları değil, kredi kartı borçları ve kredi taksitleri de ertelenmeli. Yeniden yapılandırma sistemi işletilmeli.
4- Yoksul aileler için -CHP’nin de temel önerilerinden biri olduğu üzere- “Aile Yardımları Sigortası” uygulamasıyla gelir güvencesi sağlanmalı.
5- Cezaevleri salgına açık durumda ve tehdit altında. Cezaevlerinin doluluk oranı toplam kapasitesinin yüzde 60 üzerinde ve cezaevlerindeki kişilerin yüzde 56’sı tutuklu. Dolayısıyla; İstanbul Barosu’nun da önerisi dikkate alınarak, başta hamile ve çocuklu kadınlar, çocuklar, hasta ve risk altındaki kişiler olmak üzere, gazeteciler ve siyasi tutuklular tahliye edilmeli. Hükümlüler bakımından kasten insan öldürme, kadına ve çocuğa yönelik şiddet suçları gibi belirli suçlar kapsam dışı tutulmak üzere “infaza ara verme” kurumu işletilmeli.
6- Nasıl ki ekonomik kriz döneminde kadına yönelik şiddet artıyorsa, herkesin eve kapandığı bu dönemde de kadına yönelik şiddet artıyor. Bu sebeple, acil yardım hatları ve 6284 Sayılı Kanun gereği alınacak önlemlere yönelik kamu spotları ve hatırlatmalar yapılmalı. Önleyici ve koruyucu tedbirlerin en hızlı ve kolay şekilde uygulanması için gerekli talimatlar verilmeli, genelgeler yayımlanmalı.
Umarız, bu sıralanan (çeşitli kurumlarca da dile getirilen) acil düzenlemeler vakit kaybetmeksizin dikkate alınır ve halk kendi sağlığını düşünebilir hale gelir.