Temmuz ayında Türkiye’de “seküler ordu İslâmcıları deviriyor” diye sevinen general, 8 Kasım’da, topu topu üç ay üç hafta sonra, The Hill’de yayımlanan makalesinde, Washington’ı “desteğe ihtiyacı olan müttefiki” Türkiye’nin yardımına koşmaya çağırıyor, Fethullah Gülen’in ABD’den sınırdışı edilmesi gerektiğini savunuyordu.
Bunu sağlayan, öyle görünüyordu ki, komisyonlar kesildikten sonra 450 bin dolarlık bir tutardı. Daily Kos’ta Mark Sumner’ın Kasım’ın 21’inde çıkan yazısının başlığı, onlarca başka haberi de temsil ediyordu: “Michael Flynn Türkiye’deki darbe girişimini tezahüratla karşılamıştı - karşı çıkması için kendisine para ödenene kadar”.
Flynn, makalesinde, “müttefikimiz” diye andığı Türkiye’den daha önce hiç böyle iştiyakla, dostça bahsetmemişti. Üstelik şimdi heyecanı bununla sınırlı da değildi. Fethullah Gülen’in söz ve eylemlerinin Seyid Kutub ve Hasan el Benna’nınkilere çok yakın olduğunu ileri sürüyor, Gülen’i Ayetullah Humeyni ile karşılaştırıyor, “gerçek dostlarımızın kimler olduğunu bilelim” diyordu. General soruyordu: “11 Eylül’den hemen sonra Usame bin Ladin’in Türkiye’de bir sayfiye yerinde güzel bir villada yaşadığını ve Türk vergi mükelleflerinin parasıyla finanse edilen 160 okulu yönettiğini duysaydık ne yapardık?”
İnsan değişiyordu, emekli istihbaratçı generaller de insandı.
(Yazarın notu: 180 derecelik dönüşü “insan değişiyor” diye açıklamak abes kaçar mı, soruştur. 450 bin dolardan 180 derece çıkınca ne kalır, bak.)
Birinci bölüm: Küçük adamlar, büyük hırslar
FLYNN INTEL GROUP
Herkesin dış siyaset dediği, herkes için dışsa kimin için iç, bilemediğimiz, karanlık ve karışık alandaki uluslararası dümenler, herkesin strateji dediği, güç ve hegemonya uğruna çevrilen dolaplar, akıtılan kanlar, işlerin yürütülmesini sağlayan beklenmedik bağlantılar, işe yarar nüfuz mekanizmaları, gizli saklı kirli ilişkiler… biz sıradan insanlar için bütün bunlar çeşitli felaketler demekken, bilumum eski istihbaratçılar, emekli generaller, hele istihbaratçı emekli generaller için hepsi kazanç kapılarıdır. Korgeneral Michael Flynn, koskoca ABD’nin Savunma İstihbarat Ajansı’nın (DIA) direktörlüğünü yapmış biri. Emekliliğinde strateji ve uluslararası ilişkiler alanına dükkân açmak istemesinden tabiî ne olabilirdi?
Her ne kadar önceki başkan Barack Obama’nın sıkı eleştiricilerinden olsa da Flynn yakın zamana kadar Demokrat Parti’ye yakın bilinirdi. Stars and Stripes’a yazan Robert Costa’ya göre, hattâ, Demokrat Parti’nin kayıtlı üyesiydi. ABC News’a bir defasında, “Çok sıkı Demokrat bir ailede Demokrat olarak büyüdüm,” demişti. “Fakat size söyleyeyim, bu ülkede varolan Demokratik Parti, ben büyüdüğüm zamanki Demokratik Parti değil.”
Görevinden ayrıldıktan sonra generalin dönüşümü pek hızlı olmuştu. Obama’nın Ortadoğu politikasını eleştiren en ateşli hatiplerden biri haline gelmişti. Kongre’de düzenlenen toplantılardan çıkıyor, iş âleminin yemeklerine koşuyor, oralardan televizyon stüdyolarına geçiyor, İran’la nükleer anlaşmadan ABD’nin “İslâm Devleti” örgütüne karşı zayıf kaldığına, Obama yönetiminin ABD’nin Ortadoğu’daki düşmanlarını “İslâmcı militanlar” diye adlandırmamaktaki ısrarına, her konuda itirazlarını gürültülü şekilde dile getiriyordu. Henüz kısa süre önce hizmet ettiği yönetimi emekli olur olmaz yerden yere vurmaya başlamadaki sürati çarpıcıydı, Bloomberg’te yazan David Kocieniewski’ye göre. Başkanlık seçiminden önceki siyasî mücadele sürecinde, Twitter’da yalan haber yaymaktan, faşist alt-right hareketinin namlı elemanlarını takipçilerine lanse etmeye, Clinton ve destekçilerini “düşman kamp” ilan etmeye, türlü aşırılıklar yaptı.
Belki de orduda geçirdiği otuz yıldan sonra yaşantısında değişiklikler yapmak istiyordu. Sörf sörf nereye kadar…
(Yazarın notu: Yazılacak pasaj. General sörf yaparken yakınından geçen gösterişli yatın dalgası yüzünden devrilir, yatın arkasından bakar. Hüzün. Sonraki bölümün başında tekne fuarında, yatlar arasında dolaşmaktadır. Özlem.)
Flynn vaktiyle eski meslektaşlarını “şirket yönetim kurullarına katılıp zenginleşmek için ünvanlarını kullanmakla” suçlamıştı. Ekim ayında kendisiyle yapılan bir görüşmede ise, “biraz para kazanmak isterdim” demişti. (Göreceğiz ki, o esnada bu işe hayırlısıyla adım atmıştı.)
General, çoğu meslektaşının tuttuğu yoldan yürümemiş, bir büyük silah şirketine kapağı atmamış, kendi adını taşıyan bir firma kurmuştu: Flynn Intel Group (FIG). “Çok bağımsızım,” demişti, “ve bu sahiden insanı çok özgür kılıyor.” Kendi adını taşıyan oğlunu personelin başına geçirmişti. Ne iş yapacaklardı? Eski DIA başkanının istihbarat alanındaki tecrübesinden ve ilişkilerinden yararlanarak “danışmanlık” hizmeti vereceklerdi. Kimlere? Geleceğiz. Bu kadar mı? Ona da geleceğiz.
“Sönüp gidecek bir general olmayacağım,” demişti Flynn. Olmuyor nitekim.
Hikâyemiz mecburen geri dönüşlerle bezeli olacak. Çünkü asıl hikâyeyi başlatan, 2017 Mart ayının ilk haftası biterken ortaya çıkan bir başvuru belgesi. Asıl heyecanlı olay örgüsü ise buna gelinen süreçte.
YARIN: SÖYLESEM Mİ GİZLESEM Mİ DERKEN...