Kraliçe’yi de mi çipliyorlar?

Konuya yakından bakarsanız, aslında Covid 19’un büyük bir komplo ve aşının da Great Reset yönünde bir ilk adım olduğuna ilişkin Dilipak teorisinin arkasında tek bir korkunun galebe çaldığını görürüsünüz: Kadın ve LGBTİ+ korkusu. Çip mip de zaten bu korkuyu tetikliyor, yoksa çip korkusunun bağımsız bir karakteri yok.

Sevilay Çelenk sevcelenk@yahoo.com

Abdurrahman Dilipak’a Kraliçe Elizabeth’in de dokuz ay evvel aşı olduğunu söylesek acaba bir parça yatışır mı bu muhterem? Kraliçe’yi de mi çiplediler yani? Sonuçta bu sorunun yanıtında Dilipak’ın iki büyük korkusunu gidermeye yetecek miktarda müsekkin var sanırım. Great reset, great reset deyip duruyor. Bu kapsamda da iki temel korkusu var: Kadın ve LGBTİ+ korkusu. Bu ikisi muhteremin ödünü koparıyor. Çip mip bahane. Hesapta bu büyük oyun Batılının şapkasından çıkıyor. Öyleyse halihazırda 16 dünya ülkesinin başında olan bir kraliçeyi kim çipliyor? Prens Philip sizlere ömür. Oğulları mı, gelinleri mi çipletiyor kraliçeyi? Gerçi bu great reset tezi gara guzu Meghan’a uymuyor değil. Koca Britiş İmparatorluğuna bir nevi reset attı. Covid 19 dünyanın başına onun imparatorluk gelini olmasından sonra geldi üstelik. Fakat günahını almayalım, onun da bu çipleme hadisesinde bir parmağı olduğunu sanmıyorum.

Şimdi işi gücü bıraktık, Dilipak fantezileriyle mi uğraşıyoruz demeyin. Bu muhteremin Twitter hesabının ya da Youtube’da yayınlanan televizyon programlarının altında kıvıl kıvıl yorum kaynıyor. İnsanlar onun söylediklerine -akıl alır gibi değil- ama inanıyor. Twitter’da bir milyona yakın takipçisi var. “Sözde Tarkan”ınkinin dörtte biri oranında bir takipçi! Çok tuhaf değil mi?

Fakat meselemiz yine de meymenetten nasiplenmemiş kimi zevatın popülerliği meselesi değil. Dünyada 4,5 milyon, Türkiye’de de an itibarıyla yaklaşık 57 bin insan korona nedeniyle hayatını kaybetmişken, bu aşı karşıtı komplocu zihnin bu kadar taraftar bulması esas sorun. Dilipak’ın görünürde sunduğu tez, aşının, “yeni Malthusçu” bir nüfus kontrol yöntemi olduğu. Ba ba ba ba... Basitçe söyleyecek olursak, insan cinsinin genetiğiyle oynayıp erkek nüfusunu kademeli olarak yok edeceklerini öne sürüyor. Dünya kadın olacak ki bu da ona göre esasen “cinsiyetsizleştirme” yolunda bir ilk adım; tek cinsiyet varsa cinsiyet yoktur. “Cinsiyetsizliği” diğer bir deyişle, “cinsiyet tarafsızlığını” düpedüz itlaf edilme kapsamında yorumluyor zaten.

Kısacası bütün tahammül ölçülerinizi zorlayarak konuya biraz daha yakından bakarsanız, aslında Covid 19’un büyük bir komplo ve aşının da Great Reset yönünde bir ilk adım olduğuna ilişkin Dilipak teorisinin arkasında tek bir korkunun galebe çaldığını görürüsünüz: Kadın ve LGBTİ+ korkusu. Çip mip de zaten bu korkuyu tetikliyor, yoksa çip korkusunun bağımsız bir karakteri yok. Başkalarının aşı karşıtlığını bilemem ama Dilipak ve avenesininki bütünüyle buradan kaynaklanıyor...

Dilipak bu teorisini açıklarken, çiftliklerde yetiştirilen yağlı ve lezzetli dişi balıklardan giriyor, tavuklar ve horozlardan çıkıyor... Yaşadığımız dünyanın da tıpkı bu balık ve tavuk çiftliklerine dönüştürüldüğü ve bu çiftliklerde -horozlara yapıldığı gibi- her yaşayan kadın için bir erkeğin itlaf edildiği bir düzenin kurulacağını söylüyor. Bu durum da dehşet verici tabii. Kenevir bile söz konusu dehşeti yatıştıramaz.

Dün ben bu satırları yazarken, Trabzon’un Of ilçesinde bir imamın, 5, 8 ve 11 yaşlarındaki üç kız evladının kafalarına birer kurşun sıkarak, ıssız bir dere kenarında katlettiği haberi geldi... Karısını darp etmesi nedeniyle evden bir ay uzaklaştırılmasına karar verilmiş bir erkek bu. Ailenin kimileri için nasıl bir kâbus olduğundan bihaber “Önce Aile!” diye haykıran Dilipakgillere göre, bu korkunç ve bu merhametsiz erkeklerin evden uzaklaştırılması kararları bu katliamların da sebebi. Böyle bir cinayeti işleme potansiyeline sahip biriyle aynı evde yaşamanın hemen her gün ölüm ve dehşet demek olduğu akıllarına bile gelmiyor. Daha doğrusu bu umurlarında bile değil.

Tanık olup durduğumuz böyle süfli bir cinsiyetçiliği aşmanın cinsiyet tarafsızlığından başka bir yolu da yok. Ama dön dolaş şuraya geliyor Beyefendi. İstanbul Sözleşmesi ile Covid 19’un aynı şey olduğuna. Yukarıda linkini verdiğim programda bunun altını üstünü çize çize söylüyor. Bu yüzden ben de bu kadar rahat bir biçimde esas mesele “Kadın ve LGBTİ+ korkusudur” diyorum. Eril iktidarlarına her gün bambaşka, yeni ve dayanışmacı yollarla meydan okuyan kadınlar ve LGBTİ+’lar karşısında duydukları dehşet, vicdanları gibi akıllarını da kemirip bitiriyor.

Gazete yazılarında Covid 19 komplo teorisini bu denli açık seçik yazmıyor Dilipak. Yarım saati aşkın bir televizyon programının kaydına kıyasla gazete yazıları çabuk yayılır oysa. Çünkü açıkça suç işlediğinin kendisi de farkında. Konuşmadan duramıyor ama bu konuşmayı da belirli kesimlerden kaçırmaya çalışıyor. Meraklısına teori... Sonunda her şey dediğim gibi İstanbul Sözleşmesi, kadın ve LGBTİ+ korkusu üzerinden birbirine bağlanıyor. Sözünü ettiğim söyleşinin hiç değilse şu kısmını okuyun;

“Bill Gates’in daha önce bir açıklaması var. Diyor ki biz aşı politikasıyla nüfusun yüzde 15’ini elimine edebiliyorsak bu büyük bir başarıdır. (...) şimdi bakın birilerine çok saçma gelecek, İstanbul Sözleşmesiyle bu Covid yaygarası arasında çok derin kopmaz bir bağ var. Aynı senaryonun farklı bölümleri bunlar, puzzle’lar, bunları bir araya getirdiğinizde Great Reset’i görürsünüz. Yani bunlar tencere kapak gibi, tek tek baktığınızda başka gibi görünüyor ama bir araya getirdiğinizde bütünün parçaları, burada aslında sizi gıda ve ilaç üzerinden aşı üzerinden hormonal dengenizi bozarak sperm ya da yumurta yapınızı kontrol altına alarak cinsiyetsizleştiriyorlar, bakın LGBT kampanyaları da bununla ilgili, aileyi yok ederseniz sorunu çözüyorsunuz, nüfus kontrolü, doğurganlık kontrolüyle ki bunlar biliyorsunuz yıllardır yeni Malthusçuların doğum kontrolü politikaları, Vatikan’ın da desteklediği...”

Şuursuzluk akışı böyle devam edip gidiyor. Bu konuşmanın, tombul dişi balıklar ve itlaf edilen horozlar gibi muayyen kısımlarında tuhaf bir beden dilinin eşlik ettiği yapay bir gülme, bir “Ahaha aha ha” kısmı var ki çok patetik, korku filmi gibi...

Bu programı binlerce insan izliyor, beğeniyor. Sadece Youtube’daki görüntüleyen sayısı 140 bin... Çipleneceğiz, genetiğimizle oynanacak, kısırlaştırılacağız... Bu zihniyete bakıp, üresen yürüsen nereye varırsın diye soran yok.

Sağlık Bakanı akşam sabah aşı karşıtlığının kırmızıya boyadığı şehirleri işaret eder ve toplam vefat sayısını üzüntü içinde verirken, bu fantastik adam yalanlarına ve fantezilerine Bill Gates’i de ortak ederek böyle geniş geniş konuşabilir mi? Suç değil mi bu? Yüzbinler ona inanıyor ve bu “aydınlatıcı konuşma” için şükran ve teşekkürlerini ifade etmekten kırılıyor. Youtube’da programın altındaki yorumlara bakın, kanınız donar...

Dün geceyi bu sinirle nihayete erdirdim. Rüyamda Abdurrahman Dilipak’ı gördüm. Bir kuluçka makinasında mahsur kalmış ve çıkarıldığında da burnunun kanaması bir türlü durmamış. Hakkın rahmetine kavuşmuş. Rüyada ölenin gerçekte ömrü uzarmış, öyle derler. Bunu da belirteyim ki şom ağızlılık olmasın.

Rüya bu ya, Dilipak’ın vefatından ardından, tam dört doz aşı olmuş olduğu ve önce iki doz Sinovac, daha sonra da iki doz Biontech’i hem de hiç sektirmeden yaptırdığı da açığa çıkıyor. Bunu da bize rahmetlinin vücuduna yerleştirilmiş çipler söylüyor! Korku filmi gibi twist üstüne twist... Derdinin aşı da çip de olmadığını biliyordum zaten diye düşünüyorum rüyamda.

Yazının sonunda şunu da not etmek lazım. Kendi halinde, kendi kaygıları ve fobileri dairesinde aşıdan korkan, sağlık riski oluşturabileceğini düşünenleri anlamıyor değilim. Sözüm o meclisten dışarı. Umarım bu korkuyu tez zamanda aşarlar. Benim derdim, aşı korkusunu da ağır biçimde sömüren komplocu bir zihin dünyasıyla. Milyonların acılar içinde öldüğü bir pandemi dünyasında bu adamların elini kolunu sallaya sallaya aşı karşıtı propaganda imkânı bulması bence suçtur.

Bir tarafımız Abdurrahman Dilipak, bir tarafımız Doğu Perinçek zaten. Aralıksız saçmalayan erkeklerin birbiriyle yarıştığı bir ülkenin çaresiz insanlarıyız... Hangi günahın cezasını çekiyoruz belli değil?

Rahmetli küçük teyzem ki kendisinden bu sütunda söz etmişliğim vardır, biri ağır saçmaladığında, yaşlı genç demeden, “Konuuuuuuş bunamış” derdi. Şimdilerde bunun yerine “Kamoooon” diyoruz.

Gerçekten de Kamooon yani.

Tüm yazılarını göster