Kuzey Kore’nin eski lideri Kim Jong-İl 2011 yılında ölünce haberin devlet televizyonundan duyuruluş şekliyle ilgili yapılan şakalı haberleri hatırlıyor musunuz? Ya da yarım yamalak bilgilerle yazılan “Cenazede ağlamayanlar tutuklandı” gibi haberleri?
Başta İngiltere merkezli resmi yayın kuruluşu BBC olmak üzere İngiltere basını bu haberleri “totaliter ülkelerde lider ölünce işte böyle şeyler oluyor” dercesine uzun uzun ele aldı. (Yazının devamında anlaşılacağı üzere ‘bu doğru mu’ sorusunun yanıtını aramıyoruz.) O dönemde yapılan bütün yayınları, yazılan bütün makaleleri gözden geçirince en usturuplu haberde bile yer alan bu yaklaşımı okumak mümkün.
“Yasın dışavurumu koreografinin bir parçası mı?” diye soruyordu BBC ve şu yorumu yapıyordu: “İnsanlardan yas tutması bekleniyor, onlara gidin ve yasınızı gösterin diye baskı yapılıyor, o yüzden ağlıyorlar, yerleri dövüyorlar ve bu gibi şeyler. Çoğunlukla örgütlü bir şekilde bu yas süreci gerçekleştiriliyor.” Sonra ekrana ağlayan insanlar yansıyınca gülerek “Başka yerlerde görebileceğiniz şeyler değil tabii” deniyordu. Oysa 11 yıl sonra İngiltere’de benzeri görüntülere tanıklık edilecekti, yoksa İngilizler de Kuzey Koreliler gibi gariban propaganda kurbanları olmasın?
‘Barbar diyarlarda’ yaşananlar her zaman için Batı medyasında egzotik bir şaka konusu olabiliyor. Ancak Kuzey Kore’de zamanında bahsi edilen bu organize ağlama örgütlülüğü iddiasını bir kenara bırakalım. Şimdi bizzat yayın kuruluşu BBC’nin parçası olduğu muazzam bir koreografiye uzanalım.
Malum, dün İngiltere’nin Kraliçesi II. Elizabeth öldü. Ancak İngiltere’de Elizabeth henüz hayattayken ölünce yapılacaklara dair bir plan hazırlanmıştı. Eğer bazılarınız için bu ‘plan’ kelimesi kulağa güvenilmez geliyorsa, hemen kaynağımızı belirtelim: 2021’de Business Insider’da yer alan habere göre koreografinin ismi ‘Londra Köprüsü Operasyonu’. Operasyonun önemli bir parçası BBC’yi kapsıyor. Çünkü ölüm haberinin alınmasıyla birlikte protokol gereği BBC haber merkezindeki çalışanların, hazır tutulan siyah kıyafetlerini giyeceği belirtiliyordu – ki öyle de oldu.
Herhangi bir haber ajansı ‘Kim Jong-İl’in ölümünden sonra devlet televizyonu komedi dizilerini durdurdu’ haberi geçseydi, bunu okuyan BBC’nin editörünün aklına nasıl bir manşet gelirdi dersiniz? Hele şöyle biraz tık da isteniyorsa “Kuzey Kore’de diktatör öldü, gülmek yasaklandı” nasıl olur mesela? Bugün BBC’nin yas süresi boyunca komedi dizilerini de askıya alması öngörülüyor! Bakalım kimler bu konuda ne başlık atacak…
***
İşin bir de ‘propaganda aygıtı’ boyutu var tabii. Elizabeth’in ölümünden sonra BBC’yi baştan sona izleyenler şüphesiz nasıl bir olağanüstü halin söz konusu olduğunu fark etmiştir. Kimi kanallarda ‘Elizabeth ile görüşmüş bir uzman, onun gözlerinin güzelliğini ve ışıltısını’ betimliyordu. Hadi bu duruma -BBC’nin başka ülkelerden bahsederken kullanmayı çok sevdiği şekilde- ‘lider kültü’ deyip konuyu İngiltere’nin monarşi tutkusu ile açıklayalım. BBC gözüyle bile baksak anlam veremeyeceğimiz kısım ‘dünya’ meselesi.
Mutlaka fark etmişsinizdir, Elizabeth’in ölümünden sonra BBC ve pek çok İngiltereli yetkili ‘bu kaybın dünya için de bir kayıp olduğunu’ iddia etti. Keşke bu yorumu yapmak İngiltere Kraliyetinin finansal destek sağladığı yayın kuruluşuna ve bizzat o ülkenin yöneticilerine değil de dünyaya düşseydi. İngiltere’nin muhafazakar Başbakanı Liz Truss ‘dünyanın bir insani değerini nasıl kaybettiğini’ dile getirdiği dakikalarda İrlanda’da havai fişekler, Arjantin’de şampanyalar patlıyordu… Buna rağmen geçtiğimiz haftalarda, dünya savaşın eşiğinde sürüklenirken nükleer silah kullanımına dair “Bunun başbakanın önemli bir görevi olduğunu düşünüyorum. Bunu yapmaya hazırım” diyen Truss, bize, dünyaya ‘insani değer’ dersi vermekte bir tezat görmüyordu.
BBC Afrika ise açıkça skandal olarak değerlendirilebilecek bir ‘Elizabeth video haberi’ hazırladı. Videoda Elizabeth’in Afrika’yı ‘ne kadar çok gezdiği’ ve ‘ne kadar çok sevdiği’ yer alıyor. Mesela ‘tahta oturduktan hemen sonra 1952 yılında Kenya’yı ziyaret ettiği’ söyleniyor. Peki az buçuk gazeteciliğin ne olduğuna aşina herhangi birinin, Elizabeth’in o yıl Kenya’yı neden ziyaret ettiğini de belirtmesi gerekmiyor mu dersiniz? Hele ki ‘Afrika’ya olan sevgi’ temalı bir haber hazırlanıyorsa ve ziyaretin bir katliamla ilgisi varsa? Aksi takdirde bunun adı, haber değil de ‘propaganda’ olmaz mı? Hani tıpkı Kuzey Kore haberlerinde bolca kullanılan cinsten, ‘propaganda’… Bu da BBC’yi haber merkezi mi yapar, yoksa kolonyal geçmişin ve muktedirlerin sesi mi? Ama hayır, BBC Afrika, Elizabeth’in Kenya ziyaretini aktardıktan hemen sonra dans eden Afrikalı görüntüsü koymayı ‘gazetecilik’ zannediyor.
Biz hatırlatalım o yıl Kenya’da ne olduğunu. Ülkenin her köşe bucağını sömürgeleştiren, halkın ellerinden topraklarını alan, onları köleleştiren ve üzerlerinden elde ettikleri kârla beslenen Elizabeth’in ülkesine karşı Kenyalılar ayaklandı. Mau Mau ayaklanmasında 12 bini aşkın Kenyalı hayatını kaybetti. Geri kalan binlercesi de kamplarda ölüme terk edildi. Daha bu yazın başında, Kenya’da Mau Mau ayaklanmasına katılmış, işkenceden geçmiş bir direnişçi, Muthoni Mathenge, Elizabeth ile yüz yüze hesaplaşmak istediğini dile getirmişti. Fazla mı eski geldi bu örnekler? Daha iki gün önce, Kenyalılar gasp edilen toprakları ve kolonyal tacizler nedeniyle İngiltere hükümetini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet etti. Bugün hâlâ toprakları Lipton ve Unilever gibi şirketlerin kârını üretiyor.
Kenya sadece bir örnek. İngiltere’nin sadece ‘sevgi dolu Elizabeth’ döneminde hem Afrika’da hem de Afrika dışında körüklediği vahşeti anlatmaya kalksak, bu yazının sonunu getirmek pek mümkün olmayabilir. Zaten mesele bu değil. Asıl soru BBC bu haberi yaparken çıkıp birinin “Arkadaşlar bir saniye, bakın bizim sömürgeci bir geçmişimiz var, Afrika’da dokunduğumuz her yerde pek de hoş olmayan anılar çıkıyor. Acaba bu videoyu yapmasak mı? Hadi diyelim yaptık bari göstermelik de olsa biraz eleştirilerden de mi bahsetsek?” demiş olmamasıdır. Demişse bile dinlememişler...
***
BBC’ye dair eleştirilerimize katılmayanların akıllarından “Kardeşim, Kuzey Kore’de bunu yapsan seni ipe götürürler. Varsın BBC de siyah giyme zorunluluğu getirsin, en kötü işten atılırsın. Daha mı iyi yani kurşuna dizilmek?” geçiyor olabilir. Ancak şunu unutmamak gerekiyor, Kuzey Kore’nin İngiltere’den daha mı iyi daha mı kötü olduğuna dair bir yorumda bulunmadık, konumuz bu değil. “Bir lider ölünce yasın doğrusu nasıl olmalıdır, komedi dizileri yasaklanmalı mı” da değil… Anlatmak istediğimiz BBC’nin tutarsız ve -Afrika örneğinde olduğu gibi- gazetecilikten oldukça uzak, propagandist tutumudur. BBC şahsında Batı medyasının, eleştirdiği yaklaşımları gayet kolay benimseyebildiğini gözlemlemek ile “Kuzey Kore’de seni ne yaparlar biliyor musun” yaklaşımı arasında hiçbir bağ yok. Eğer gazetecilik etiğinden bahsediyorsanız birinin diğerinden daha iyi ya da daha kötü oluşu hiçbir şey ifade etmiyor. Gazeteciliğin tanımı ‘ehvenişeri seçmek’ olmadığı için elbette ilkesel tutarsızlığın ifşasına odaklanmak gerekiyor.
Daha kabaca ifade etmek gerekirse, bir basın kuruluşu için Kuzey Kore’de düzenlenen seremoni ne kadar komikse İngiltere’de yaşananlar da özü itibariyle o kadar komiktir -ya da değildir. Siz birine daha çok gülmeyi tercih edebilirsiniz, hatta diğerini hiç garip bulmaya da bilirsiniz, artık o sizin bireysel mizah anlayışınıza ve değerlerinize kalmış. Ama resmi bir basın kuruluşunun haber odasında doğru mizah anlayışını gösteren bir terazi bulunmadığı için her iki örneğe de aynı şekilde yaklaşmalısınız. Ya da en azından makası çok açmamaya gayret etmeniz gerekir. Hele ki sağa sola ‘propaganda yapıyor’ diye ders veren bir kuruluşsanız çok daha fazla gayret etmelisiniz...
En ileri burjuva demokrasileri bile şöyle biraz kaşındığında derisinin altında yatan tarafı gizleyemiyor. Ama az, ama çok… Ölen İngiltere’nin ‘eski güzel kolonyal günlerine’ olan özleminin sembolüdür. Tutulan yas da bu hüzündür. Dileyen yasını tutar, dileyen belasını okur. Ancak bazıları komedi dizilerini yasaklarken komedi dizisinin en güzelini çeviriyor…