Bir ekonominin ne kadar kırılgan olduğunu anlamak açısından,
siyasi demeçlere verilen tepkiler önemli bir gösterge… Bu
kırılganlığın her zaman mutlaka nesnel sebepleri olduğunu da
söyleyeyim. Çarşamba günü tam da Borsa İstanbul tepki alımlarıyla
kaybını bir oranda toparlamaya çalışırken, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları, BİST100 Endeksi’nin tekrar
tepetaklak çakılmasına neden oldu. Oysaki, konu İsrail-Filistin
çatışması oldu mu, Erdoğan her zaman, özellikle Ortadoğu’da ‘örnek
lider’ rolüne soyunup en sert açıklamaları yapan biriyken, bu
süreçte neredeyse ‘arabulucu’ gibi davranıyorken…
Çarşamba günü, biraz da kendi tabanından gelebilecek homurtuları
dizginlemek için Hamas’ı savunmak gerektiğini hissetmiş olacak ki,
şöyle bir cümle kurdu: “Ey İsrail, sen bir örgüt olabilirsin, çünkü
Batı'nın sana borcu çok. Ama Türkiye'nin sana borcu yok. Batı,
Hamas'ı bir terör örgütü olarak görüyor. Hamas bir terör örgütü
değil, topraklarını korumaya çalışan bir kurtuluş ve mücahitler
grubudur”.
EKONOMİ ZORDAYKEN EFELENMENİN MALİYETİ ÇOK YÜKSEK
OLABİLİR!
Bu cümleleri sarf etmeden önce ise "İsrail devletiyle bir
sorunumuz yok, ama İsrail’in uyguladığı mezalimi, devlet değil,
örgüt gibi hareket etme tarzını asla tasvip etmedik, etmeyeceğiz"
dedi. Aslına bakarsanız, yıllar önceki sert üslubuyla kıyaslanırsa,
çok daha yumuşak sözler bunlar. Tabii İsrail’in sınırları
içerisinde çoğu sivil en az bin 200 insanı katleden bir örgüte
‘mücahitler grubu’ demek, İhvan ruhunun yeniden nüksettiğini ortaya
koyuyor. Peki ama bu açıklamaya tepki, eğer ki Türkiye ekonomisi
Davos Zirvesi’ndeki o ‘One minute’ çıkışı zamanındaki gibi görece
sağlam olsaydı, bu kadar sert olur muydu? Kesinlikle hayır!
BİST’TEKİ YÜZDE 7’LİK DÜŞÜŞÜN TEK SEBEBİ O DEMEÇ
DEĞİL
Borsa günlük tarihi düşüşlerinden biriniz yaşamazdı sanırım.
Zira yüzde 7’nin üzerinde bir düşüş sözünü ettiğimiz. Peki neden
böyle oldu? Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu ve yaklaşık iki
yıldan uzun süren ekonomik krizden çıkacağına yönelik hemen hemen
hiçbir somut veri yok hala… Bu en temel sebep olsa gerek! Ama bence
asıl mesele, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve diğer ekonomi
bürokratlarının taze para arayışında hedeflerine ulaşamamış olması.
Üstüne üstlük Cumhurbaşkanı Erdoğan bu açıklamasını, Şimşek’in
neredeyse bir ‘roadshow’a çıkar gibi çıktığı Batı sermayesini
Türkiye’ye çekme turlarına denk getirince, her şey daha kötü
oluyor!
Mesele sadece ülkeye taze para getirme meselesi değil, ne
enflasyonda ne de diğer makro göstergelerde kayda değer olumlu bir
gelişmenin yaşanmaması… Söz gelimi dezenflasyonist politikalara
karşın başta gıda enflasyonu olmak üzere enflasyonun kısa vadede
dizginlenemeyeceği ayan beyan ortada. Gerek TCMB’nin beklentileri
gerekse Orta Vadeli Program’daki beklentiler gerçeklerle uyuşmuyor
ve ciddi bir revizyon gerektiriyor. Bu konuda hemen hemen herkes
aynı fikirde, sadece hükümet ve ekonomi yönetimi pembe hayaller
kuruyor.
GEÇMİŞİN HATALARININ CEREMESİ ÇOK BÜYÜK
Sadece sonuna kadar katıldığım bir projeksiyonu örnek vereyim.
Uluslararası mali hizmetler firması SEB’in Gelişen Piyasalar Baş
Stratejisti Erik Meyersson, “Liranın üzerindeki değer kaybı baskısı
çoğunlukla piyasa dışı önlemlerle hafifletiliyor, ancak gelecek yıl
kayda değer bir değer kaybı yaşanacağını öngörüyoruz” diyor. Asıl
önemli tespit, çok daha net: “Ekonominin önceki yıllarda
birikmiş politika hatalarının maliyetini üstlendiği birkaç
istisnadan biri olan Türkiye dışında, momentum daha fazla
dezenflasyona işaret ediyor”. Özetle diyor ki, seçimler öncesinde
iki yıl boyunca uygulanan ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ sizin
ekonominizi berbat etti ve toparlanması hiç de kolay olmayacak.
İşte meselenin özü bu!
ŞİMDİ YATIRIMCI ÇEKMEK ÇOK DAHA ZOR OLACAK
Hal böyle olunca ve yeni ekonomi yönetimi de yumuşak bir geçişle
sorunu çözeceğini sanarak birkaç ay kaybedince, bu derin krizden
çıkma olasılığımız, daha uzun bir vadeye yayılmış gibi görünüyor.
Bu arada, tabii ki dış etkenlerin de bu zor durumun üzerine tuz
biber ektiğini söylemek gerek. Rusya-Ukrayna savaşından
beklentilerden az zarar gördüğümüz söylenebilir, ancak tabii ki
olumsuz pek çok etkisi oldu. İsrail-Filistin çatışmasının şu an
nasıl bir seyir izleyeceğini tam olarak tahmin etmek mümkün
olmadığından, Türkiye ekonomisine etkilerini hesaplamak henüz
mümkün değil. Ancak, bu çarşamba yaşanan borsadaki ’günlük çöküş’
hikayenin, özellikle de finans piyasalarında hikayenin nasıl
yazılacağına dair bir ipucu veriyor. Bu sadece borsada yarım gün
içinde yaşanan bir panik. Siz bir de Mehmet Şimşek’in, Erdoğan’ın
bu açıklamasından sonra yaşadığı paniği düşünün! Şimşek, başta
Londra finans piyasalarında tanınan ve bir ölçüde güvenilen bir
isim, bunun anlamı batı sermayesinin, hükümete rağmen belki onun
kimliği üzerinden bir kredi açabileceği… Ama sonuçta finans sektörü
sevgi ve tanınırlıkla işlemiyor. Politik gidişata, ekonomik
göstergelere bakıyor. Riskleri hesaplıyor ve eğer ki risk yüksekse
yüksek getirili enstrümanlar dışında yatırım yapmaya pek
yanaşmıyor. Dün zaten Mehmet Şimşek’in işi çok zordu, bugün
itibarıyla çok daha zor!
CDS PUANI DÜŞTÜ, AMA HALA ÇOK YÜKSEK
Dönelim İsrail-Filistin savaşına… Anladık ki Cumhurbaşkanı
Erdoğan için seçmen tabanına mesaj vermek, Türkiye ekonomisinin
sorunlarından daha öncelikli! Bunu ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ denen,
o akıldışı ekonomi-politikasındaki ısrarından biliyoruz. Yani yeni
yol kazaları bekleyebiliriz. Birikmiş tüm ekonomik sorunların yanı
sıra, Türkiye’yi bu savaş sürecinde diğer gelişen ekonomilerden
negatif ayrıştıracak bir etken de siyasi iktidar! Söz gelimi, böyle
giderse biraz toparlanmış olan CDS’imiz de yeniden yükselmeye
başlayabilir. Oysaki, daha düne kadar, ‘makul bir arabulucu’ rolüne
soyunmuş bir hükümet vardı. Bugün Batı sermayesinin ‘Hamas dostu’
olarak kodladığı başka bir şey…
Sonuçta gidişatını pek de öngöremediğimiz bir savaşı izliyoruz.
Öyle ya da böyle, İsrail’in Gazze topraklarında Hamas’a karşı
ölçeği belirsiz bir kara harekatı yapması çok muhtemel. İsrail,
vatandaşlarını güçlü devlet olduğuna ancak bu şekilde ikna
edebilir. Aynı şekilde bölge ülkelerine de bu mesajı vermezse,
caydırıcılığını kaybetme riskiyle karşı karşıya… Öyleyse, en
azından sınırlı bir kara harekatı bekleyebiliriz.
KÜRESEL YATIRIM İKLİMİ DAHA DA KÖTÜYE GİDİYOR
Bu durumda, zaten pek de parlak durumda olmayan küresel ticaret
ikliminin daha da bozulacağı aşikar. Bazı göstergeler de bunu
işaret ediyor, söz gelimi navlun ücretleri düşüyor. Baltık Kuru Yük
Endeksi, son iki haftada 2,100 seviyelerinden 1,800 seviyelerine
gerilemiş durumda. Yine yatırım iştahının iyiden iyiye kesilme
riski var. Borsalarda yaşanan düşüşler bunu işaret ediyor. Aynı
şekilde, ABD 10 yıllık tahvillerinin getirisi yüzde 4.9’larda, ki
yüzde 5 seviyesi ciddi bir sorun demek. Böylesi bir ortamda yabancı
sermaye akışının da sekteye uğramasını beklemek gerekir. Küresel
sermayenin Türkiye gibi CDS puanları hala çok yüksek olan gelişen
ekonomileri tercih etmesi çok zor. Sıcak para bile ancak çok yüksek
getirili ve kısa vadeli enstrümanları tercih edecektir. Merkez
bankalarının savaş sürecinde nasıl davranacağı ayrı bir merak
konusu… Enerji fiyatlarındaki artış eğilimi, ilk kez bu kadar
inatçı bir profil çizen enflasyonun düşüş eğilimini tersine
çevirebilir. Ve henüz ne Fed ne de Avrupa Merkez Bankası enflasyon
hedeflerini tutturamamışken! Bunun anlamı sıkı para politikasının
kısa vadede son bulmayacağı, bu da Türkiye gibi dış kaynağa çok
fazla gereksinim duyan ülkeler için kötü haber! Ve bu senaryoda
hala bölgesel bir savaş ya da İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma
ihtimali yokken durum böyle.
BÜYÜMEYİ BİR KÖŞEYE KOYMAK DIŞINDA TEK BİR SEÇENEK
YOK
Böylesi bir ortamda, TCMB’nin çok daha net biçimde
dezenflasyonist politikaları sürdürmesi gerekecek. Yani TCMB
Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki
sunumunda iddia ettiği gibi ‘hem enflasyonla mücadele hem de
büyüme’ gibi bir Polyanna hayali mümkün değil. Dün, TCMB politika
faizini 500 puan daha artırarak piyasanın beklentilerini karşıladı.
Bu beklentinin karşılanması belki bir-iki gün idare eder, ama gerek
ekonomik kriz gerekse bölgemizdeki savaş sebebiyle, çok da bir
etkisi olmayacak gibi görünüyor. Keşke enflasyonla mücadelede
kararlılık mesajı vermek için 500 değil de 600 puanlık bir artış
yapmayı tercih etselerdi. Tabii benim bunu söylemem kolay, ama
ülkedeki kriz öylesine çok boyutlu ki, mesele sadece enflasyon
değil. Ekonomiyi soğutayım derken reel sektörü çok fazla hırpalamak
da mümkün. İşsizliğin sıçraması gibi riskler de var ve beş ay sonra
da yerel seçimler…
BORSADAN UZAK DURUN DÖVİZ VE ALTINA DEVAM
Sonuç itibarıyla, şunu söyleyerek bitireyim, gerek Hazine ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in gerekse TCMB Başkanı Hafize Gaye
Erkan’ın yerinde olmak istemezdim. Ama şunu söyleyebilirim, eğer ki
birileri size “Borsada alım fırsatı var. Şu hisseler kazandıracak”
derse kulak asmayın. Dolar ya da altına çıpalayın bir süre
kendinizi… Gram altın bir anda çok yükseldi doğru, ama bu savaş ve
belirsizlikler devam ettiği sürece prim yapmaya devam edeceğini
söyleyebilirim. Savaş kısa sürede ve yayılmadan biterse, işte o
zaman hiç beklemeden altından çıkıp borsaya
dönebilirsiniz.