Krallara layık Pers mobilyaları

Anadolu soyluları, anlaşıldığı kadarıyla kralı temsil ettikleri diplomatik anlarda, yüksek arkalıklı tahtları ve ayak tabureleri ile Büyük Kral imgesinin bir yansıması olarak görünürler.

Abone ol

Ne tip mobilyalar ürettiklerine ve kullandıklarına bakmadan önce Persleri kısaca tanımak faydalı olur. MÖ 7’nci yüzyıl civarında Büyük Kyros’un Med İmparatorluğu’na son vermesiyle temelleri atılan Akamenid (Akhaimenid) İmparatorluğu, batıya doğru ilerleyişinde önüne çıkan Yeni Babil ve Lidya krallıklarını yutarak Atina’ya kadar varır. MÖ 6’ncı yüzyılın ortalarına gelindiğinde İran’daki Akamenid hanedanından Anşan’ın kralı ‘Büyük Kyros’, geniş toprakları fethetmeye girişir ve sonuçta tek bir kralın hakimiyeti altında, çeşitli halkların oluşturduğu ve bugün ‘tarihin ilk imparatorluğu’ olarak tanımladığımız hükümdarlığı kurar. Büyük Kyros, kendisini bir silindir mühür üzerinde şu sözlerle tanıtır: “Ölümsüz kral ailesinin bir ferdi”. Büyük kral, Perslerin büyük tanrısı olan, ismi ‘bilgeliğin hükümdarı’ anlamına gelen Ahura Mazda’nın koruması altındadır. Bu devletin sınırları en geniş zamanında batıda Balkanlar ve Mısır’a, güneydoğuda da Pakistan’a kadar uzanırdı. Anadolu da yaklaşık iki yüz yıl boyunca yani MÖ 546’da Lydia Krallığı’nın düşüşünden MÖ 334’te Büyük İskender’in doğu seferi sonucunda yıkılmasına kadar Akamenid hakimiyeti altında kaldı. Bu iki yüz yıllık süreç içinde Akamenid İmparatorluğu inançsal ve kültürel herhangi bir baskı uygulamayan bir yönetim anlayışıyla, topraklarına kattığı halkların sadece karakterlerini korumasına yardımcı olmakla kalmadı, ayrıca önemli ustaları imparatorluğun idari merkezine getirterek onlardan beslendi…

Persler, hakimiyetlerinin altındaki ülkeleri eyaletlere bölerek ve bu eyaletlere valiler atayarak idare ederlerdi. Stratejik açıdan önemli bazı eyaletlerin valilerini merkezden, hatta saray erkanından atamakla birlikte diğer birçoğunun idaresini ise yerel yöneticilere bıraktılar. Üzerinden geçen ve yerleşen halkların karakterinden daima beslenmiş Anadolu merkezleri, Akamenid saray yaşantısından da etkilendi ve çeşitli unsurları devşirerek günümüzde ‘Anadolu-Pers’ sıfatıyla tanımlanan bir maddi kültür ortaya çıkardı.

HALKIN GÜNLÜK YAŞAMINA DAİR TASVİRLER AZ

Ne yazık ki Akamenid döneminden günümüze, halkın günlük olarak kullandığı mobilyalara dair çok az bilgi var. Ahşap malzemenin bugüne kadar Pers merkezlerinde yürütülen kazılarda tanımlanabilecek halde ele geçmemiş olması, bu bilgi eksikliğinin en büyük sebebi. Bunun yanında Pers sanatının merkezi bir anlayış ile neredeyse törensel ya da resmi tasvirlerden ibaret olması; dolayısıyla halkın günlük yaşamına dair Mısır veya Yunan sanatının aksine fazla tasvir bulunmaması da önemli bir etken olmalı.

Neyse ki İlk Çağ kaynakları, Perslerin son derece görkemli ve değerli malzemelerin kullanıldığı mobilyaları hakkında bazı bilgiler aktarıyor. Herodot, Yunanların MÖ 495’te Plataia’da Perslere karşı kazandığı zaferden sonra, Pers generali Mardonius’un kampının yağmalanışını anlatırken çadırların gümüş ve altın mobilyalarla dolu olduğunu söyler. Ayrıca Ksenophon, Kyrou Paideia ve Anabasis’te Perslerin lüks eşyalarından bahsederken ‘gümüş bacaklı sedirleri’ de sayarlar.

Dolayısıyla Akaimenid mobilyaları ile ilgili bilgilerimiz kabartma heykeltıraşlık eserlerine ve saray kazılarında ender olarak ele geçmiş olan metal mobilya aksamlarına dayanır.

Pazırık halısı

Persepolis’te MÖ 330’da Büyük İskender ve ordusunun kuşatması sonucunda çıkan yangında mobilyalar da dahil olmak üzere her şey yandı. Buna karşın kömürleşmiş kalıntılar arasında görülebilen kumaş izleri, dokumanın ne kadar gelişmiş olduğunu kanıtlar. Ksenophon, Kyrou Paideia’da Akamenid hakimiyeti altındaki Sardis kentinin halılarıyla gurur duyduğunu aktarır. İmparatorluğun kuzey bölgelerindeki steplerdeki kurgan mezarlarda ele geçen arkeolojik kalıntılar da bunu doğrular niteliktedir. Pazırık halısı, en iyi korunmuş örneklerden biridir; dokuma teknikleri, renklerin canlılığı, süvariler, hayvanlar, karışık mitsel canlılar ve bitkisel motifler içeren bezeklerin çeşitliliğiyle keşfedildiği günden beri çok ilgi görür.

Aslına bakılırsa saraylardaki ve soyluların konutlarındaki değerli mobilyalar dışında, sıradan halkın evlerinde daha ziyade minderler, döşekler ve halılar kullanılıyordu. Evler genellikle halılarla kaplı olurdu, yerde oturmak ve uyumak yaygın alışkanlıklardı. Ahşap mobilya kullanımı İran’da çok uzun bir süre saraylıların ve soyluların tekelinde gibiydi. Ancak Kaçar Hanedanlığı ve Pehlevi dönemlerinden itibaren bu lüks eşyalar orta ve üst sınıf evlerde de yayılmaya başladı.

Akamenid dönemde ahşabın savaşta, tarım faaliyetlerinde, gemi ve konut yapımında bolca kullanıldığını biliyoruz. Büyük kralın kabartmalardaki süslü mobilyalarına bakacak olursak ahşap işçiliğinin (tornacılık ve kakma) ne kadar ileri düzeyde olduğu rahatça anlaşılabilir.

HAYVAN FİGÜRLERİ VE ÇİÇEK MOTİFLERİ ÇOK SIK KULLANILIRDI

Pers mobilyalarının temel bileşenleri olan bazı unsurlar oldukça eski geleneğe sahipti. Aslan pençesi veya boğa toynağı motifi, MÖ 3’üncü binyıldan itibaren Mısır ve Mezopotamya’da sıkça rastlanan bir unsurdu. Fakat Pers mobilya bacağı tasarımına en yakın örnekler geç 2’nci binyıl, erken 1’inci binyıl Asur ve Urartu kontekstlerinde karşımıza çıkar. Aslan pençesi motifli mobilya kalıntıları Toprakkale, Altıntepe, Kayalıdere ve Nimrud gibi Urartu yerleşmelerinde de görülür. Örneğin, Toprakkale’den tüm olarak korunagelmiş ve şu anda British Museum’da bulunan bir aslan pençesi Akamenid formların öncülü olarak değerlendirilir; bir yatak veya masaya ait olabilir. Altıntepe’de, her ayağının üzerinde uzanan birer aslan figürünün yer aldığı fildişinden bir üç ayaklı masa ele geçti. Aslanlar bir sıra aşağı sarkan yaprağın üzerine yerleşir. Bu düzenlemenin aynısını Pers mobilya bacak düzeninde de görürüz. Başka bir benzer noktaysa yaprak dizinin hemen altındaki yumrulardır.

Akamenid sanatının, hakimiyeti altındaki halklardan devşirerek bünyesine aldığı unsurlarla beslendiğini görüyoruz. Bu potaya öncelikle çeşitli Pers kabilelerinin sanatı eklendi, böylelikle bitki ve hayvanların soyut, sembolik bir formu ortaya çıktı. Hayvan figürleri ve çiçek motifleri Akamenid dönem mobilyalarında da çok sık kullanılan öğelerdi.

Mobilyaların betimlendiği eserlerde sıklıkla karşımıza oturan figürler çıkar. Bunların giyimleri ve etraflarındaki kişi ve eşyalara bakınca yüksek sosyal statüleri ve hükmeden duruşları göze çarpar. Oturan bu figürler çoğunlukla başkentteki törenleri ve kraliyet ziyaretlerini betimler. Bu tip sahnelerin temel bileşenlerinden taht, yerden oldukça yüksekte durur. Dolayısıyla karşısında küçük bir ayak taburesi olması kaçınılmazdır.

Bu mobilyalar yüksek kalite ahşaptan, dekoratif kakma fildişi ve kemik parçalar ile metal aksamlardan oluşuyordu. Özellikle taht ve ayak taburelerinin ayakları yaygın olarak aslan pençesi şeklindeydi. Vahşi hayvan pençeleri günümüz klasik mobilyalarında bile halen karşımıza çıkar. Aslan güç ve ateşi simgeler, aynı zamanda saflık, cesaret ve ideali için kendini feda etmeyi de çağrıştırır. Tüm bu sembolizm kralın mobilyalarının ayakları için biçilmiş kaftan gibidir.

Büyük kralın görselleştirilmesinde en yaygın motif olan arkalıklı tahtlar arasında en iyi korunagelmiş olan Persepolis Hazine Binası üzerindeki I. Darius kabartmasıdır. Bu eserde mobilyanın bezemeleriyle ilgili tüm detaylar rahatlıkla görülebilir. Toplantı Salonu, Yüz Sütunlu Salon ve Persepolis’teki Apadana’da betimlenen tahtlar, düz arkalıklı ve kolçaksızdır. Taht betimlerinin neredeyse hepsinin bacağında, yumrular, aşağı sarkan yapraklar ve aslan pençesi içeren aynı bezeme programı görülür.

I. Darius kabartması, Persepolis Hazine Binası.

ZİYAFET SAHNELERİNDE KLİNELER, TAHTLAR, TABURELER VE AYAK TABURELERİ

Anadolu’nun Pers hakimiyeti altında olduğu yaklaşık 200 yıllık süreç içinde özellikle heykeltıraşlık eserlerinde yerel veya Yunan sanatçıların elinden çıkma, fakat yoğun olarak Pers motifleri ve figürleri içeren ‘melez’ bir sanat anlayışını görüyoruz. Bu sentezin sonucunda ortaya çıkan kabartma eserlerde Akamenid mobilyalarının betimlerine de sıklıkla rastlıyoruz. Özellikle adeta bir standart haline gelen ziyafet sahnelerinde klineler (yatak), tahtlar, tabureler, masalar ve ayak tabureleri karşımıza çıkar.

Bugün Bursa Arkeoloji Müzesi’nde bulunan anthemionlu bir mezar stelinin en üst frizinde bir ziyafet sahnesi vardır. Diğerlerine göre biraz daha büyük betimlenmiş biri erkek biri kadın iki figür bir klinenin üzerindedir. Erkek, klinenin sağ üst köşesinde üst üste konmuş üç mindere yaslanmıştır. Klinenin üzerinde, bacaklarının büyük bölümünü kapatan bir örtü serilidir. Klinenin önünde ise kadının ayaklarını bastığı hayvan pençesi biçimli ayaklara sahip bir ayak taburesi yer alır. Sahnenin en sağında, iki kadın, arkalıksız bir tabure üzerinde arka arkaya oturmuşlardır. Bu tabure şişkin bir oturma minderine sahiptir ve bacaklarında torna işi yumrular vardır. Kabartma son derece aşınmış ve kaba detaylara sahip olsa da taburenin ayakları, Pers mobilyaları için tipik bir motif olan aşağı sarkan yaprak çelengi formunu andırır. Sahnede yer alan diğer bir mobilya ise en solda yer alan ve üzerine krater benzeri bir servis kabı konmuş olan üç ayaklı uzun ve dar bir masadır. Masanın birbirine yatay bir kasnakla bağlı olan uzun bacakları ayağa doğru hafif bir kavisle dışa açılır. Bu stel, anthemionun tipolojik özellikleri, klinede uzanmakta olan adamın duruşu, stel için MÖ 6’ncı yüzyıl tarihini verir.

Çanakkale-Biga’da bir tümülüsten ele geçen, MÖ 500-490’a tarihlenen Polyksena Lahdi’nin uzun yüzlerinden birinde bir taht, kısa yüzlerden birinde ise bir kline vardır. Taht, kolçaksız ve düz arkalıklıdır. İki tane kanatlı erkek figürü tarafından taşınır. Mısır, Fenike, Assur, Urartu ve Akamenid sanatlarında insanların ve mitolojik varlıkların tahtı taşıdığı betimlere rastlansa da taşıyıcı olarak kanatlı erkek figürlerinin kullanıldığı bilinen başka bir örnek yoktur. Bunu, ‘doğudan’ bir etki olarak değerlendirebiliriz. Kısa yüzlerden birinde ise bir kline üzerinde karşılıklı oturan iki kadın figürü vardır. Klinenin üzerinde bir şilte ve minder, altında ise ayaklarını koydukları geniş bir ayak taburesi vardır. Klinenin çeşitli yumru kombinasyonlarıyla bezeli bacak şeması, torna işi mobilya bacakları için tipiktir.

Ksanthos’ta ele geçen ve bugün British Museum’da sergilenmekte olan Harpy Anıtı’nın mezar odasını çevreleyen kabartmalarında çok sayıda mobilya betimini görebiliriz. Anıtın, mobilya tasvirleri açısından en zengin yüzünde sahnenin iki ucunda taht üzerinde oturan birer kadın figürü yer alır. Koçbaşı, sfenks, boynu aşağı doğru kıvrılmış kuğu başı ve Dor sütunu gibi çok çeşitli bezeme öğelerine sahiplerdir. Kadınların ikisi de ayaklarını birer ayak taburesi üzerine yerleştirmiş, kalın minderler üzerinde otururlar.

PERS MOBİLYA TASARIMININ YANSIMASI

Eski Çağ’da Paphlagonia Bölgesi sınırları içinde kalan günümüz Kastamonu’sunda bulunan, bir yüzü kabartmalı mimari blok üzerindeki sahne, Anadolu-Pers mezar stellerindeki ziyafet sahnelerinin tipik şemasına sahiptir: bir klinede uzanan bir erkek, aynı klineye, erkeğe dönük biçimde oturmuş bir diğer figür. Klinenin yalnızca bir bacağı açıktadır. Bacak, diğer örneklerde görülmeyen bir profile sahip olmakla beraber yine de Pers mobilya tasarımını yansıtır. Bu sahnede bir de iki bacağı görünen servis masası vardır. Bu kabartmayı, taşra işçiliğinden dolayı tarihlemek son derece güç olsa da MÖ 5’inci yüzyılın ilk yarısına ait olduğunu söyleyebiliriz.

Harpy Anıtı kabartmalarından bazı mobilyalar.

Daskyleion çevresinde ele geçmiş olan ve bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen anthemionlu bir mezar steli, tipik bir Pers-Anadolu sentezi ürünüdür. Üzerinde iki sahne vardır. Bunlardan üstteki arabalı bir cenaze alayı, alttaki ise bir ziyafet sahnesidir. Ziyafet sahnesi, mezar sahibinin kline üzerine uzandığı, bir kadının ona dönük biçimde aynı klinenin üzerinde oturduğu ve çevrelerinde hizmetkarların bulunduğu klasik ziyafet sahnesi şemasına sahiptir. Sahnenin ortasında tüm heybetiyle duran klinenin üzerinde bacaklarının büyük kısmını kapatan bir örtü vardır. Üzerinde ise mezar sahibinin dayandığı üst üste iki kalın minder vardır. Kline, doğuya özgü torna işi yumrularla kaplı yuvarlak bacaklara sahiptir. Oturmakta olan kadın, ayaklarını alçak bir ayak taburesinin üzerine basar. Ayak taburesinin ayakları, her ne kadar kabartmanın işçiliğindeki ağır yerel karakterden dolayı anlamak zor olsa da aslan pençesi biçiminde gibidir. Sahnenin en sağında çok uzun üç bacağı olan bir masa yer alır. Üzerinde de dinos’a (içki karıştırma kabı) benzeyen bir kap vardır. Daskyleion’dan kabartmalı bir mezar steli.

Kastamon'da kabartmalı bir mezar steli

Pers Lykiasının en görkemli anıtlarından biri olan Nereidler Anıtı Ksanthoslu bir yöneticiye aittir ve kabartmaları bugün British Museum’da sergilenir. Dört tarafını çevreleyen frizler ve serbest heykellerle bezenmiş bir yapıdır. Kabartmalardan bazılarında, mobilyaların betimleri karşımıza çıkar. Bu betimlerden Pers karakterini en çok hissettireni Küçük Podyum Frizi’nin batı yüzünün en solunda betimlenmiş, taburede oturan taçlı ve sakallı bir Persli’dir. Uzunca bir örtü, üzerinde oturduğu taburenin bacaklarını yarısına kadar örter. Açıkta kalan kısımdan bacakların eklem bölümü de işlenmiş aslan pençeleriyle son bulduğu görülür. Persli, ayaklarını son derece alçak bir ayak taburesi üzerine koymuştur. Stilistik değerlendirmeler sonucunda Nereidler Anıtı’nın MÖ 4’üncü yüzyıl başlarına ait olduğu düşünülmüştür.

PERS SARAYLARINDAKİ MOBİLYALAR GÜNÜMÜZE ULAŞAMADI

Şüphesiz Pers saraylarında çok miktarda ve çeşitli mobilya kullanılıyordu. Fakat bunlar Makedonların istilası sırasında tahrip edildi veya zaman içinde iklimsel koşullara direnemedi, dolayısıyla günümüze de ulaşamadı. Mobilyalardan arta kalan kalıntılar, metal aksamlar, bezemelerinde ve kaplamalarında kullanılan daha dayanıklı malzemelerden yapılmış parçalardır.

British Museum’da bulunan ve bir tabureye ait olduğu düşünülen mobilya parçası, çok ender rastlanan ahşap örneklerden biridir. Bu parçanın da Mısır’dan geldiği ve 27’nci Hanedanlık dönemine ait olduğu tahmin edilir. Bu dönem, Mısır’ın Pers hakimiyeti altında olduğu bir dönemdir. Özellikle aslanın tipi, şüpheye yer bırakmayacak şekilde Pers etkilidir. Bir bacak parçası olduğu son derece açıktır. Ağzı açık kükremekte olan bir aslanın başı, göğsü ve ön bacaklarından oluşur.

Anadolu’daki tümülüsler, her ne kadar farklı kültürün sentezi bir gömü geleneğinin ürünü olsa da Biga tümülüslerinden Dedetepe Tümülüsü’nde bulunan mobilya bacakları açıkça Pers etkilidir. Tek bir mezar odasına sahip olan tümülüsün, MÖ 480-460 yıllarına ait olduğu düşünülür. Soyulmuş olmasına rağmen mezar odasından pek çok buluntuyla birlikte beş adet ahşap mobilya bacağı ele geçmiş, fakat bu bacaklardan sadece üçü nispeten sağlam olarak korunagelmiştir. Ne tür bir mobilyaya ait olduklarıyla ilgili kesin bir görüşe varılamasa da klinelerin önüne konan küçük masalara ait olabilecekleri düşünülebilir. Bu tip küçük masalara, cenaze ziyafeti sahnelerinde sıkça rastlanır. Bunların masa değil de bir klineye ait olması ise, büyük bir ağırlığı taşıyabilecek kadar güçlü olmadıkları için pek mümkün görünmez. Bacakların en yakın benzerlerini MÖ 5’inci yüzyılın ilk çeyreğine ait olan Persepolis kabartmalarında görebiliriz.

PERSLER, LÜKS YAŞAM TARZLARINI BERABERLERİNDE GETİRDİLER

Plataia Savaşı sırasında Perslerin altın ve gümüş kaplamalı sedir ve masalarını beraberlerinde getirdiklerini biliyoruz. Ksenophon da Perslerin seferleri sırasında lüks yaşam tarzlarını beraberlerinde getirdiğini aktarır ve Pers savaşlarından sonra Pers çadırlarını anlatırken gümüş ayaklı klinelerden sıklıkla bahseder. Bu kaynaklardan Perslerin seferlerinde zarif mobilyalarını da yanlarında taşıdıkları sonucuna varılır.

Akamenid mobilyalarının karakteristik özellikleri bacaklarda toplanmıştır. Bu bacaklar uzun bir Yakın Doğu geleneğinden gelir. Bunlar, tornada işlenen ahşap elemanların dekoratif bir yorumu olarak değerlendirilir. Ahşap genellikle metal ile kaplanırdı, hatta ayak bazen tamamen metalden olabiliyordu. Persepolis’i gün ışığına çıkaran Erich F. Schmidt, Persepolis Apadanası’nın güneyindeki depolarda bulduğu altın bantları ve kabaraları bu değerli metal ile kaplanan mobilyaların kalıntıları olarak yorumlar. İlk Çağ mobilyaları üzerine çalışan bir araştırmacı olan Kyrieleis, Orta Doğu’nun gösterişli mobilyalarının metal parçalara sahip olduğunu söyler. Altıntepe’de ele geçen kalın metal halkalar, belli ki bacak üzerindeki kabarık bombelere aittir. Dolayısıyla bu mobilya şemasının metal malzeme kökenli olduğunu ileri sürer, ahşap örnekler bunların sadece imitasyonu olmalıdır. Ksenophon, Kyros’un tahtının tamamen altın ve ahşaptan yapılma olduğunu net bir şekilde aktarır.

Lüks olarak tanımlanan mobilyalardan bazen Atina Akropolis envanter listelerinde de bahsedilir. Bu listeler üzerinde çalışan bir araştırmacı olan D. Thompson, açıklama ve düzenlemede altın hançerlerle bir arada olduklarına bakılırsa Pers ganimetleri arasında en azından torna işi bacaklı ve biri gümüş ayaklı olan beş taburenin bulunması gerektiğini belirtir.

Gümüş ayaklı tabure, form olarak Pers tasarımının bir ürünü olmalıdır. Thompson’un belirttiğine göre, beş tabure için kullanılan ‘tornada işlenmiş’ sıfatı bunların Akamenid mobilyası olduğu konusunda bir kanıt olarak yorumlanır. Ayrıca Thompson, bu tip Pers ganimetinden elde edilen mobilyaların Athena ritüelleri ve Panathenaia sunu törenlerine dahil edildiğini ve beraberinde krali güç sembolizmini getirdiğini ileri sürer.

PERS SARAY USULLERİNE GÖRE YAŞAMAYI TERCİH EDEN ANADOLU SOYLULARI

Anadolu’da yönetici ve soyluların, Pers saray usullerine göre yaşamayı tercih ettiklerini en belirgin olarak gösteren eşyalar arasında ahşap mobilyalar vardır. Bunun ana sebebi, mobilyaların hayat tarzını ve pratiklerini birebir yansıtıyor oluşudur. Anadolu soyluları, anlaşıldığı kadarıyla kralı temsil ettikleri diplomatik anlarda, yüksek arkalıklı tahtları ve ayak tabureleri ile Büyük Kral imgesinin bir yansıması olarak görünürler. Ama ziyafet gibi günlük hayatı yansıtan sahnelerde kendi geleneklerini yansıtır şekilde klinelerinde uzanarak yer ve içerler.

 *Araş. Gör. / Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü