‘Kriz var abê, rezil olduk’
Bayrama bir gün kaldı ancak Diyarbakır Suriçi’ndeki esnafın yüzü gülmüyor. Çatışmaların yaşandığı süreçte bile bayram öncesi işlerinin bu kadar kötü olmadığını söyleyen esnafa göre ekonomik kriz alım gücünü çok düşürdü.
DİYARBAKIR - Diyarbakır'da pazar günü iftardan önce Gazi Caddesi hızla boşaldı. Oruçlu ya da değil, yemek saatine yetişmeye çalıştı insanlar. Bu arada sokaktaki kebapçılar masaları, küçük tabureleri kaldırıma çıkarmıştı çoktan. Masalardaki garnitürler iştah açıcıydı ama müşteriler bunları yemek için ezanı bekliyorlardı.
Kebapları hazırlayan adam kan ter içindi. Sipariş edilmiş etleri, ciğerleri yetiştirmeye çalışıyor, garsonlarla hangi masaya kaç porsiyon hazırladığını anlatmaya çalışıyordu. Bütün gün güneş altında kavrulan cadde neredeyse boydan boya kebap kokusuyla doluydu.
Bayram geliyordu ve kaldırımlar bayram için bir şeyler satmaya çalışan insanların işgali altındaydı. Çoğunlukla elbise ve şeker, lokum satıcıları vardı elbette. Ama satıcıların yüzü pek gülmüyordu. İftardan hemen önce olduğu için miydi bu memnuniyetsiz yüz ifadesi yoksa işler bekledikleri gibi iyi mi değildi? Kuruyemişçi dükkanı bekleyen Mert henüz 13 yaşındaydı. Dükkanın içinde çeşitli kuruyemişler vardı ama kaldırıma çeşitli şekerler dizilmişti.
Birkaç yıl İzmir’de yaşamıştı Mert, ancak satışların önceki bayrama göre iyi olmadığını biliyordu. “Eskiden 500 lira para kazanıyorduk, şimdi en dazla 300 lira” diyor Mert. Anlatmaya çalıştığı dükkanın günlük cirosu. Peki neden böyle? “Çünkü kriz var abê” diyor. Zaten son günlerde çerezlere bakan yokmuş üstelik. Kilosunu 10 liradan sattığı şekerlerin tadına bakmam için ısrar ediyor Mert. Büyümüş de küçülmüş gibi, Diyarbakır’ın misafirperverliğini göstermeye çalışıyor.
SICAKTAN ERİYEN ŞEKERLER
Ama anlaşılan o ki dışarıda, kaldırımda tezgah açanların işi daha zordu. Tamam, kriz vardı ve işler yolunda gitmiyordu. Bayramı fırsat bilip kaldırımda şeker satmaya çalışan seyyar satıcıların en büyük sorunu güneşti. Son bir iki haftadır kendini iyiden iyiye hissettiren Diyarbakır sıcağı, sokakta şeker satan insanların belası olmuş durumda.
Behçet adlı satıcı, “İnsanlar şekere dokunuyor, yumuşak olduğunu görünce almadan gidiyorlar. Şekerin bozuk olduğunu düşünüyorlar” diyor. Nerde havaların serin olduğu bayram önceleri?
“Aldık şekerleri ama elimizde kaldı” diyor Behçet. Tezgahın başında yetişkin çocukları var Behçet’in. Ellerinde kalan şekerlerden dolayı muhtemelen torun torba bayrama mutsuz girecekler.
NEREDE ESKİ LOKUMLAR?
Sadık Çetin, yine Gazi Caddesi üzerindeki kaldırımda tezgah kurmuş ve bayram için sadece lokum satıyor. Lokumlar çeşit çeşit, rengarenk, hani biraz tatlı sevenlerin karşı koyamayacağı kadar davetkar.
Ama Sadık Çetin sıkıntılı olduğunu hemen belli ediyor. Sıkıntılı olmasının tek nedeni oruçlu olması ya da havanın berbat sıcak olması değil elbette. “Gelip bakıyor insanlar, fiyat soruyor, sonra almadan gidiyorlar. Kimse de para yok ki. Çatışmalar varken bile daha çok iş yapıyorduk çünkü o zaman ekonomik kriz yoktu” diyor Çetin.
Müşterileri elbette Suriçi’nde yaşayan insanlar. Suriçi’nin 6 mahallesi artık yok. İşlerin bu kadar kötü olmasının nedeni bu olabilir mi? "Yemin billah, geçen bayramda işimiz daha iyiydi” diyor Çetin. “Sen gazetecisin, daha iyi bilirsin abê, kriz var, kriz. İnsanlar lokum alabilir mi hiç?”
Tezgahtaki lokumları satabilirse bayrama kadar, "Allah’a şükür" diyecek. “Eskiden olsa bunları çoktan satmış, yeni siparişler vermiş olurdum” diyor Çetin.
'FİYATLAR HER GÜN ARTIYOR, NASIL İYİ OLSUN İŞLER?'
Eh, bayram deyince şekerin yanı sıra baklava da gelir, değil mi? Söz konusu şehir Diyarbakır olunca baklavanın yanı sıra burma kadayıf da gelir.
Yine Suriçi’nde bir tatlıcının dükkanından içeri giriyorum. İlk soru: Bayram öncesi işler nasıl usta? Hayatımda gördüğüm en sinirli tatlıcıyla karşılaşıyorum. Ama sinirli olması fıtratı icabı değil, o konuştukça anlıyorum bunu. Hani şu paket yapılan tatlıları koruyan naylon var ya, ondan gösteriyor bana, “Bunun fiyatı her gün artar mı? Artıyor. Nasıl iyi olsun işler?” diye soruyor.
Ben bir şey demiyorum ama zaten o da beni dinleyecek gibi görünmüyor. “İnsanlar karnını doyuramıyor tatlıya para kalmıyor” dedikten sonra, “Çatışmalar varken bile işlerimiz daha iyiydi. Ne yaptılar, nasıl yaptılar perişan ettiler milleti. Beter olduk, rezil olduk” diyor, dur duraksız.
Tulumba tatlısı yiyordu ben içeri girdiğimde. Bana da uzattı. Tatlıyı yedim, damağım şenlendi ama öyle görünüyor ki bu bayram ekonomik kriz nedeniyle tatsız tuzsuz geçecek.