Bir ay kadar oluyor. Bakan açıkladı. “Burası önemli” dedi. Herkes duydu. Uzun konuştu ama hepimizin anlayabileceği sadelikte, önemli noktaların altını çizerek, tane tane konuştu. Daha önce bir toplantı daha yapmıştı, tecrübeliydi. Belli ki bu sefer ekibi iyi hazırlanmıştı. Konuşurken arkasında mavi tonlarda Türkçe ve İngilizce grafikler akıyordu. Güzel bir performanstı. Çok şey söyledi, ama aradan bir ay geçince aklımda kalanları şöyle özetleyebilirim: 1. Gül gibi geçinip giderken bütün bunlar başımıza Gezi ile başlayan, 17-25 Aralık’la, 15 Temmuz darbe girişimiyle devam eden, arada FED kararlarıyla perçinlenen dış mihrakların ve Türkiye’yi çekemeyenlerin ayak oyunları nedeniyle gelmişti. Bir de açıkça adı telaffuz edilmese de 10 Ağustos’ta doğrudan ekonomi ve para birimimizi hedef alan bir müdahale olmuştu dışarıdan. 2. Krizden çıkmak için 3 D: Dengelenme, Disiplin ve Değişim diye bir şey uygulayacaktık. 3. Kriz fırsata çevrilecekti.
Bu açıklamanın ardından araya pek çok olay girdi. Neredeyse bir yanlış anlama sonucunda ekönömimiz ve hazinemiz, tümüyle yerli ve milli olduğu sanıldığı için yapılan itirazlar “cehaletten değilse ihanettendir” kabul edilen McKinsey’in becerikli ellerine teslim edilecekti. Son anda Cumhurbaşkanımız Türkiye üzerinde oynanan oyunu gördü, Kızılcahamam’daki istişare ve değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmasında “biz bize yeteriz” dedi de bu büyük hatadan dönüldü. Ucuz atlatıldı, diyeceğim ama bu arada McKinsey’e ne kadar ödeme yapıldığını bilmediğim için bir şey söyleyemiyorum. Neyse ki, Erdoğan Türkiye’de kriz mriz olmadığını da açıkladığı bu konuşmasında, kriz fırsatçılarına izin vermeyeceklerini belirtmişti. Elbette kriz fırsatçılığıyla krizi fırsata çevirmenin ayrı şeyler olduğunun altını çizerek patronlara “krizi fırsata çevirebilecek maharettesiniz” diye seslenerek cesaret vermeyi de ihmal etmemişti.
İşte bir iktisatçı olmadığım ve iktisattan pek anlamadığım için benim de epeyce geç kalarak memleketin bu krizden nasıl çıkacağını düşünmeye başlamam aynı günlere rast geliyor. Firmalarımız, Cumhurbaşkanımızın krizi fırsata çevirme çağrısına yanıt verip gazetelere verdikleri çarşaf çarşaf ilanlarla enflasyonla topyekûn mücadele programına dâhil olduklarını ilan ettiklerinde krizden çıkış yolunu tüm berraklığıyla gördüm. İlk olarak bir sabah Hürriyet gazetesini karıştırırken rastladığım tam sayfa ilan dikkatimi çekti. Bir hamburgere 42, peynirli tosta 25, pizzaya 38, bir steak’e 130, bir porsiyon köfteye 45, bir porsiyon karidesli erişteye 48 ve bir tas çorbaya 35 TL ödeyebileceğiniz onlarca ünlü restoran zinciri ilan parasını ucuza getirmek için bir araya gelmiş, enflasyonla topyekûn mücadele programına katıldıklarını ilan etmişti. Üç ay boyunca fiyatlarında yüzde 10 indirim yapmayı taahhüt ediyorlardı. Ne büyük fedakârlık, diye düşündüm. Hemen çocukları da alıp bir AVM’ye gidesim ve en sevdiğimiz restoran zincirinde mükellef bir sofra donatasım geldi. Neyse ki o saatte çocuklar okuldaydı. Biraz bir şeyler atıştırınca geçti. Bu arada günlük rutinimin bir parçası olarak telefonuma gelen SMS’leri kontrol ederken yazın sezon sonu indiriminde ütü tutmayan bir keten elbiseyi 350 TL’ye satmaya çalışan ünlü mağazalar zincirinin topyekûn mücadele programına dâhil olarak yüzde 10+30’a varan indirim yaptığını öğrendim. İtiraf edeyim, bu güzel haberi kutlamak için acaba AVM’ye gidip kendime bir şeyler mi alsam diye düşünmedim değil. Ama o gün çokça işim olduğu için şahsım adına enflasyonla mücadele programına katkı sağlamayı başka bir güne erteleyerek yola koyuldum. Arabada dinlediğim NTV radyoda bir indirim marketi CEO’su açıklama yapıyor, maliyetlerde artış olmadığı sürece ürünlerin fiyatlarına zam yapmayacaklarını ilan ediyordu. Ne panpiş bir davranış, diye düşündüm. Kurduğu güzel cümlelerden anladığım, “durduk yere fiyatları şişirmeyeceğiz, enflasyonla mücadele için sadece maliyetler arttığında zam yapacağız” idi. Dönerken caminin altındaki markete uğrayayım da, bu zor ama tarihe geçecek mücadelelerine destek olmak için bir şeyler alayım, diye düşündüm. Ben böyle derin hayallere dalmışken, arabamın benzin ikaz sinyali çaldı. Ne zamandır ikaz ışığını kontrol etmediğimi fark ederek şaşırdım. Benzinim bitmişti. En yakın benzinciye girip depoyu doldurmasını söyledim. Pompacı bana çok iyi davrandı. Sanırım bugünlerde işleri kesattı. Kimse benim gibi depoyu fulletmeye kalkışmıyordu. Henüz akaryakıtta bir fiyat indirimi ilanına da rastlamamıştım. Ama krizle mücadeleyi de hep başkalarından beklememek gerek, biraz biz de elimizi taşın altına koyalım, öyle değil mi efendim?
Ha, başlık mı? Krizle mücadelenin yedi yolundan söz edecektim, değil mi? Ama sizler de her şeyi benden beklemeyin. Bakın, CHP İstanbul İl Başkanı Sayın Canan Kaftancıoğlu geçtiğimiz cuma günü saat yedide CHP’nin İstanbul belediye başkan adayını açıklayacaklarını duyurdu. Hepimiz kim acaba diye merakla saat yediyi bekledik. Peki ne oldu? Üniversitelerin reklamcılık bölümlerinin lisans bitirme projesi kıvamında bir reklam filmi yayınlandı. “Bizim adayımız sensin”. Sanırım, İstanbullulardan simitçi olsun, çaycı olsun, işte ne bileyim “krize rağmen her sabah umuda kepengini açan” esnaf olsun, birleşip aralarından bir aday çıkarmalarını bekliyordu. E şimdi sayın okur, sizler de bi zahmet aranızda birleşin, yukarıda yazdıklarımdan yola çıkarak krizle mücadelenin yedi yolunu buluverin.