Küba’nın 'Apartheid yıkan' Afrika zaferi

Sovyetler Birliği'nin 'uygun görmemesine' rağmen ve haber vermeden Angola'ya asker gönderen Küba, Afrika'nın sömürgecilikle mücadele tarihinde yeni bir sayfa açılmasını sağlayacaktı...

Abone ol

DUVAR - Afrika’da yaşanan birçok şey gibi, kıtanın sosyalizm deneyimleri de tarihin pek okunmayan sayfaları arasında kalıyor. Geçtiğimiz yüzyılın en uzun savaşlarından olan Angola İç Savaşı gibi... Üstelik sosyalizm tarihinin kuşkusuz en göz önünde olan aktörlerinden Küba’nın bu savaşta aktif bir şekilde yer almış olmasına rağmen Angola hakkında çok az şey biliyoruz. Küba 27 yıl süren savaşın büyük bir bölümünde sömürgeciler ve onların açık bir şekilde destekledikleri kuvvetlerle savaştı ve dostları MPLA’nın (Angola'nın Bağımsızlığı için Halk Hareketi) zafer kazanmasında kilit rol oynadı. Küba’nın Angola’ya askeri desteği Sovyetler tarafından dahi ‘maceracı’ bulunup hoş karşılanmasa da kazanılan zafer, Afrika’da ‘beyaz adamın’ yenilmezliğini ortadan kaldırdı. Sadece Angola’da değil, çevre ülkelerde -özellikle Apartheid Güney Afrika’sında- köktenci değişikliklere gidilmesine neden oldu.

PORTEKİZ MİRASI İÇ SAVAŞ

Karayip Denizi’nden Afrika’ya uzanan bu ‘maceracı’ dostluk hikayesini anlatmaya başlamadan, iç savaş öncesine göz atalım. Portekizliler, yüzyıllar boyunca bu ülkenin yeraltı kaynaklarını dilediklerince ülkelerine taşıdı. Portekiz için bu bölge, yeraltı kaynakları bakımından Mozambik ve Gine-Bissau’dan çok daha önemli bir bölgeydi. Bu nedenle Angola’nın bağımsızlığı da diğer ülkelere kıyasla çok daha sancılı oldu. Angola, bağımsızlığına Portekiz’de yaşanan Karanfil Devrimi’nin ardından kavuşabildi. Karanfil Devrimi’nin ardından yönetime gelen sol hükümet, askerlerini Angola’dan çekme kararı aldı. Bunun takibinde Lizbon’da imzalanan antlaşmayla Angola'nın bağımsızlığına kavuşacağı tarih belirlendi belirlenmesine ancak ülkenin geleceği ve yeni yönetimi belirsizdi. Böyle bir belirsizliğin Angola’da yaratacağı etkilerini ise tahmin etmek güç değil: İç savaş!

Uzun yıllar verilen bağımsızlık mücadelesinde en büyük rolü Agostinho Neto liderliğindeki Markist-Leninist MPLA liderlik ediyordu. Tabii Portekiz haricindeki sömürgeciler de Afrika’da bir 'sosyalizm kapısı' açılmasına müsaade edecek değillerdi. MPLA’nın Angola yönetimine gelebilme ihtimalinden en çok rahatsızlık duyan, dönemin Apartheid Güney Afrika yönetimiydi. Güney Afrika yöneticileri, sosyalist fikirlerin kendi ülkesindeki siyahları etkileyebilecek olduğunun bilincindeydi. Zaten duvarların arkasına hapsedilen ve zor kullanarak ‘zapt edilen’ siyahlar da Apartheid rejimine karşı hali hazırda baş kaldırmaktaydı. Bu nedenle başından beri MPLA’nın karşında yer aldı. MPLA’nın karşında, ABD ve Güney Afrika tarafından desteklenen, ‘Hıristiyanlık’ değerlerini kullanarak sömürgecilerle ittifak yapılması gerektiğini açık açık belirten FNLA (Angola Ulusal Kurtuluş Cephesi) ve Maocu bir hareket olarak ortaya çıkan ancak zamanla sömürgecilerin tarafına geçen -yine aynı ülkelerden, özellikle Güney Afrika tarafından destek alan- UNITA (Angola’nın Tam Bağımsızlığı için Ulusal Birlik) da bağımsızlığın ilk anından itibaren MPLA’nın kuyusunu kazmaya başladı.

SOVYETLERİ KIZDIRAN KÜBA DESTEĞİ

MPLA, aradığı desteği çevre ülkelerden bulamadı elbette ve düşmanları gün geçtikçe başkent Luanda’ya yaklaşmaktaydı. Güney Afrika da resmi olarak askerlerini Angola sınırlarının içine soktu. Sovyetler mühimmat desteğinde bulunuyor olsa da bu yardımlar yetmiyordu. Sosyalist bloğun pek çok ülkesi gibi Neto, umutsuzca Küba’dan yardım istedi. Küba’nın bu isteğe vereceği cevabı ne Angola ne Sovyetler ne de ABD tahmin ediyordu. MPLA Merkez Komite üyesi Onambwe de Carvalho, bu isteği ve aldıkları yanıtı şöyle anlatıyor. “Biz Küba'dan yardım istediğimizde son derece resmi bir mesaj gönderdik. Fidel’in mesajıysa bizim beklentilerimizin çok ötesine geçti. Bize, ‘Sizi yok edecekler. Bundan fazlasına ihtiyacınız var’ dedi. Şöyle örnek vereyim, diyelim ki biz bir paket şeker istedik Küba'dan. O da dedi ki, ne bir paket şekeri sizin 80 kutu şekere, litrelerce suya ve bir miksere ihtiyacınız var. Aşçılarınız da yok, size onları da yollayacağım ki şeker üretebilin dedi.”

Fidel gerçekten de binlerce ‘aşçıyı’ Angola’ya yolladı: 35 bin Kübalı asker, Angola’ya ayak bastı. Peki Angola’yı dahi şaşırtan bu cömert desteği mümkün kılan şey neydi? Bu sorunun birbiriyle ilişkili iki cevabı var: İki ülkenin birbirine benzerliği ve Küba’nın enternasyonalist ilkelerine bağlılığı. Öncelikle Küba -her ne kadar Sovyetlerle hayati bağları bulunsa da- bağımsız kararlar alabilen bir ülkeydi. Dış politikada zaman zaman küçük tavizler verse de iç politikada kimsenin kendi iç işlerine karışmasından hoşlanmıyordu. Angola için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Neto, "Angola için bir sosyalizm" istedi. Ama Angolalılar tarafından tasarlanan bir sosyalizm. Ne Çin, ne Sovyetler, ne de Küba tarafından tasarlanan bir sosyalizm değil.

Öte yandan Küba’nın askeri desteği ortaya çıkınca dış politikada daha "soğukkanlı" adımlar atma yanlısı Sovyetler durumdan mutsuzdu. Fakat onları asıl rahatsız eden, kendilerine haber verilmeden Küba’nın kıtalararası bir operasyona kalkışması olmasıydı.

Gelelim Küba’nın 'enternasyonalizm' anlayışına. Fidel Castro, ‘Küba’nın Angola’da ne işi var?’ sorularına: “Angola zengin kaynaklara sahip bir bölge: Bakır, kömür, mineraller... Cabinda'nın çok büyük petrol kaynakları var. İşte bunlar emperyalistlerin Angola'yı kontrol altına alma nedenleri. Tarih şunu oldukça iyi bilmekte: Bir gün sömürgeleri özgürleşecek ve emperyalistler kendi hareketlerini yaratacak. FNLA'nın CIA'den kişilerce yaratılması gibi. Bazı emperyalistler bize soruyor: "Neden Angolalılara destek oluyorsunuz?", "Sizin orada ne gibi çıkarlarımız var?" diye. Onlar alışmışlar ki eğer bir ülke bir şey yaparsa kesin petrol, kömür, bakır her neyse doğal kaynak arayışındadır. Hayır. Bizim hiçbir maddeye dair çıkarlarımız yok ve bunu anlayamıyorlar. Çünkü onlar, şovenizm, milliyetçilik ve bencillik rehberliğinde hareket etmekte. Oysa biz Angola’ya yardım ederken enternasyonalist bir ödevin gerekliliğini uyguluyoruz” sözleriyle cevap veriyordu...

Elbette, "Küba’nın enternasyonalist ödevi", ABD’yi alana daha fazla girmeye itti. Küba, ABD için kırmızı çizgiydi ve Küba’nın dünyanın herhangi bir yerinde elde edeceği bir başarı, kendileri için dolaylı olarak yenilgi demekti. Sovyetler bu durumdan sorumlu olmasa bile bu kural, söz konusu Küba olduğunda her zaman geçerliydi. Böylece ABD her zamankinden daha fazla FNLA'ya paralı asker tutması ve mühimmat sağlaması için finansman sundu. Üstelik bu bir sır değildi. ABD ve FNLA, hiçbir zaman bu ittifakın boyutlarını gizleme ihtiyacı duymadı.

NETO’YA İLK SİGARASINI İÇİREN TEBRİK!

1975 yılında, kazanılan önemli askeri zaferlerin ardından Angola resmi olarak bağımsızlığını ilan etti ve devlet başkanlığına Neto getirildi. Her ne kadar ülkenin kimi bölgelerinde çatışmalar devam etse de Küba’nın bu bağımsızlıktaki rolü Angola tarafından da biliniyordu. Bağımsızlık günü Neto’nun yakınındaki isimlerden Onambwe de Carvalho’nun paylaştığı bir anıysa oldukça ilginçtir. Fidel, bağımsızlık tebriği için güzel bir kutu Cohiba purosu gönderir. Gel gör ki Neto sigara içmemektedir! Ancak hediye "Fidel’den" olunca yanındakilerden bir kibrit ister ve çevresindekiler onu ilk kez sigara içerken görür. Herkesin şaşkın bakışlarıyla karşılaşan Neto, yol arkadaşlarına döner ve 'Fidel yollamış merak etmeyin' der.

Böylece Küba’nın hayati desteğiyle birlikte, FNLA düşman ilerleyişini durdurdu. Ancak bu savaşta yaklaşık 4 bin 300 Kübalı asker hayatını kaybetti. İç savaş, resmi olarak UNİTA lideri Jonas Savimbi’nin 2002’de öldürülmesiyle bitmiş olsa da Küba askerleri 1980’lerin sonuna kadar Angola’da kalmaya devam etti. Gerek savaş alanında gerekse kendi ülkesinde hegemonyasını koruyabilme konusunda büyük bir yenilgiye uğrayan Aphartheid Güney Afrika’sı Kahire’de yapılan barış görüşmelerinde ‘iyi niyet’ göstergesi olarak Nelson Mandela’yı serbest bıraktı. Bu görüşmeleri Namibya’nın Güney Afrika’dan bağımsızlığına kavuşması takip etti. Angola'da yönetim her ne kadar 1990’lı yıllarda sermayeye fazla direnmeyerek kendini ‘sosyal demokrat’ olarak tanımlamaya başlasa da iki ülke arasındaki iyi ilişkiler günümüzde de devam etmekte. Namibya için de benzer bir durum söz konusu...

Angola’da Küba’nın desteği sadece askeri alanda olmadı. Hiçbir karşılık beklemeden 21 yıl içerisinde Kübalı öğretmenler 2.4 milyon Angolalıya (1.3 milyonu kadın) eğitim verdi. Küba’nın sosyalist ülkelerden gelen öğrencilere eğitim verilmesi için kurulan Isla de la Juventud adasında 1977-2003 yılları arasında Angolalı öğrencilere 14 bin burs verildi.

Castro, Afrika’nın sömürgecilerinden kopmasında ‘kurtarıcı’ rolü üstlenmek istedi. Enternasyonalizmden başka hiçbir ‘çıkar’ gözetmeyen Fidel belki tüm Afrika’da bunu başaramadı. Pek çok ülke, kimi zaman batılı sömürgecilerinden bile daha vahşi yönetimlere teslim oldu. Ancak en bariz örneği Angola olsa da Burkina Faso’dan Mozambik’e, Namibya’dan Güney Afrika’ya tüm mücadelelerde 'Fidel'in rolü büyük oldu. Kübalılar Angola’dan ayrılırken sömürgecilerin aksine petrol ya da başka bir yeraltı zenginliğini değil sadece ölen askerlerinin cansız bedenlerini gemilere yükledi ve ülkelerine döndü. Geride kıtanın sömürgecilerle mücadele tarihine ‘maceracı’ bir zafer bırakarak...

Kaynaklar:

  1. https://www.telesurtv.net/telesuragenda/Independencia-de-Angola-20150115-0112.html
  2. http://www.dw.com/en/fidel-castro-africa-leaders-praise-a-fallen-comrade/a-36538110
  3. http://www.newsweek.com/fidel-castro-greatest-legacy-africa-angola-526321
  4. http://www.rebelion.org/noticia.php?id=23934
  5. https://havanaluanda.wordpress.com/
  6. https://elblogdemiguelfernandez.wordpress.com/2013/06/29/angola-en-el-punto-de-mira-de-las-dos-superpotencias-durante-la-guerra-fria/