Siyasette yaşanan hafta sonu krizi çözüldü. AKP’nin iktidarda
olduğu bunca yıldır siyasette pek de kriz görmüyorduk. Krizlerin
adresi daha ziyade ekonomi oluyordu. Ekonomideki kriz
deneyimlerimizi düşündüğümde bu siyasi krize ilişkin söylenecek
aslında tek cümle vardı.
Krizler ikiye ayrılır. İyi yönetilen krizler ve kötü yönetilen
krizler.
Kötü yönetilen krizlerin bir ülkeyi ne hale getirebileceğini
zaten ekonomide yaşadıklarımızla görüyoruz. Krizin iyi yönetilmesi
halinde ise çok daha iyi sonuçlar ortaya çıkarabileceğini de yine
ekonomide geçmişte gördük.
*
Bunca yıllık unutkanlığı hafta sonu geride bırakmış olduk.
Kabaca ne söylenebilir?
AKP'nin 20 yıllık tekdüze iktidarı bize siyasette gerilimlerin,
krizlerin, uzlaşmanın ne olduğunu unutturmuştu. Oysaki "doğru
yönetilen" krizlerden çoğunlukla daha güçlü çıkıldığı da
görülmüştür.
Elbette ki bu saatten sonra artık yaşanan krize takılı kalmamak
önemli! Başka krizlerin de olacağını ve iyi yönetilmesinin ne kadar
önemli olduğunu da gördük. Nitekim muhalif kesimlerin çoğunluğunda
ortaya çıkan çözümün büyük umut yarattığı da ortada.
Ben hem televizyonda hem de sık sık bu köşede bu seçimin bir
kazanma seçimi değil “kaybetmeme” seçimi olduğunu ifade ettim. Yine
aynı noktadan hareket edeceğim. 14 Mayıs’a kadar geçecek süre
içerisinde muhalefetin de bu gerçeği dikkate alması gerekiyor.
Zaten ekonomide uzunca bir zamandır ciddi bir travma var.
Üzerine maalesef ki tüm kurumlarımızın başarısız olduğu bir deprem
ile karşılaştık. Dolayısıyla iktidar uzunca bir süredir çok kısıtlı
alanlarda sadece söylem üretmenin dışında bir şey yapamıyor. Sadece
kontrol edebildiği alanlara onu da siyaset üreterek değil kamunun
gücünü kullanarak müdahale etmeye çalışıyor. Dolayısıyla küçülen
bir alanda oyun kurmaya, oradan taşmaya çalışıyor.
Bunun birçok alanda örnekleri var. Ama en bariz yaşandığı yer
ekonomi.
Bakın size sadece ekonomiden dün TÜİK’in açıkladığı bir veriyi
paylaşayım. TÜİK’in her ay açıkladığı finansal yatırım araçlarının
reel getiri oranları verileri.
Yukarıdaki tablo yıllık getiriyi
gösteriyor. Ne görüyorsunuz?
Borsa İstanbul dışında tüm yatırım araçları enflasyona ezilmiş
durumda! Şimdi bir de son altı aylık tabloya bakalım mı? Gördüğünüz
gibi burada da Borsa İstanbul dışında tüm finansal yatırım araçları
enflasyona ezilmiş.
Üç aylık ve aylık verilerde de
durum çok farklı değil!
Şimdi birileri diyecek ki piyasalar böyle gitmiş! O birilerine
biz de diyeceğiz ki siz nerede yaşıyorsunuz, ülkede piyasa falan
kalmadı. Çünkü tablolarda gördüğünüz tüm piyasalarda şu anda net
bir şekilde kamu müdahalesi görüyoruz. Faizi bilerek baskılayan
kamu otoritesi, dövizi baskılayan TCMB’nin arka kapı işlemleri,
Borsa’yı da bu kadar yüksekte tutan yine aynı otoritenin
düzenlemeleri. Piyasa tarafından düzenlenen tek şey ise Türkiye’nin
risk primi. O da uluslararası piyasa olduğu için.
O piyasa uzun zamandır zaten oldukça olumsuz bir gidişata sahip.
Son dönemde iyi tepki verdiği tek gelişme pazartesi günkü uzlaşma
oldu.
Neydi o gelişme?
Risk primi 560’tan 510’a geldi! Yıllardır krizde olan
Yunanistan’ın 100’ün altında olan risk priminden bahsediyoruz.
Yani müdahale edilmeyen, hayatın doğal akışında seyreden hiçbir
alanda iktidarın artık bir kredibilitesi kalmadı.
**
Yani anlayacağınız normal olan da hiçbir şey kalmadı!
Yukarıdaki tablolarda ne zarar var canım, döviz enflasyonun
altında kalmış, şirketler de büyüyor işte diyen de mutlaka
çıkacaktır. Ancak maalesef bu da doğru değil, keşke öyle
olsaydı.
Bütün bu işlemlerde kullanılan kamusal kaynaklar. Kamu
otoritesinin düzenleyici yetkisinin maliyeti çok ağır. Hem uzun
vadede ağır, hem kısa vadede!
Ne üretici mutlu, ne tüketici mutlu!
Ne çalışan mutlu, ne işveren mutlu!
Böylesi bir mutsuzluk ortamında yapılması gereken tek şey ise o
mutsuzluktan umut çıkarabilme alanı olan muhalefetin, kriz çıksa
bile doğru yönetmesiydi. Sonuç itibariyle de bunu başardılar.
Bize yeniden iyi kriz yönetimini hatırlatan tüm liderlere ve
kurmaylarına bir teşekkür borçluyuz.
Teşekkürler!