Arkadaşlarımdan biri, Çin Yeni Yılı için Hubei’de küçük bir kentte yaşayan ailesinin yanına dönerken Wuhan’da treni Koronavirüsün çıktığı söylenen balık pazarının yanındaki istasyonda durduğu için bir haftadır karantinada. Konuştuğumda, aile bireylerinin bile birbirinden yalıtılmış halde olduğunu, herkesin moralinin bozuk olduğunu söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü 29 Ocak’ta Çin’in Wuhan kentinde yaklaşık
bir ay önce tespit edilen Koronavirüsten kaynaklı salgını küresel
ölçekte bir sağlık tehdidi olarak tanımladı. DSÖ, Çin’den değil,
virüsün yayıldığı diğer ülkelerin önlem alma kapasitelerinden
kaygılandığını açıkladı. Çin’de sürecin nasıl deneyimlendiğini
değişik konumlardaki tanıdıklarımın anlatılarından yola çıkarak
tanımlamaya çalıştım.
Öğrencilik yıllarımdan arkadaşlarımdan biri, Çin Yeni Yılı için
Hubei’de küçük bir kentte yaşayan ailesinin yanına dönerken
Wuhan’da treni Koronavirüsün çıktığı söylenen balık pazarının
yanındaki istasyonda durduğu için bir haftadır karantinada.
Konuştuğumda, aile bireylerinin bile birbirinden yalıtılmış halde
olduğunu, herkesin moralinin bozuk olduğunu söylüyor. Wuhan
kentinde de yalıtılmışlık hissi yüksek olduğu için günlerini evde
geçiren halk, akşamları camdan dışarıya birlikte şarkı söyleyerek
destek, cesaret, dayanışma sloganları atıyor. Bunların,
kenttekilerin moralini yüksek tutmak için ÇKP yerel birimlerinin
planladığı etkinlikler olduğu da söyleniyor.
Bütün sektörlerde yılın ilk yarısında ekonomik bir gerileme
olacak ama benim konuştuğum akademisyen ve avukat arkadaşlarımın
işleri ertelenebilir ya da evden yapılabilir. Zaten onlar ortak
alanların temizliği gibi kamu sağlığını etkileyen hizmetleri
yönetimin sağladığı sitelerde oturuyorlar. Dolayısıyla karantina
orta sınıfların şimdilik sadece sağlıkları için endişelendiği bir
durum. Oysa, hizmet sektöründe çalışan göçmen işçiler çoğunlukla
günlük yevmiye alıyor ve lokantaların, dükkanların uzun süre kapalı
kalmasıyla geçim sıkıntısı çıkması kaçınılmaz. Örneğin, Starbucks
ve İKEA gibi Çin’de çok yaygın olan yabancı işletmelerin tüm
şubelerini süresiz olarak kapatmasının tüketime etkisi konuşuldu
ama güvencesiz işçilere etkisinin uzun soluklu olup olmayacağı
belirsiz. Konuştuğum işçi hakları savunucuları iş sözleşmeleri tek
taraflı feshedilen ya da karantinadan dolayı işbaşı yapamadıkları
günler maaşlarından kesilen işçilere gönüllü yasal yardım
kampanyalarını karantinanın ilk günlerinde başlattıklarını
anlattılar.
İlk önce Wuhan kenti karantinaya alındı, zaman içinde
etrafındaki irili ufaklı sekiz civarında başka kentler de. Hubei
eyaletinin tamamının karantinaya alınması konuşuldu ama henüz
uygulanmadı. Bu olasılığın değerlendirilmesinin iki yönlü etkisi
oldu. Hubei’yin henüz karantinaya alınmamış kentlerinden insanlar
akın akın başka eyaletlere kaçmaya başladılar. Bu insanlar Wuhan ve
diğer karantina kentlerinde salgına karşı önlemlerin iyi
yönetilmediğini düşünüyor ve eğer kendi kentlerinde mahsur
kalırlarsa hayatı tehlike oluşturacağını düşünerek ayrılmaya ve
komşu büyük şehirlere gitmeye çalışıyor. Yani, insanlar virüsten
değil devletten kaçıyor. Gerçi yerel hükümetler de merkezden onay
almadan çalışamamanın ellerini bağladığını söylüyor. Yerel, merkez
tarafından günah keçisi ilan edilmeye direniyor.
Benzer şekilde, yakın eyaletlerdeki gelişmiş kentler, hatta
kasabalar ve köyler bile Hubei’den kaçanlar gelmesin diye yolları
kapatıyor. Kentler otoban girişlerini kapatıyor ya da Pekin
örneğinde olduğu gibi tren seferlerini durduruyor, köyler yolu
kayalarla tıkayarak, muhtarlar köyün girişine masa koyup oturarak
engellemeye çalışıyor
Köy yolu Fotoğraf: Wang Jian
(mahlas)
Karantinadan kaçan Hubeililer virüsü kasti yaymaya çalışıyormuş
gibi görülüp düşmanlaştırılıyor. Bölgeyi düşmanlaştırıcı bu
söylemlere karşı kanaat önderleri kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Bu
düşmanlık yine yerel kurumların salgınla nasıl mücadele edeceğini
bilememesinden besleniyor. Örneğin, büyük şehirlerde üniversiteler
Hubei’den kaçan öğrencilerini yurtlara kabul ediyor ama karantina
için önlemleri almayınca diğer öğrencilerin apar topar kaçtığı bir
örneğe tanık oldum.
Her ne kadar virüs hızlı artsa da özellikle karantinada olmayan
kentlerde yaşanan paniğin 17 yıl önce SARS salgınında yetkililerin
geç harekete geçmesi ve uluslararası örgütler ve kamuoyundan bilgi
saklamasının toplumsal hafızası rol oynuyor. Wuhan valisi salgın
olduğunu kabul ettiği anda sosyal medyayı SARS günlerini hatırlatan
yazılar doldurdu. Bugün hâlâ konuştuğum herkes virüsün bulaştığı
insanların sayısını iletirken “Tabii bunların resmi rakamlar
olduğunu unutma, gerçek rakamlar çok daha fazladır” diyor. Bu
güvensizliği kırmaya çalışan yerel hükümetler de sonradan önlem
almadığı için eleştirilmektense gereksiz de olsa önlem alma yoluna
gidiyorlar. Kentlere girişlerin kapatılması buna bir örnek. Birçok
kentte marketlerde ambalajlı yiyecek kalmadığına dair duyumlar
geliyor.
Suzhou’nun üniversiteler
mahallesinin en merkezi süpermarketinden boş raflar. Fotoğraf:
Zille El-Huma.
Güvenlikli siteler, özel üniversiteler ortak alanları dezenfekte
ediyor Benim oturduğum sitede komşularım site yönetimi aracılığıyla
her gün kutu kutu maske alıyor. Ankara’daki Çinliler ailelerine
postayla maske göndermeye çalışıyorlar ki yalnız değiller,
Amerika’da internetten alışveriş sitelerinde maske stoklarının
erimiş olduğu yazıldı. Ankara’ya tez araştırmasına gelmiş bir
öğrenci bugünlerde babasının hastalığı haberini aldı ama geri
dönemiyor.
Dezenfekte çalışmaları Fotoğraf:
Suzhou’da bir site yönetimi
Alınan önlemler muhtemelen yeterli ama aynı zamanda bir panik
dalgası yaratıyor, biz ve ötekiler ayrışmasını tetikleyerek
toplumsal dayanışma duygusunu da zedeliyor. Örneğin Suzhou’dan
aldığım haberlere göre, mahallelerde site sakinleri bir sağlık
taramasına tabi tutulmazken, kargocu, yemek dağıtımcısı, taksi ve
Uber şoförü gibi “yabancılar” ateşleri ölçülmeden ve maske takmadan
içeri sokulmuyor ya da hiç içeri sokulmuyor. Bizim sitenin
asansörlerinde ‘kuryelerden hastalık bulaşmasını engellemek için ne
yapmalıyız?’ konulu bilgilendirme afişleri komşular tarafından
asıldı.
Salgın, dünyada da Çin’e ve Çinlilere karşı bir düşmanlık
tetikliyor gibi gözüküyor. Kore ve Güneydoğu Asya’da Çin karşıtı
gösteriler düzenlendi. Ankara’da Çinli olmayan Asyalı öğrenciler
dahi griplerini başkasına bulaştırmamak için taktıkları maskeleri
salgından sonra düşmanca bakışlar arttığı için takmayı
bıraktıklarını söylediler. Buna karşın, gazeteler karantinada
mahsur kalanların birbirlerini tanımadan yardımcı olduklarını,
maske ve yiyecek stoklarını paylaştıklarını ön plana çıkarıyor.
Ben doktora ve doktora sonrası saha araştırmalarımı Wuhan’da
yaptım. Wuhan, müzik, edebiyat çevrelerinin büyük olduğu, özellikle
çevre aktivizminin güçlü olduğu bir kent. Bu canlı örgütlenme
deneyimi karantina altında da mobilize edilmiş durumda. Öğrencilik
yıllarımdan tanıdığım tüm arkadaşlarım sağlık çalışanlarının
ulaşımı, yoksul, engelli gruplara gıda ve sağlık yardımı,
mahallelerin dezenfekte edilmesi gibi konularda dayanışma ağları
kurdu. SARS ve Sichuan depremi sonrasında yerel sivil toplum
örgütleri çok güçlenmişti ama şu anki yönetim altında muhtarlıklara
bağlanarak zayıflatıldılar. O yüzden bu aktivist ağlarının hızla
canlandırılabilmesi takdir edilesi bir çabanın ürünü.
Hizmet sektörü karantina altında çok önemli bir yere oturuyor.
Özellikle kuryeler, hem sağlık çalışanlarının ihtiyaçları için hem
de göçmenler, yalnız yaşayanlar, hastalar, yaşlılar, engelliler,
çocuklu aileler ya da herhangi bir nedenle destek ağlarından uzak
olanların eli ayağı olmuş durumda. Kentte yurttaş gazeteciliği
yapanlar biz dışarıdakilere değerli bilgiler ulaştırıyorlar.
Yayınları ülke içinde yasaklanıyor genelde ama VPN erişimi olanlar
ve dışarıda olanlar bu yazı ve videoları değişik mecralarda erişime
açıyorlar.
Merkezi hükümet, ülkenin tüm sağlık sistemini Wuhan için
mobilize etti. SARS döneminde olduğu gibi var olan hastaneler
düzenli çalışmaya devam edebilsin diye bu hastalığa özel bir
hastane inşa ediliyor. Salgının ilk günlerinde hastanelerde
yorgunluktan bayılan sağlık çalışanlarına artık dört bir taraftan
destek geliyor. Ama, sürece tanık olan doktorların eleştirilerini
engellemek için parti üyesi sağlık çalışanları ön saflara
sürülüyor. Hükümet, kamu sağlığı önlemlerinin yanı sıra kamuoyu
algısını da yönlendirmeye çalışıyor. Elazığ depreminde de
duyduğumuz gibi, hemen “konuyu politikleştirmeyin” çağrıları
yapıldı ve sosyal medyada salgın hakkında yurttaş gazeteciliği
yapan kimi kullanıcılar gözaltına alındı ve içeriğe el konuldu. Tüm
yerel yönetimler Çin Yeni Yılı sırasında kutlamaları, sonrasında
aile ziyaretlerini kamuoyu kampanyalarıyla önlemeye çalışıyor.
Çin Yeni Yılı tatili tüm ülkede 7 Şubat’a kadar uzatıldı. Bu
esnada DSÖ’nün küresel tehlike alarmına sosyal medyada verilen ilk
tepkiler, ülkenin kalkınmasını yavaşlatacağına dair endişelerdi.
Bir de tabii, Hubeililere karşı öfke. Tatilin uzatılıp
uzatılmayacağını, bu tarihten sonra hayatın normal akışına bir
nebze de olsa dönüp dönmeyeceğini yaşayarak göreceğiz.