Oturun bir liste yapın bakalım ne istiyormuşsunuz? Yaratıcı olun ama. İlle mal mülk istiyorsanız ne bileyim Lufthansa’yı isteyin. Ama haftasonları halk günü yapın. Berliner Filarmoni’ye Fidayda çaldırın.
Böyle zamanlar için biraz lüks sayılabilecek bir yazıya
kalkıştım. Hayırlısı bakalım.
Korona günlerinden sonra dünyanın eskisi gibi olmayacağı kesin.
Faydalı sonuçları neler olacaktır acaba bu felaketin? Eve
kapanmalar kaç kişiye aslında ne kadar çok vakti olduğunu
göstermiştir acaba? Mesela kim bilir kaç kişi asıl beka sorununun
ne olduğunu anlamıştır? Yıllardır beka beka diye nicesine sarıldı
bu devlet. Hiç bu kadar beka derdine düşüremedi insanları.
Belki devletler insan bekasını kendi bekasının önüne koymayı
öğrenir. Başına buyrukluk, kibir devletler nezdinde trend olmaktan
çıkar ve yerini işbirliği, dayanışma, akılları birlikte kullanma
gibi şeyler alır belki. Bakın konunun dünya çapında yıldızı Güney
Kore oldu mesela. Sınırlarında asil Güney Kore kanı aktığı için
değil. Akıl ile davrandığı için.
Koronaya sınırları kapatarak çözüm arayan devletler uzun vadede
böyle problemleri belki de sınırları azaltarak, daha fazla
işbirliğiyle çözmeye çalışacaklar. Yahut daha çok sayıda insanın
endişelendiği gibi devletler kaybettikleri mevkiyi kazanmak için
uzun vadede daha totaliter olup, daha kalın çizgilerle ayrılmış
sınırlar çizecekler.
Kim bilir?
...
İnsanlar da devletler gibi şapkalarını önüne koymuş düşünüyor
olmalı. Düşünmeye vakit böyle zamanlarda bulunuyor. Virüs zoruyla
koşturmaca duruyor. Öğrenilmiş öncelik sıraları flulaşıyor.
Yazıya Turgut Yüksel usulü bir
avangartlık niyetiyle girişince ondan çizim istemek şart oldu.
Kendisine yazıyı gönderip eskilerden bir çizim seçip göndermesini
rica ettim. O da her zamanki zarifliğiyle çabucacık cevap verdi.
Hem de ne cevap. Hiç yayınlanmamış bir çizgiromanını, "Sayın
Yolcular"ı bizler için gönderdi. Ben hem yazıma çok yakıştırdım.
Hem de minnet duydum. Sağolsun varolsun. . .
Hepsinden önemlisi bilim kıymete biniyor böyle zamanlarda. Bilgi
aşağılayan zibidilerin sesi kısılıyor. TV seyredenlerin
yalancısıyım, TV’de konuşan uzmanlar bile yıllar sonra tekrar
uzmana benzer hale gelmiş.
Nasıl ki trafik kazası geçirince homeopati, bioenerji, okuma
üfleme filan kalmıyor, ameliyathane yolu görünüyor. Antibiyotikler
yutuluyor. Onun gibi. (Sahiden homeopatlar, çakra açacakları,
rezonansçılar, bio enerjikler filan bi sustu fark ettiniz mi? Bilim
bilim diye ağlıyor hepsi. Hele aşı karşıtları… Aşı bekler olmuştur
hepsi.)
Din tacirinin birisi “Bunlar hep anal seks yüzünden” filan
demeye kalktı ya. Ne güzel hırpalandı. Mikrofonu uzatan gazeteci
bile “valla billa tasvip etmedim” diye açıklamalar yaptı. Pek öyle
hurafeye zırvaya bağlama temayülü görmüyorum kimsede. Ben hiç bu
kadar yüksek toplumsal farkındalık olan bir durum daha görmemiştim
sanırım. Avustralya Tahran’ın neresinde diye sorsan cevap verecek
tipler Doç. Oytun Erbaş’tan, Prof. Canan Karatay’dan daha akla
uygun virüs değerlendirmeleri yapıyorlar.
İletişimin biçimini, usulün önemini, koşarak hızlı
gidilemeyeceğini filan anlatan zamanlar bunlar. Dünyanın aslında
Hıristiyan, Kürt, rock’çı, şişman yahut sarışın filan gibi
kelimelerle değil, haysiyetli, iyi kalpli, ahmak yahut alçak filan
gibi kelimelerle bölünmüş bir yer olduğunu anlamak için de süper
bir fırsat.
17 Ağustos’ta epey evlilik kurtulmuştu. Dargınlar barışmış
insanlar sarılmıştı. Devletin takkesi düşmüş, insanların bir arada
yaşamaya inancı sağlamlaşmıştı. Ortada bir mücadele bir kolektif
durum vardı. İnsanlar sürekli problem çözmek, yokluk başta birçok
şeyle mücadele etmek durumundalardı. Sıkılmaya, darlanmaya, bir
sıkımlık diş macunu için kavga etmeye vakitleri yoktu.
Siz bakmayın romantik balkon konserlerine. Şimdi -en azından
Çin’de- boşanmalar artmış. Durum çok bireysel. Çok farklı. Mücadele
de yok. Mücadele ne? Evde otur elini yıka, bitti. Dayanışma
yaşlılar için markete gidip gelmekten ibaret. Hadi iki de balkona
çık şarkı söyle. Kimsenin kapısının önünü süpürmesi bile
gerekmiyor. Çünkü kapının önü boş. Beklemek ve belirsizlik üzerine
kurulu pek çok şey. Beklemek ve belirsizlik de epey nevrotik bir
durum. Endişe de cabası. İtalya’da, İspanya’da doktorlar pek çok
zaman yatak azlığından kimin yaşayacağına karar vermek zorunda
kalıyor.
Bambaşka şeyler de oluyor. Huzursuz evlerin vay haline. İçinde
şiddet bulunan evlerde kadınların çocukların daha çok dayak yiyor
olması kuvvetle muhtemel. Şiddet gösteren bir herifle bi de eve
kapandığınızı düşünsenize.
…
Bir de şu var. Gördüm ki bir yığın insan fırsatını bulmuşken
hayatın derin manasını gözden geçirme halinde. Felsefe halkın
arasına karıştı bir çeşit.
Monty Python'ın meşhur “Hayatın Anlamı/The Meaning of the Life”
filminde bir felsefe lokantası vardır. Masaya oturursunuz, garson
menüyü getirir. Menüde felsefe sohbet başlangıçları/konuları
vardır. Birisini seçer tartışırsınız.
Bizim memlekette açılsa o lokanta, garson gelse menü vermese “Ne
istiyorsun?” diye sorsa, bir kağıt uzatsa verse “10 madde halinde
yaz şu kağıda” dese mesela… Vallahi bir yığın insan paniğe
kapılır.
Çünkü burada temel ihtiyaçlardan birisi olan güvenlik ihtiyacı
hep eksiktir. Kendini güvende hissetmeyen insanlar pek ne
istediğine kafa yormaz. O yüzden (geçen yazıda da değindiğim gibi)
insanların temel isteği emekli olmak. Ama emekli olduktan sonra ne
yapacaklarına dair hiçbir fikirleri yok.
Bu yüzden istekler üstünkörüdür. Ya soğanın cücüğü düzeyinde
mütevazıdır. Yahut evler, arabalar, şatolar şeklinde saçma
sapandır.
Hoş insanların genel olarak fantezi dünyası cennet tasavvuru
gibi. Çok sıkıcı. Kaç tane cennet tasavvuru var düşünsenize.
Koskoca dinlere milyarlarca insan inanıyor. Ama bu dinlerin en
büyük vaadleri olan cennette enteresan tek bir durum yok. İnsan bir
hafta takılsa sıkıntıdan çatlar. Ben kapısını bulsam içine girip
Ömer’e, Cüneyt’e, Ördekçi’ye, Nuh’a eşe dosta bi bakar çıkarım
vallahi.
İnsanlar da o şekil. “Ne istiyorsun bu hayatta?” sorusunun
cevapları genel olarak vasattır. Bir tropik adada güzel erkeklerin
kadınların hizmet ettiği lüks bir ortam filan. Halbuki insan bir
hamakta ne kadar meyve yiyebilir? Bir noktada ishal olur. Kaç kere
sevişebilir? Bir gün, beş gün, üç ay, bunu kaç gün
sürdürebilir?
Mücadele bitince kendi hayatıyla baş başa kalıyor insan. Elbette
klişe ama doğru. Mutluluk işi öyle boş hazla iktidarla olacak şey
değil. Ben hiç mutlu muktedir görmedim. En fazla sırıtırlar boş
boş. Dünya turuna çıkan aşırı zenginlere bir bakın. Milyarlık
jetleri, tekneleri ve hizmetçileriyle çıkıyorlar. Eminim
hizmetçileri onlardan daha iyi vakit geçiriyor. Bir arkadaşları
bile yok dünyayı gezecek.
Herkes piyango bileti alıyor. İstatistiklere, araştırmalara
bakın. Kime piyango çıkmış da mutlu olabilmiş? Bırakın mutlu olmayı
parayı tutabilen bile yok. İşin komiği aynı tip piyango yüzünden
başına gelmemiş kötülük kalmıyor, gidip tekrar alıyor.
...
Oturun bir liste yapın bakalım ne istiyormuşsunuz? (Bana da
yollasanıza listeyi). Yaratıcı olun ama. İlle mal mülk istiyorsanız
ne bileyim Lufthansa’yı isteyin. Ama haftasonları halk günü yapın.
Berliner Filarmoni’ye Fidayda çaldırın. Çok mu naif? Maldiv
adalarında şarap içip yellenmek çok mu yetişkin işi?
…
Derek diye bir dizi var. Bir huzurevinde geçiyor. Sürekli ölüyor
insanlar. Hannah adında bir kahraman sayesinde iyilik dolu bir yer
olmuş ama orası. İyiler iyisi de Derek. Derek, onu oynayan Ricky
Gervais’in söylediğine göre “Entelektüel bir meydan okuma halinde.
Otizm yahut başka bir şeyle”... Neyse. Derek’in onu bebekken terk
etmiş babası mahçubiyet içinde gelir bu huzurevine yerleşir. Oğluna
bir şey hediye etmek ister. Ama onu tanımadığı için ne hediye
edeceğini bilmez. O da oğluna bir oyun yapar ve hayatta en çok
istediği 10 şeyi listelemesini ister. Hediye almasına kılavuzluk
edemez bu liste. Ama bize kendi listelerimiz için kılavuzluk
edebilir bir ihtimal:
1- Şempanze dili konuşabilmek ve şempanzelerle arkadaş olmak
isterim.
2- Kev’in sağlıklı olmasını dilerim. Çünkü o harika ve komik
biri. İçkiden hastalanmasını yahut AIDS olmasını istemiyorum. (Kev
orada çalışan alkolik ve seks manyağı arkadaşı. MS)
3- İnsanı zeki yapan bir hap.
4- Kötü insanları daha çok sevmeyi sağlayan bir hap.
5- Kötü insanları daha iyi biri yapan bir hap.
6- Yaşlıların ölümden korkmamasını sağlayan bir hap.
7- Örümcekleri uzak tutan ama onlara zarar vermeyen bir hap.
8- Leona Lewis’le tanışmak isterim.
9- Herkesin bir annesi ve babası olması ve aynı anda
ölmeleri.
10- Hannah’nın daha çok parası olmasını isterdim. Çünkü o
tanıdığım en çalışkan ve nazik insan. Öyle değilmiş gibi yapsa da o
üzüldüğünde anlıyorum. Herkes Hannah gibi olsaydı yanlış bir şey
olmazdı. Hannah mutlu olursa başka bir şey umurumda olmaz.