Aslında bu geç kalınmış bir yazı. En son bu hissi lise yıllarımda derse geç girdiğim bir gün hissetmiştim. Sessizce, öğretmenin fazla gözüne batmadan sınıfa girip sırama doğru ilerleyip hemen yerimi almıştım. Hemen konuya adapte olup soruyu bilmek için ilk parmak kaldıran öğrenci olurdum. Bunun aslında özür dilemekten daha iyi bir yöntem olduğunu ta o zamanlar çözmüştüm. Yani hayatta yazılı olmayan, çözülmesi zor şifrelerden biridir bu; bazen bir hatamız için özür dilemek yerine onu telafi edebilme isteğimiz. Yoksa kuru kuru edilmiş bir özür, sadece iki kelimeden oluşan basit bir cümleden ibaret. Yazımızın başrolündeki şahıs da aslında bu konuyla ilgili. Sadece hikayesi farklı; evet, o Mike Tyson.
Bugün siz Cristiano Ronaldo'nun, Messi'nin ya da LeBron James'in ikonik olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yaşı yetmeyenler öyle sanabilir. Yaşı yetenler ise, suç zaten onlarda, hikayeyi doğru anlatmadıkları için. 1990'larda dünyayı global spor dünyası olarak ele alıp değerlendirirsek, herhalde Michael Jordan ile beraber en popüler isim Mike Tyson'dı. Boks tarihi denilince Muhammad Ali'nin üzerine kimseyi yazamıyorsunuz belki, evet ama Mike Tyson gibisi geldi mi diye de sormak lazım. Şöyle düşünün; dünyanın futbol ve ardından basketbol ve Formula 1 ile kasıp kavrulduğu bir dönemde neden boksa çılgınca ilgi duyulsun ki? Cevabı basit; bu adam yüzünden. Keza Mike Tyson sonrası boks neredeyse ilgi anlamında yok oldu.
Bir spor figürünün kıymetini birkaç kriter belirler. Birincisi; o sporcunun o spor alanında neyi ne kadar başardığı. Şampiyonlukları, vesaire. İkincisi ise o sporcunun o spor dalı için ne anlama geldiği. Muhammad Ali, bu yüzden çok değerli ve değeri asla tartışılamıyor. Sadece ringde yaptıklarıyla değil, ringin dışında neyi temsil ettiği, neye yön verdiği de önemli bir unsurdu Ali'nin hayatında. Mike Tyson'da da hikaye bu şekilde. Sadece “olumlu” şeylerle değil, tamamen “skandal” ve “olumsuz” hadiseler yüzünden.
Mike Tyson, 54 yaşında eldivenlerini giyerek yeniden ringe, bu kez bir gösteri maçına çıktı. Nostalji gerçekten muhteşem bir şey. 2006 yapımı Rocky Balboa filmi vardır Sylvester Stallone'un. Stallone yani Rocky, 50 küsur yaşında bir gösteri maçı için ringe çıkmıştı. Yalnız bu dövüş film değil, tamamen gerçek. Mike Tyson, nam-ı diğer “Iron Mike” yani “Demir Mike” bize hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösterdi aslında. Rakibi de yine eski bir boksör olan 51 yaşındaki Roy Jones.
Mike Tyson'ın biyografini oturup yazmak istemedim. İnternette zaten binlerce sayfadan erişebiliyorsunuz. Zaten okuyucularımız bilir, çok fazla biyografik ve statik yazılardan uzak durmaya çalışıyoruz bu köşemizde. Ama gerçekten anlatılası bir hikâyeye sahip.
Bir adam düşünün; ringde rakibinin kulağını ısırarak kopardı. O kulağını ısırarak kopardığı rakibi Evander Holyfield ile yıllar sonra reklam filminde bile oynadı. Dönemin dünyanın en güzel Afro-Amerikalı kadın oyuncusu olan Robin Givens ile evlendi. Narkotik bağımlılığı, adam yaralama, onun hayatı gerçekten film gibiydi. Sadece gerçekti. Bir zamanların “Flash TV Gerçek Kesit” programları gibi. Sadece onunkisi kurgu değil, tamamen gerçekti.
Yanında korumaları oluyordu ve kendisine neden koruma tuttuğunu sorduklarında verdiği cevap hâlâ aklımdadır; “Beni korumaları için değil, sinirlenip birini dövmeye kalkarsam döveceğim adamı korusunlar diye tuttum.” Bu demeci son derece ciddi ve samimi bir şekilde vermiştir, yani herhangi bir goygoy yok. Lakabı boşuna “The baddest man on the planet” değil (Gezegendeki en kötü adam).
Hakkında açılan davalar, narkotik bataklığı, hapishane yılları, skandalları... Hayat o kadar enteresan ki Mike Tyson da öğrenmekten ve değişmekten yoksun kalmamış. Hep inandığım bir şey vardır, çok söylerim günlük yaşamımda, kayda geçsin istedim;
“Bir; hayatta yaptıklarımız vardır. Bir de hayatın bize yaptıkları.”
Mike Tyson da hayatta yaptıkları kadar hayattan nasibini almıştır da. Hayat, ona bir şeyler yaptı. Buna kısmen da şahidiz. Dünyanın en kötü adamıyken yıllar geçtikçe değiştiğini gördük. O sert, ölüm kadar soğuk ruh halinden nasıl ılımlı ve daha sıcak bir insana dönüştüğüne şahit olduk. Sosyal sorumluluk projelerinde yer alması, bir kitap yazması, filmlerde oynaması, verdiği röportajlarda özeleştiriler yapması, etmemesi gereken tüm itirafları yapabilmesi. O kendi yarattığı “Mike Tyson miti”ni kendi elleriyle değiştirmeye kalktı. Tabii ki çok geç. Bundan 30-40 yıl geçecektir ve spor tarihine biraz meraklı bir kimse “kim bu Mike Tyson” diye bir araştırdığında yine o kendi yarattığı mit ile karşı karşıya kalacaktır. Yazıyı kesinlike Mike Tyson'ın 'kötü' bir sözüyle kapatmak 'iyi' olur bence. Ki bu söz de fiziksel olmasa da mecazi anlamda kendi hayatı için de geçerli olmuştur.
“Ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar herkesin bir planı vardır.”