Siyaset alanının çok şey açıklar görünen afili, ağır lafları,
birer lunapark aynası. Yansıttığını büyüten, koskocaman
kılanlardan. Siyaset, giderek daha büyük oranda, hakikatin
kemirilmesi, çarpıtılması, başka hakikatleri örtmek, saptırmak,
hattâ yok etmek için kullanılması faaliyeti oluyor. Veya daha
basitçe, birilerinin ayrıcalıklarının sürmesi, korunması, artması,
geliştirilmesi için yürütülen, bu hakiki amacı asla ortaya
dökülemeyeceği için baştan riya ile mâlûl bir faaliyet.
ABD’ye başkan olan cahil, küstah, şımarık zengin prototipi,
insanlığa verdiği ve vereceği büyük zararın yanı sıra, siyasetin
gösterişli ambalajını yırtmakla meşgûl. Donald Trump, Kudüs’ü
İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve Tel Aviv’deki ABD
Büyükelçiliği'ni buraya taşıyacağını ilan etti, hadise henüz
tazeyken birçoklarının tanımladığı üzre, Ortadoğu’nun orta yerine
irice bir bombayı koyup fitilini ateşledi. Ve bunu niye yaptığı
belli değil. Kimilerine göre herhangi bir stratejisi yok, sırf
yapacağım dediği için yaptı. Olabilir mi? Olabilir.
Trump’ın hamlesi, bölgedeki trajikomedya karakterlerinin -çoğu,
iç gerilimleri yüksek sahtekârlar- başı çektiği bir riyakârlık
yarışını, bizde, buna ilaveten bir cehalet şenliğini başlattı.
Filistin halkına revâ görülen, hayat diye tarif etmenin zor
olduğu şey on yıllardır sürmüyormuş, İsrail devletine hakim olan
zalim ırkçılar Filistinlilerin yaşama alanını her gün yeni
bahanelerle kısıtlamıyormuş, onlara dünyayı dar etmiyormuş gibi ve
istisnasız herkes bunları kâh göz kaçıra kaçıra kâh arada
mırıldanarak seyretmiyormuş gibi, herkesin birden ayağa fırlayıp,
“aaa, olmaz, valla olmaz!” diye haykırarak koşmaya başladığı,
rezilce bir yarış.
SEYİRCİ İÇERİDE
En çok bağırarak, en öfkeli görünerek, en hızlı koşana puan
yazılacak. Kim yazacak? Filistinliler mi? Filistinlilere ve hakkı
hukuku çiğnenenlere, ezilenlere duyarlı dünya ahalisi mi? Hayır.
Puanlar içeride yazılacak. Haşin tavırlarla gaza getirilmesi umulan
seçmenler veya destekçiler yazacak.
“Kudüs kırmızı çizgi,” diyen, sanki İsrail’in Kudüs’ü başkenti
saydığını bilmiyor! Elbette biliyor ve İsrail ile bugüne kadar her
ne ilişki kurduysa bunu bilerek kurdu.
“Kabul edemeyiz!”, “Asla!”, “Sonucu ağır olur!” Bunlar hep her
şeyi büyüten kahkaha aynaları sayesinde ortaya saçılı saçılıveriyor
işte.
Kabul etmezmişsiniz de ne yaparmışsınız? Diplomatik temsilcinizi
mi çekermişsiniz? İsrail’e ne olur bunu yaptığınızda? Mahvolurlar
falan mı? Olmazlar. Komşularının kendisine topyekûn saldıracağını
varsayarak örgütlenen, hazırlanan ve yaşayan bir devlete, siz ona
çok kızdınız diye hiçbir halt olmaz. Ne yapacaksınız? “Bir gece
ansızın…” falan? Var mı imkânı? Niye yok? Onca gürültü arasında
telaffuz edilen herhangi bir somut yaptırım çalındı mı
kulağımıza?
Evet. “Biz de Ayasofya’yı ibadete açalım!” diyen çıktı. Çünkü,
biliyorsunuz, Ayasofya, MÖ 2. yüzyılda Yahudi Kralı 1. Ayasof
(sonradan Yasef-Joseph-Yusuf oldu) tarafından yaptırılmıştı.
Ayasofya bugün Yahudilerin en önemli ibadet merkezlerindendir ve
Mossad, çevresindeki Arap devletlerini imha planlarını burada
-zemin kat, 3 no’lu dairede- hazırlamakta, elemanları öğle
yemeklerini Sultanahmet Köftecisi’nde yemekte, Türkiye’yi nasıl
karıştıracaklarını irmik helvası eşliğinde planlamaktadırlar.
Yalnız sınır tanımayan riyakârlar bandosu değil küstah
cahillerden meydana gelen muazzam kalabalık koro da sahnede.
Beraber çalıp söylüyorlar. Siyasetçinin ve taraftarın cehaleti
başrole çıkmasa, oyun izleyicilerin cehaleti sayesinde
sahnelenebilir oluyor. Yahu İsrail devletine -ve ABD’ye- göre Kudüs
zaten başkent!
BİLANÇO
Filistinlilerin trajedisi kaç senedir sürüyor? Ne yapılmış
bugüne kadar? Arap devletleri birkaç defa İsrail’le savaşmışlar,
yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları için durumu daha da
vahimleştirmişler, İsrail’in yayılmacılığını düpedüz sömürgeciliğe
dönüştürmesi için zemin yaratıp fırsat vermişler, el altından,
yoksulluk ve yoksunluk silahlarını kullanarak, kimi zaman açıktan,
doğrudan üzerlerine askeri polisi sürerek, yerinden yurdundan
edilmiş Filistinlileri terörize etmişler, sindirmişler;
Filistinliler ülkelerine yerleşecek, maazallah etkinlik
kazanacaklar diye ödleri patlamış; yarın sabah bütün Filistinliler
birden yok oluverse zil takıp oynayacaklar, o haldeler. Trump’ın
kararından Suudi’lerin, Mısır’ın haberdar olduğu yollu haberler
kimsede infial uyandırmıyor, kimse “aa, kesinlikle olmaz!” falan
diyemiyor.
Batı devletleri, bazen İsrail’in hâmisi rolü oynayan bazen onun
peşinden sürüklenen ABD’nin yanında hizalanmışlar, iki tarafı olan
bir anlaşmazlığa bir tarafın mutlak üstünlüğünü baştan kabul ederek
yaklaşmışlar, İsrail devletinin çok ciddî ve ağır uluslararası
kınama ve yaptırım konusu olması gereken yüzlerce eylemine göz
yummuşlar. Birleşmiş Milletler kararlarını da kimseyi de takmayan
İsrail’i kayırmış, kollamışlar.
Türkiye ne yapmış? Filistinlilere kapılarını mı açmış? Her
parçası bir yere saçılmış bu talihsiz halkın bir bölümüne güvenli,
huzurlu bir hayat mı sunmuş? Filistinlilerin hiç değilse yaşama
şartlarını iyileştirmek için İsrail devletini sıkıştırmaya mı
çalışmış? “Van minüt”ün nasıl bir somut, pratik sonucu oldu?
Dağları taşları yerinden oynatan bu yiğitlik Filistin halkının
günlük yaşantısında herhangi bir şey değiştirdi mi; azıcık moral
vermenin ötesinde? Mavi Marmara nasıl bir anda satışa
getirildi?
Bunları uzatmanın anlamı yok. Hepimiz biliyoruz ki, Filistin
“davası”, bugünkü iktidarın elini değdiği anda kirletmeye başladığı
bütün öbür “dava”lar gibi, başka birtakım şeylerin üzerine serilmiş
riya örtüsünden başka şey değil. Filistinliler kimsenin umurunda
değil.
STRATEJİK FANTEZİCİYE OYUNCAK
Bir de Ahmet Davutoğlu çıktı yine ortaya. Diyor ki: “Kudüs,
Filistin davasının temelidir.” Hayır, değil. Filistin davası,
yerinden yurdundan edilmiş, toprağı elinden alınmış, kendi
ülkesinde oradan oraya giderken türlü eziyet çeken, serbestçe
hareket edemeyen, bin türlü hakkı kısıtlanmış bir halkın insan gibi
yaşayabilme mücadelesi. Bir halkın toprağına, onuruna sahip
çıkması, mevzu, Davutoğlu gibilerin zaman zaman kişileştirdikleri
muhayyel bir “İslâm” adına Kudüs’ün fethedilmesi işine takılmış ad
değil. Kudüs, Ahmet Davutoğlu’nun “dava”sının temeli, olsa olsa.
Kudüs üzerinde kimin hangi hakka sahip olacağı, bu şehrin nasıl
yönetileceği, uluslar arası, dinler arası bir mühim mesele.
Haydi, sağduyu yasak olduğundan bu fasla hiç girmeyelim, bizim
hamaset şampiyonlarının dedikleriyle uğraşalım. Uğraşamıyoruz,
çünkü cehalet ve atmasyonun bu kadarını kaldıracak mide henüz icat
edilmedi. Bunların bir de kendilerini âllâme olarak sunan,
sıfatları tarihçi marihçi olan üçkağıtçıları var. “Trump böyle
yaptı, çünkü tabanı Hıristiyan. Hıristiyanlar şunu şöyle ister,
Yahudiler ise böyle şey yapar…” cinsinden konuşuyorlar. Yahu,
“Hıristiyanlar” dediğin kim? Trump’çıdır diyebileceğin, ABD
evanjelistleri ile Katolik Papa’nın Kudüs konusunda aynı tavrı
takındığını imâ etmekle ne yapmaya çalışıyorsun sen? Papa bizzat
kınadı, Trump’ın yediği haltı. Hele Ortadoğu’nun Ortodoks din
adamlarının şu son rezilliği onaylayacağını mı sanıyorsun?
Hıristiyanları bırak, yüz binlerce Yahudi, bu tarz oldubittilere
karşı. Kimi Filistinlilerin haklarına duyarlı kimiyse böyle
düşüncesizliklerin kendilerine daha büyük zorluklar getireceğinden
endişe duyuyor. Kudüs gibi bir konu, öyle topluca Hıristiyanlar,
Müslümanlar, Yahudiler gibi “torba-özneler”le ele alınabilecek bir
sorun değil. Hattâ, tam da böyle ele alınamayacak sorun nümûnesi.
İsa’nın doğum yeri Beytüllahim’de Filistinli Hıristiyanlar Trump’ın
kararını protesto etmek için Noel ağaçlarındaki ışıkları
söndürdüler. Ama biz Ayasofya’yı açalım; oldu! Filistinli
Hıristiyanlar diye birileri var, hey!
FİLİSTİNLİLER ARAÇ
Çok lafı edildi, ama burada da kayda geçsin; en büyük saçmalık:
Kararı alan, ilan eden ABD başkanı, oysa Ankara İsrail’e koyacağı
tavrı ballandırıyor. Niye? Dün geceden beri kimsenin aklı ermiyor
buna. Yoksa Washington’a tavır koymak mı zor? Tam da Zarrab davası
falan…
ABD başkanına kızıp İsrail’e tavır koymakta bize göre tuhaflık
var, ama muktedirlere göre yok. Çünkü eğip büken, kocaman gösteren
aynalar siyaseti, bütünüyle içeri oynanan bir oyun. Trump dahil
yeryüzünün bütün popülistleri biliyorlar ki, kendilerini meselâ
Filistinliler iktidarda tutmayacak veya oradan alaşağı etmeyecek.
Bizdeki Kudüs oyununa perde gerisinden yön veren de bu.
Filistinliler türlü acılar çekmeyi sürdürecek. Huzurlu bir
geleceğe dahi kavuşmalarına çok var. Bölgenin bilumum sahtecileri
de onların üzerinden hamaset yapıp iktidarlarını sürdürecek.
Ankara açısından sorun yok. Nasılsa bizden başkası İslâm
ümmetini toplayıp Haçlılara karşı sefere süremez. Bir işaretimize
bakar. Washington ile de hiç olmadığımız kadar yakınız. Birkaç güne
hallederiz meseleyi. Zarrab davası bitsin, Kudüs olayında sıkıntı
olmaz. Zaten ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, Kudüs
konusunda “taraf olmak istemediklerini” ileri sürdü!? Başkanın Doğu
Kudüs’ten söz etmediğini, buranın nasıl yönetileceğine
İsraillilerle Filistinlilerin görüşerek karar vereceklerini
söyledi!?
Allah'tan tutarsız, üçkağıtçı ve riyakâr olan yalnız biz
değiliz. Yalnız cehalette fark atıyoruz.