Kriz mi geliyor, korkmayın!

Türkiye’nin Varlık Fonu kurması gerekli miydi? Fon’un amacı bünyesindeki bankaların çeşitli sermaye gruplarına ucuz kredi sağlayarak tekelleşmesini, kamu kurumlarının borçlarından kurtulmalarını mi sağlamak? Bir ekonomik krizde Varlık Fonu mu bize siper olacak yoksa bizim varlığımız fona mı armağan edilecek?

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

Türkiye şu aralar 4 liranın üzerine çıkan dolar ve 5 lirayı geçen euronun ekonomiye etkilerini anlamaya çalışıyor. Dövizdeki bu çıkış, göstergelerden yalnızca birisi. Bunun yanında artan işsizlik oranları, büyük sermaye gruplarının borçlarını yapılandırma girişimleri, Merkez Bankası'yla yaşanan faiz gerilimi yine dikkat çeken olaylardandı. Kapitalist sistemin iniş ve çıkışlarına karşı ekonomik tedbirler ülkelerin kendi dinamiklerince uygulanıyor, bazı devletler, rezerv ve varlık fonlarıyla kendi alternatiflerini yaratıyor. Öyle ki söz konusu fonlar ülkelerin borçlanma dinamiğine ve kredi notuna etki ediyor.

Türkiye’nin de bir varlık fonu var. Şimdi ekonomik manzara değişirken hükümetin “korkmayın varlık fonumuz var “dememesi şaşırtıcı. Hükümetin neden böyle bir ifade kullanamadığını anlayabilmek için Varlık Fonlarına, uygulama biçimlerine ve Türkiye örneğine yakından bakmak gerekiyor.

VARLIK FONLARI NEREDEN NEREYE?

Varlık fonu kavramı ilk olarak 1950’lerin başında Kuveyt’in girişimiyle literatüre girdi. Halihazırda pek çok ülkede bu fon mevcut. Fonları kuran ülkelerin büyük bir kısmı bütçe fazlası veren veya ihracat odaklı ekonomiler. Özellikle ihracat bazlı ekonomiler denildiğinde akla gelen temel örnekler enerji ihracatçıları. Kuveyt’in peşi sıra Norveç, Suudi Arabistan, Katar, Rusya gibi diğer enerji zengini ülkeler fon kurdu. Varlık fonunun temel amacı bütçedeki fazla ya da döviz bazlı ihracat gelirlerini ülke vatandaşlarının geleceği için belirli bir havuzda toplayıp değerlendirme. Çin’in Varlık Fonu bunun ihracat odaklı ekonomi örneği. Denetim ve şeffaflık bu fonların küresel değerinde en önemli ilkelerden birisi. Bu fonla hisse alım satımı, küresel ve ulusal yatırım, dövize yatırım, şirket alımı, emlak alımı gibi pek çok işlem yapılabiliyor.

Küresel ekonomi dinamikleri devletleri alternatif stratejilerle varlıklarını değerlendirmeye itiyor. Bunun yanında yabancı doğrudan yatırım kanalı da yine devletlerin dahil olduğu genel bir strateji. Varlık fonları ve ellerindeki işletmeler yalnızca küresel piyasada işlem görmüyor, aynı zamanda stratejik yatırımların koordineli bir biçimde ilgili devletin lehine olacak şekilde şirket formunu dışlamadan oluşturulan bir dinamiğe yaslanıyor. Ekonomik bir kriz durumunda Rusya ve Suudi Arabistan örneklerinde olduğu gibi bir kalkana dönüşebiliyor, ekonomik yükü sırtlanabiliyorlar. Peki Türkiye örneği nasıl bir dinamiğe yaslanıyor?

BİR MUAMMA OLARAK TÜRKİYE VARLIK FONU

Türkiye’nin varlık fonu girişimi 19 Ağustos 2016’da 6741 Sayılı Kanunla Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketi’nin kurulmasıyla başladı. Kanunda fonun temel amacı sermaye piyasasında araç çeşitliliğine ve derinliğine katkı, yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırma, dış kaynak temini ve de alt fonlar kurma amacıyla özel hukuk hükümlerine kamuya ait varlıkların ekonomiye kazandırılması ve fon temininde kullanılması olarak veriliyor.

Birkaç noktanın altını çizmek gerekiyor. İlk olarak, Türkiye bütçesi fazla vermiyor. İkincisi, her yıl “Diyarbakır’da petrol bulundu işte bu sefer şeytanın bacağını kırdık” söylentilerinin bir kenara bırakırsak, Türkiye enerji zengini değil. Ayrıca birikmiş bir döviz rezervi yok. Son olarak cari açığı dikkate aldığımızda ihracat odaklı bir ekonomiye de sahip değil.

Türkiye Varlık Fonu'nun yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyor: Hikmet Karadağ, Yiğit Bulut, Kerem Alkin ve Oral Erdoğan. Fon’un bünyesinde topladığı varlıklar şöyle: Ziraat Bankası, Halk Bank, Türk Telekom, PTT, Eti Maden, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Botaş, Türksat, THY, Milli Piyango, Borsa İstanbul, TCDD, Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Kayseri Şeker Fabrikası, Çaykur, Türkiye Jokey Kulübü. Yani, Varlık Fonu 200 milyar dolarlık değeri olan bir dev şirket. Özel hukuka tabi olan Fon’un denetim biçimi, yönetim kurulu üyelerinin aldığı maaşlar gibi temel sorulara net bir yanıt verilmiyor. Fon'un şeffaf olduğunu söylemek mümkün değil. Arsa tahsisi, vergi indirimi, İhale Kanunu’na tabi olmama, SPK düzenlemelerine karşı bağışıklık gibi pek çok imtiyaz fona hasredildi.

Şirketin elindeki varlıkları verimli kullanamadığı, bekleneni sağlayamadığı, yani varlık gösteremediğine dönük eleştiriler iktidarın en üst kademesinden gelen açıklamalarla kabul edildi. Nitekim şirketin Yönetim kurulu başkanı geçtiğimiz eylül ayında değişti. Mart ayı içerisinde Başbakan Binali Yıldırım, "Varlık Fonu’ndaki ekip tamamen değişmese de gözden geçireceğiz" dedi. Neden olarak da küresel finansal piyasaları bilen ve itibar edilen bir ekip kurmak istediklerini gösterdi.

VARLIK FONUNDAN SES GETİREN İCRAAT

Varlık Fonu hiçbir şey de yapmıyor değil, bünyesindeki bankaların her kredi hareketini bilemesek de son döneme damga vuran bir gelişme yine gözleri Fon'a çevirdi. Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin en büyük medya gruplarından Doğan Medya Grubu bir başka medya devine Demirören Grubu’na satıldı. Satış konusunda tekelleşme, tek sesli medya gibi haklı eleştirilerin yanında akıllara takılan sorulardan birisi Demirören Grubu’nun bu yüklü satışı nasıl karşıladığıydı. Nitekim satıştan kısa süre sonra Demirören Medya Ticaret A.Ş.'ye Varlık Fonu’na devredilen Ziraat Bankası’nın 2+8 yıl formülüyle yani iki yıl kredi ödemeden sekiz yılda ödemenin yapılabileceği 700 milyon dolar kredi verdiği ifade edildi. Doğan Medya’nın değeri 1. 1 milyar dolar olarak açıklanmış, şirketin borçları düştükten sonra 890 milyon dolara satıldığı ifade edilmişti. İşte bu 890 milyon doların 700 milyonu alınan bu krediyle karşılandı. Ziraat bir kamu bankası, yani kamu mevduatı 10 yıl süreyle ve büyük bir kolaylıkla Demirören grubuna sunuldu. Varlık Fonu’nun ilk ciddi ve stratejik(!) icraatı da bu olmuşa benziyor. Fondaki bir başka şirket Türkiye Jokey Kulübü kamuya olan 17 milyon 590 bin liralık borcunu hâlâ ödemiş değil. Fona devrildikten sonra Sayıştay raporlarına rağmen ne Kulüp ve Fon sessizliğine devam etti. Borç sarmalına karşı fon bir kalkan gibi. Peki varlık fonları her yerde böyle mi?

RUŞEN AMCANIN OĞLU SEDAT: KATAR VE NORVEÇ ÖRNEĞİ

Varlık Fonu konusunda küresel ölçekte akla gelen en başarılı örneklerden birisi LNG devi Katar’a ait olan Katar Varlık Fonu ve onun bir alt kolu olan Katar Yatırım Otoritesi, küresel yatırımlar çeşitliliğinde örnek gösteriliyor. Katar Yatırım Otoritesi, ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Japonya, Ortadoğu, Almanya gibi ülke ve bölgelerde güçlü bir yatırım portföyüne sahip. Yatırım Otoritesi'nin bu kadar hızlı ve etkili hareket etmesini sağlayan enerji gelirlerinden elde edilen 2.8 trilyon dolarlık rezerve sahip olan Katar Varlık Fonu. Öyle ki Haziran 2017’de Katar ve Körfez Ülkeleri karşı karşıya geldiğinde Katar’ın yatırım fonunca yapılan yatırımlarının derin bağımlılıklar yarattığı dolayısıyla Katar’a dönük bir savaşın küresel piyasaları da sarsacağı ifade edilmişti.

Katar’ın Türkiye’de “işte buralar hep Katar” dedirtecek şekilde 18 milyar dolarlık yatırımı var. Bankacılık, turizm ve inşaat Katar için gözde sektörler. İşte küresel ölçekte 335 milyar dolar, Türkiye için 18 milyar dolarlık bu yatırımların büyük bir kısmı Katar Varlık Fonu’na bağlı yatırım otoritesince gerçekleştiriliyor.

Petrol ve doğal gaz piyasasının önemli aktörlerinden Norveç’in de başarılı bir fonu var. Oslo dünyanın en büyük ve şeffaf fonuna sahip. Fon, 77 ülkede 8 bin 985 şirketin yatırımcısı. Türkiye’deki yatırımı bir milyar dolar civarında . TÜPRAŞ, Enka İnşaat, Petkim, Ereğli Demir ve Çelik, Garanti Bankası, Pınar Süt  gibi şirketler fonun yatırım yelpazesinde yer alıyor.

Özetle sorun fonda değil, fon için sağlanan kaynak, bunun değerlendirme biçimi, küresel ve ulusal dengeleri, ekonomik dinamikleri doğru ele almakla ilişkili. Dahası abartılı ve hamasi söylemlerden uzak, akılcı bir perspektifle fon kurmaya karar vermek ve idare etmek böylesi kritik bir adım atılmadan yapılması gereken. Küresel örnekler ve fonun icraatları uyarınca bazı sorular sormak gerekiyor: Türkiye’nin Varlık Fonu kurması gerekli miydi? Fon’un amacı bünyesindeki bankaların çeşitli sermaye gruplarına ucuz kredi sağlayarak tekelleşmesini, kamu kurumlarının borçlarından kurtulmalarını mi sağlamak? Bir ekonomik krizde Varlık Fonu mu bize siper olacak yoksa bizim varlığımız fona mı armağan edilecek?

Mahfi Eğilmez: Piyasalara savaş korkusu egemen

Tüm yazılarını göster