Ocak’ın 18’inde, yeni başkanın yemin törenine iki gün kala, Trump’ın başkentteki oteline giden Politico muhabirini kapıdan çevirdiler. Muhabire, “Basının girmesi yasak,” dendi ve böylece ortaya çıktı ki, otel yemin töreni haftası boyunca basını içeri sokmama kararı almış. Belki de bu yüzden, restore edilmiş eski postane binasında o gün düzenlenen kahvaltıya dair pek bilgi alınamadı.
TC Dışişleri Bakanı’nın katılımıyla düzenlenen kahvaltının, anlaşılan, Ankara’nın daveti olarak görülmemesi istenmişti. Çünkü davetiyede ev sahipleri sıfatıyla Trump Organization -otelin sahibi firma, lafola!- ve iki başka sponsorun adı yer alıyordu. (Bunları bulamadım.)
Daily Sabah, Türk dışişleri bakanından, toplantının ev sahibi değil de üst düzey bir davetliymiş gibi söz etti: Çavuşoğlu “kahvaltıdaki tek yabancı lider”di gazeteye göre. Siyasetçi, yetkili tamam da niye lider? Anlayamıyor, üzerinde de durmuyoruz. Golf oynuyor falan, ondan belki. “Tek” lafı daha önemli. Çünkü bu defa Berat Albayrak yok, anlamına geliyor.
Daily Sabah’a göre “50-60 kişilik” olan kahvaltıya gerçekte kaç kişi katıldı, bilmiyoruz. Ama Wisconsin valisi Scott Walker’ın katıldığını biliyoruz. Çavuşoğlu adına, bu valinin varlığının pek önemsendiği anlaşılıyor. “Mevlüt Çavuşoğlu Fan (@FanMevlut)” adlı hesaptan paylaşılan iki toplantı fotoğrafından birinde Mevlüt Bey bu valiyle görülüyor (ötekinde Flynn ile). Belki de Flynn dışında, herkese ilan edilebilir mevki makam sahibi tek kişi Vali Walker’dı, kimbilir…
Zira ondan çok daha önemli biri var orada: Kongre İstihbarat Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Devin Nunes. Nunes’in varlığı ortalığa ilave şüpheler saçıyor. Nunes’e Türkiye için lobi yapsın diye para teklif edildi mi? Amerikalı gazeteciler bu sorunun cevabının peşinde.
Ben de şu sorunun: Mevlüt Çavuşoğlu’nun “fan”ı neden olsun?
Toplantıda Ankara-Washington ilişkileri açısından kayda değer ne olmuş, anlaşılamadı. Pek bir şey olmamışa benziyor. Trump’ın Beyaz Ev ekibinin başına getirdiği Reince Priebus da davetliymiş, gelmemiş.
Amerikan basını yine de toplantının ardından Ankara sözcülerinin Gülen’in sınır dışı edilmesi ile YPG’ye ABD yardımının kesilmesi konularında çok daha iyimser konuşmaya başladıkları izlenimindeydi.
Nitekim Daily Sabah, toplantı günü yayımladığı haberde, “Türk yetkililer”in, “çoğu görüşü yeni gelen başkanınkilerle örtüştüğü için Türkiye’nin yeni Amerikan yönetimiyle işbirliği yapabileceği” umudu taşıdıklarını belirtiyordu.
Aynı gazetenin 24 Ocak’ta yaptığı haber de Flynn-Türkiye bağlantısını kurcalayanların ilgisini çekti.
Haberde Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un kabine toplantısı çıkışı gazetecilere söyledikleri özetleniyordu. Özetin özeti şu: Trump yönetiminin “Obama’nın hatalarını” sürdürmeyeceğini, Gülen’i iade edeceğini, YPG’ye yardımı keseceğini umuyoruz: “Bu iki beklentimiz karşılanırsa, Türkiye-ABD ilişkileri onarılır ve bir defa daha güçlendirilir.” Kurtulmuş’un “I do hope”-“umuyorum” sözü de, bir hükümet sözcüsünün her kelimesinde örtük anlam arayan gazetecilerde, “Ankara iyimserleşmiş” izlenimi yaratmıştı o sırada.
Flynn, görüştüğü Türk yetkililere, “tamam, ayarlıyoruz” havası mı basmıştı?
Dalgasıyla sörf tahtasını deviren gösterişli yatın ardından özlem ve hırsla bakan atletik emekli generale yakışmaz mıydı bu tavır? Ama sahi bu sahneyi ben uydurmuştum…
Uydurmanın böylesi yine de fenalık sayılmaz, değerli okurlar, insanlar neler uyduruyor.
GULENOPOLY'NİN MACERASI
Çakma oyun tahtası Gulenopoly’yi tasarlayan, bir lobicilik ve halkla ilişkiler şirketi: S.G.R. LLC Government Relations and Lobbying. Durup dururken tasarlamamış tabii, bir sipariş sahibi var: FIG, Flynn’in firması.
Gulenopoly’den sözederken, onun da kendine göre bir macerası olduğunu söylemiştim. Politico’da Theodoric Meyer, bu maceranın peşine düştü.
Gulenopoly grafiği, ilk olarak, Cumhuriyetçi Parti’li eski milletvekili Denny Rehberg’in 13 Ocak’ta The Hill’e yazdığı yazının içerisinde dünya prömiyerine çıktı. The Hill, hatırlıyorsunuzdur, Flynn’in meşhur makalesinin de yayımlandığı yayın organı. Rehberg’in yazısı, “Resetting Turkey-US relations (Türkiye-ABD ilişkilerini yeniden kurmak)” başlığını taşıyor ve 15 Temmuz darbesine atıfla, Fethullah Gülen’in sınır dışı edilmesi gereğinden söz ediyordu.
Peki Flynn’in firmasının hazırlattığı grafiğin Rehberg’in yazısının içinde işi ne? Oraya nasıl gitmiş?
Grafik, nasıl oluyorsa, “birisine” gönderiliyor. O da bunu “komik bir şey diye” Morris Reid adlı adamla paylaşıyor. Bu “birisi”, Morris Reid’i Turkish Heritage Foundation’dan tanıyor. Demek komik şeyler paylaşacak cinsten bir ahbaplıkları var. Reid aynı zamanda Mercury şirketinin ortağı. Mercury, “dünyanın en başarılı şirketlerine, öndegelen baskı gruplarına, hükümetlerine, siyasî partilerine, sivil toplum örgütlerine ve seçkin kamusal ve siyasî şahsiyetlere” yol göstermekle övünen bir “üst düzey kamusal strateji firması”. Faaliyetleri arasında, baskı grupları için reklam-tanıtım, uluslararası ilişkiler, siyasî danışmanlık, kamuoyu araştırması, hükümet ilişkileri, kriz yönetimi, kampanya yönetimi, stratejik medya ilişkileri gibi sevimli mevzular bulunuyor.
Yani geldik yine mâlûm alanlara… Oralarda takılmayalım.
Şu zevksiz Gulenopoly grafiğini komik bulan “birisi”, onu Mercury’nin ortağı Reid ile paylaşmış, grafik sonra lobici Rehberg’in yazısında belirivermiş, fakat söz konusu “birisi”, Washington Hattı için İlhan Tanır kendisine sorduğunda, Gulenopoly’yi gördüğünü ama kimseyle paylaşmadığını ileri sürmüştü.
Morris Reid’e ilettiğini sonradan söyleyecekti. Evet, bu, sonradan öncekinin aksini söyleyebilen “birisi”ydi: Ekim Alptekin.
Kabul edin ki, beklenmedik yerde dönüp az önce havada kaldığı sanılan olaylar zincirine bağlanarak oradan devam eden hikâyeler keyiflidir. İşte, Ekim Alptekin yine karşımızda. Türkiye lobicisi eski Kongre üyesi ve pek iddialı bir strateji vesaire şirketinin ortağıyla beraber. Morris Reid’in Türk işadamına güveni tam, Gulenopoly grafiğini “hatırlamamasına” rağmen, “Alptekin paylaştım diyorsa mutlaka paylaşmıştır,” diye konuşuyor. Grafiği “hatırlamayan” Reid, bunun Rehberg’in yazısının arasına nasıl girdiğini de “bilmiyor”, tahmin edebileceğiniz üzre.
Fakat Rehberg’in o yazıyı niye yazdığını biliyor! “Rehberg o yazıyı yazdı,” demiş. “Çünkü, önemli bir NATO müttefiki ile ilişkilerimizi güçlendirmemiz gerektiğine inanıyordu.”
Buna karşılık Alptekin de yazının niye yazıldığını “bilmiyor”. Ama onun da bildiği var. Daha doğrusu tahmin ettiği: Mercury’nin Türkiye’den halkla ilişkiler veya lobi işi kapmak için kendi inisiyatifiyle böyle bir yazı yazdırmış olabileceği yollu, sevimli bir hikâye anlatmış.
Tam o esnada, kimsenin kimseye vermediği bir grafik, Rehberg’in yazısının arasında karşımıza çıkıvermesin mi?
Yoksa “Anne Ben Hıyar mıyım?”ı filmin adı mı yapsak? “Generalin Düşüşü”nden iyidir en azından. “Tek Uyanık Sen misin?” ile de çekişir.
Saçmasapan bir oyun tahtasından söz ederek bitirmek istemezdim. Ama anlatabileceğimi anlattım. Hikâye sürüyor. Şu ana kadar olan bitene otoyol kenarında bir kırık sörf tahtası yakışırdı zaten, bir de saraydaki varaklı sehpanın üzerine serilmiş çakma oyun tahtası.
Birinci bölüm: Küçük adamlar, büyük hırslar
Küçük adamlar büyük hırslar 2 - 450 bin dolardan 180 derece çıkınca ne kalır?
Küçük adamlar büyük hırslar 3 - Söylesem mi gizlesem mi derken…
Küçük adamlar büyük hırslar 4 - Generalin Gülen makalesi: Silahtı, patladı
Küçük adamlar büyük hırslar 5 - Tuttuğun danışman seni danışman tutar mı?
Küçük adamlar büyük hırslar 6 - Eski CIA başkanı: Gülen’i kaçırmayı konuşuyorlardı