Fikret Reyhan ilk filmi “Sarı Sıcak” ile bu yılın en dikkat çekici yönetmeni olarak kayıtlara geçecek gibi. İstanbul, Malatya, Moskova festivallerinden aldığı ödüller de bunun kanıtı olarak duruyor. “Sarı Sıcak”ın tuhaf, ikili bir yapısı var. Bu yüzden film hakkında tam bir kanıya varmak, izledikten sonra bıraktığı hissi tanımlamak biraz zor. Şöyle ki; filmin derdi tasası bugüne dair, seyircinin kafasında kolayca berraklaşan bir hat üzerinde ilerliyor. Ancak estetiği az biraz geride kalmış gibi. 90’lar sonu, 2000’li yıllar ruh hali gibi… Ama garip bir şekilde buradan melez bir anlatım çıkıyor.
Biraz açalım… Genel yapı itibariyle filmin biraz geride kaldığını düşündüğümüz (umduğumuz/ istediğimiz) bir izleği var. 20’li yaşlarında olduğunu anladığımız İbrahim’i takip ediyoruz film boyunca. Babanın önderliğinde işletilen bir aile arazisinin işlerinde çalışmaktadır. Bir yandan aileye yardım etmek, topraktaki ürünlerin toplanması, komisyonculara ulaştırılması gibi işler yapmakla meşgulken; diğer yandan da bu kısır döngüden çıkmak için TIR şoförü olma hayalleri kuran bir genç İbrahim. Fikret Reyhan’ın kamerası İbrahim’in peşinden giderken şimdi burada uzun uzun sıralamaya gerek duymayacağımız ama son yirmi yılda onlarca kez karşımıza çıkan “derdi olan adam” filmlerini andırıyor fazlasıyla.
Kendinden menkul dertleri olan, bu dertleri fazla önemsedikleri için seyircinin de önemsediğini düşünen, giderek yalnızlaşan, yalnızlaştıkça daha da önemli hale geldiğini iddia eden karakterler bunlar. Bu “dertli adam” profili, bir dönemi, dönemin karakterlerinin özgüvensizlik, suçluluk, pişmanlıkla dolu iç dünyalarını anlamak için verimli bile olmuştu ancak bir süre sonra neredeyse sanat sinemasının ‘ana akımı’ haline geldi ve birbirini tekrar eden hikayeler ve estetik şablonlar halinde saldırıya geçti. “Sarı Sıcak” böyle bir çukurun içine düşmüyor ama son anına kadar çukurun başından da ayrılmıyor ve izlerken hep tedirginlik yaratıyor.
KARAKTER VE ÇEVRE İLİŞKİSİ
“Sarı Sıcak”ı farklı kılan şey, ana karakterini “dertli adam” gibi kurmasına rağmen çevrede olup bitenlerden, kadraja girmeyen başka türlü değişkenlerden seyirciyi haberdar etmesi. Fabrikaların arasında kalmış bir tarlada eski usul iş yapmaya çalışan baba Necip Ağa’nın kişiliğinde işletmenin giderek yok oluşa doğru sürüklenmesi, değişen iş koşulları, artan tekelleşme, ticaretin mafyalaşması gibi İbrahim’in temas halinde olduğu alanları karakterin yüzü suyu hürmetine ele almaması, az da olsa bu dinamiklerin hikayenin içinde kendilerine özgün bir yer bulmasına izin vermesi filme başka bir alt metin daha ekliyor. Böylece, karakter kendinden menkul bir varlık olmaktan çıkıp, içinde bulunduğu koşullar tarafından da şekillendirilen birisi haline geliyor. Necip Ağa, eski usul iş yapma biçiminde direndikçe yok oluşa doğru giderken, İbrahim ‘kurtuluş’ sandığı şeyin aslında kaçınılmaz son ‘proleterleşme’ olduğunun farkında olmadan umutsuzca TIR şoförü olmanın hayalini kuruyor. Not düşmeden geçmeyelim. Genç oyuncu Aytaç Uşun da tek düze gibi görünen İbrahim karakterindeki gelgitleri, karanlık tarafları seyirciye geçirmeyi başarıyor.
“Sarı Sıcak”, büyük balıklar küçükleri yutarken donup kalmak yerine son bir hamle yaparak, kendisinden daha küçük balıkların dünyasında izini kaybettirmek isteyen İbrahim’le tanıştırıyor seyirciyi. En alttaki balıkları kadraja dâhil edip hikayeye etmediği için eksik kalsa da, bir ilk film olarak dikkat çekici bir yapım “Sarı Sıcak”.
Yönetmen: Fikret Reyhan
Oyuncular: Aytaç Uşun, Mehmet Özgür, Seher Çuhadar, Cem Zeynel Kılıç, Tarık Köksal, Akan Atakan
Yapım: Türkiye, 2017
Süre: 85 dk.