İlk başta bir ilaç adı gibi geliyor değil mi ‘Panoptikon’ ya da
bir sendrom ismi etkisi yaratıyor, ‘şöyle boğazımda bir şey
düğümleniyor’un latincesi gibi. Havalı bir şey. Özellikle
bugünlerde, algıda korona günlerinde Latince, geçmiş parlak
günlerine kavuştu. Koy yazıya iki tane, Kiziroğlu Mustafa Bey olsun
yazı.
Bu etki, geçtiğinde, ‘Panoptikon’nun ideal bir hapishane olarak
Jeremy Bentham’ın tasarladığı mimari biçim olduğunu hatırlarsınız,
eğer daha önce bir yerde okumuşsanız. Bir avlu ve avlunun ortasında
bir kuleyle, halkanın içindeki bütün hücreler kulenin görüş alanı
içerisindedir. Yani Panoptikon’da her şey, gardiyanın -ya da
bunların yerine akıl hastanesi, okul ve öğretmen filan koyun- gözü
önünde gerçekleşir. O sizi sürekli görebilir, izleyebilir ama siz
onu göremezsiniz. Tam bir iktidar ütopyasıdır.
-Muhtemelen, bundan esinlenilmiş bir şey, Sağmalcılar cezaevinde
de vardı. Her ranzanın hizasında, üstünde küçük mazgal delikleri
yapmışlardı. İki koğuş ortasında, var olduğu söylenen
koridorlardan, gardiyanlar, ne yaptığımıza bakabiliyorlardı.
Buradan mazgallardan bakarak, hiçbir şeyi bulabildiklerine ben
rastlamadım ama mesele zaten izleniyor olma düşüncesiydi-
Korona ile birlikte derinleştirilmiş ve hızlandırılmış bir
Panoptikon hali yaşıyoruz. Foucault’un ‘Deliliğin Tarihinde’
bahsettiği, ‘Büyük Kapatılma’nın neredeyse bütün dünyada yaşanır
bir hali bu. 1656 da Paris’te, nasıl ki hastalar, fakirler,
eşcinseller, deliler toplanıp, ‘Genel hastane’ adı altında
kapatıldılarsa, 21. yüzyıl da bu, önce yaşlılardan başlayarak,
herkesi kapsamış durumda.
Korona virüsü, bu iktidar ütopyasına çok haklı görünen bir
gerekçe sunmaktadır. Fakat zaten esas mesele budur. Yani
‘Panoptikon’ disiplininin içselleştirilmesi ile her yerde, ve bütün
kurumlar tarafından kullanılmasıyla birlikte, iktidar son derece
ekonomik, verimli ve etkili bir şekilde toplumu disiplin altına
alır. Yani her yer, hapishaneye dönüşmektedir.
Artık bütün yaşlılar ‘cüzzamlıdır’ gözümüzde, bütün kronik
hastalar ne aramaktadırlar sokakta ve bize her bir metreden fazla
yaklaşan, şüpheli şahıstır…
Ve şimdi ölmenin ne alemi vardır…
-Burada ‘komplocu’ arkadaşlarımı ‘ve mutlaka ki Vatan
partilileri’ hayal kırıklığına uğratıcağım ama bu durumda bir
‘komplo’ da söz konusu değildir. Neden her şeyin yolunda gittiği bu
sistemi egemenler yıkmak istesinler ? Yani birileri, mesela iktidar
sahipleri, kapital kapital oturup şöyle bir şey planlayalım da
dememiştir ama bu durumdan, yoğunlaştırılmış bir iktidar doğurmak
istemeyecekleri manasına da gelmez bu. Korona ile rızamızı
fazlasıyla kapacak olan bütün iktidarlar, Panoptikon ütopyasına o
kadar yakındır ki -
Yine Foucault’un söz ettiği gibi -Koca bir ‘kapatılma’ söz
konusuysa Foucault’a bakmadan olur mu - bu kapatılma sırasında
büyük bir dönüşüm mekanizması vardır. Ona göre büyük Kapatılma
sırasında “İşçi emeği ve işçinin kendi çalışması üzerine bilgisi,
teknik iyileştirmeler, küçük icat ve keşifler, işçinin çalışma
sırasında yapabileceği mikro-uygulamalar anında not edilir ve
kaydedilir; dolayısıyla işçinin kendi pratiğinden elde edilir,
gözetleme aracılığıyla onun üzerinde uygulanan iktidar tarafından
biriktirilir. Bu şekilde, işçinin çalışması, yavaş yavaş, denetimin
güçlenmesini sağlayacak olan belli bir üretkenlik bilgisine ya da
teknik bir üretim bilgisine dâhil olur. Böylelikle, bireylerin
davranışlarından yola çıkarak bizzat kendilerinden elde edilen bir
bilginin nasıl oluştuğu görülür. Ayrıca, bu durumdan yola çıkarak
oluşan ikinci bir bilgi vardır. Bireylerin gözlenmesinden,
sınıflandırılmasından, kaydedilmelerinden ve davranışlarının
karşılaştırılmalarının analizinden doğan, bireyler üzerine bir
bilgi…”
Siz buradaki ‘üretim’ yerine daha çok ‘tüketim’ koyun ve bir
daha okuyun.
Böylece genel kapatılma aparatımız cep telefonlarıyla, bu
iktidar ütopyasında neleri, ne kadar tükettiğimiz, ne kadar ateşli
olduğumuz, nasıl bir çöpçatan programı ile nasıl birisini tercih
edip etmediğiniz, ne yediğiniz, ne seyrettiğiniz, neye gülüp neye
ağladığınız, elinizi yıkayıp yıkamadığınız her şey tespit edilecek
ve böyle yaşayacaksınız…
Güya… yaşayacaksınız…
Bir gün gelecek, mesela 65 yaşına geleceksiniz. Eğer iktidarın
bir parçası değilseniz, infazsız ve insafsız bir kapatılma ile
ölümü bekleyeceksiniz...
Dans edilmeyecek bir devrime, devrim demeyenlere soruyorum; Dans
edilmeyecek bir hayata, siz hayat mı diyorsunuz?