Küfür etmemeyi öğrenebilirsiniz, bunun için de bir uzvunuz var!
Beyler, lütfen o uzvunuzla düşünmeyi ya da küfür bir anlık ifade ise, o uzvunuzla hissetmeyi bir kenara bırakın. Unutun o uzvunuzu ve başka bir kültürün, başka bir dilin, sohbetin, ifadenin yollarını araştırın. Hatırlatmaya gerek var mı, bu ülkede her gün bir kadın öldürülüyor. Her gün kadın cinsiyetine küfredildiği için belki de, kadınları bu kadar nesneleştiren bir kültür havayı kirlettiği için…
Adam hararetle bir şeyler anlatıyordu kendisini dinleyen küçük
topluluğa. Geçen gün bir toplantıdayken tam gündemin ortasında acil
bir durum oluşmuştu. “Has..tiir dedim, ben nasıl çıkarım bu
toplantıdan” Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde her şaşkınlık,
engel, sıkıntı için “Hass…” diye başlayan cümleler kurdu.
***
Başka bir yerde başka bir adam arkadaşına “nooldu diyorum,
yetiştiremedim diyor. Erkenden söylesene a.k. Bana bugün lazım ne
halt edeceğiz…”
***
İki işçi kumanyalarını almışlar mola yerine yürüyorlardı. Erkek
olan söylendi “Bana ayran koymamış şerefsizler…” Kadın sözünü kesti
“bir ayran yüzünden hemen şerefsiz mi oldular. Ayıp ama al benim
ayranımı iç”
***
Siyah-beyaz renklerle dekore edilmiş küçük kokoreççi dükkanı
sıra bekleyen müşterilerle doluydu. Izgarada cızırdayan kokorecin
sesi, müşterilerin sohbeti, sokaktan geçen otobüslerin gürültüsü
arasında orta boylu, otuzlu yaşlarında bir gencin sesi duyuldu
birdenbire: “Burada ne kadar filancaspor’lu varsa anasını, avradını
s…” Hızını alamayan genç, şaşkın bakışlar arasında yandaki dükkanın
kapısındaki Maraş dondurması tezgahında duran upuzun saplı dondurma
kaşığını alıp sağa sola vurarak bir süre daha küfretti ve sonra
çıkıp gitti.
İçerdekiler hem şaşkın, hem sinirli hem de ezik hissediyorlardı.
Bir müşteri “montu olmasa sesimi çıkartacaktım ama ortam kötü,
belki silah falan taşıyordur diye baktım kaldım” dedi. Bir başkası
ona hak verdi. Birisi, “Böylelerine tepki göstermemek belki daha
iyidir” dedi “İlgiden besleniyor bunlar”.
Yere atılan kaşığı toplayan dondurmacı, kapıdan çıkan bir
müşteriye içerde ne olduğunu sordu. “Adam içeri girdi sülale boyu
rakip takıma küfredip çıktı gitti” dedi adam. “Kimse ne olduğunu
anlamadı.” Dondurmacı sakince kaşığı yerden aldı, “içerde o takımın
taraftarı vardır, o biliyordur muhtemelen” dedi.
***
Karı-koca erken bir akşam yemeği için meydana doğru
ilerliyorlardı. Sokaklarda olağanüstü bir hareketlilik yaşanıyordu.
Takım renklerine bürünmüş gençler guruplar halinde meydana doğru
yürüyorlardı. Kafelerde restoranlarda boynunda takım atkısı ile
oturanlar, çocuğunun yüzünü takım renklerine boyayanlar, takım
bayrakları, atkıları satanlar… Tam bir curcuna yaşanıyordu. Az
sonra meydana bakan sokaklardan bir gurup genç, coşkuyla bir marş
söyleyerek arkadaşlarına doğru gelmeye başladı. Karı-kocanın da
ilgisi bu gürültüye yöneldi. Ancak gençlerin güle oynaya
söyledikleri tezahüratın sözlerini duyunca ikisi de kulaklarına
inanamadı: “Şarabı da içeriz, esrarı da çekeriz, … spor ananı da
...”
“Bu ne şimdi” dedi kadın. “Bir takımın taraftarının anasına
küfrediliyor ve bu böyle coşkulu bir şekilde mi ifade ediliyor?”
“Maalesef” dedi adam.
Yüzleri taraftar renklerine boyalı çocuklar gülerek izliyorlardı
geçen gençleri.
***
Pek çoğumuz için ne kadar tanıdık değil mi? Otobüsün camını
tekmeyle kıran, metroda bağıra çağıra marş söyleyen, vapurlarda
camları yumruklayarak tezahürat yapan, sokaklarda küfrederek sağa
sola sataşan taraftarlar…
Adı ‘AMK’ olan bir spor gazetesinin iki yıl yayınını
sürdürebildiği bir ülke burası. Küfürün doğal karşılandığı,
insanların naber, eyvallah der gibi a.k, s.tir diyebildiği, bir
stad dolusu insanın bir başka takımın taraftarlarının annesine
ağzını doldura doldura küfrettiği topraklar.
Takım taraftarlığı tüm bu taşkınlığa bir meşruiyet sağlıyor
muhtemelen. Bir gurup taraftar yanyana gelince, her şeye hakları
olduğunu düşünüyorlar. Belli ki kalabalık oldukları için de
insanlar tüm bu yaşananların bitmesini ve biran önce çekip
gitmelerini bekliyor.
Daha da yaygını taraftarların küfretmesini kimse
yadırgamıyor.
Daha doğrusu, erkeklerin küfretmesini kimse yadırgamıyor.
Küfreden kadınlar da var elbette ama küfür bir erkek sporu. Çünkü
‘koymak’, ‘düzmek’ ve burada adını anmaktan utanacağımız pek çok
eylem bir uzuvla ifade ediliyor. O da sadece erkeklerde olan bir
uzuv.
Geçirmek deyince sözgelimi kadınlar iğneyi ipliğe geçirmek, günü
geçirmek, iç geçirmek gibi şeyler anlarken erkekler o uzvu bir yere
geçirmeyi anlıyorlar genelde. Kafayı bir koydum der erkekler,
yumruğu bir geçirdim… Burada da kafa ve yumruktur sözü edilen ama
aslında o diğer uzuv gibi kullanılmış oldukları varsayılır.
Gol atılmıyordur da karşı takıma ‘koy’uluyordur. Gol atan sporcu
sonrasında izleyicilere dönüp koluyla “geçirdim” işareti yapar.
Hatta bir tanesi elini şortunun içine sokmuştu diye hatırlıyorum,
google’dan arayabilir çok merak eden.
Kadınlar, genç kızlar, kız çocuklar cinsiyetlerine edilen bu
aşağılayıcı ifadeleri işiterek yaşamak zorundadırlar sanki. Yolda
yürüyen genç delikanlılar, kafede yan masada oturan iki adam,
evinize misafir ettiğiniz en yakın dostunuz, sokakta tezahürat
yapan taraftar…
***
“Yahu bu a.k. ne allahaşkına, bırak şu lafı ikide birde
söylemeyi” dersiniz akademisyen dostunuza, “bu ‘a’ o ‘a’ değil"
der, “kamusal bir ‘a’dan bahsediyoruz burada”. İtiraz edecek
olursunuz “İyi de arkadaşım her konuşmanın altına dip not mu
ekliyorsun, şu küçük çocuk ne anlayacak senin bu kamusal alana
atıfla ettiğin laftan?”
Hass… kelimesini bulduğu her araya sıkıştıran edebiyatçı
dostunuza eserlerini hatırlatırsınız. O zengin sözcük dağarcığı
acaba hayretini ya da sıkıntısını ifade etmek için neden her
seferinde bu sözcüğe ihtiyaç duyar?
***
Rahatlamak için küfrettiğini söyleyenler var ki bilimsel
araştırmalar da bunu destekliyor. Hoşuna gittiği için, retorik
olsun diye, cuk oturduğu için, eğlenmek için, atışmayı
sevdiğinden…
Küfürün sebebi çok. Ama biz sonuçlara bakalım. “Küfür Etmek İyi
Gelir” kitabının yazarı Dr. Emma Byrne küfürün tüm bu gerekçelerle
kullanılan bir dil olduğunu söylüyor ama “aynı zamanda sadece belli
bir toplulukta, dil gurubunda, toplumda, ülkede ya da dinde anlam
bulan kültürel bir unsurdur” diyor. Byrne’e göre küfrün ne olduğuna
bir tür uzlaşma ile karar veriliyor, bu uzlaşma da tabularla
ilgili. "Bazı yerlerde insanlar bazı organlarla hakarete uğrar,
bazılarında hayvan adlarıyla, bazılarında hastalıklarla,
bazılarında ise bedensel işlevlerle." Ve küfürde tek bir önemli
unsur olduğunu söylüyor: "İstediğiniz duygusal etkiyi elde etmek
için, belirli bir toplumdaki tabularla oynamalısınız."
Mesele kadınların bu küfürleri üstlerine alınıp alınmadıklarıyla
ilgili değil. Yani kamusal ya da özel ‘a’ tartışması kadınların
gündeminde değil.
Kadınlar eril bir kültürün, bir cinsiyeti, bir eylemi küfür
nesnesi olarak kullanmasına itiraz ediyorlar.
Bunun bu kadar dillere pelesenk olmasına, bu kadar rahatlıkla
sarf edilebilmesine şahit olmak istemiyorlar.
Küfürün ilişkileri daha da zorlaştırmasına, cinsiyetçi
küfürlerin çatışmaları alevlendirmesine, kutuplaşmaları
derinleştirmesine, insanların arasını açmasına itiraz
ediyorlar.
Cinsiyetçi küfürlerin bir kültür olarak yerleşmesine ve bunun
olağanlaşmasına artık tahammül etmek istemiyorlar.
Beyler, lütfen o uzvunuzla düşünmeyi ya da küfür bir anlık ifade
ise, o uzvunuzla hissetmeyi bir kenara bırakın. Unutun o uzvunuzu
ve başka bir kültürün, başka bir dilin, sohbetin, ifadenin
yollarını araştırın.
Bu öyle kadınların futbol maçlarına seyirci alınması ile
çözülecek bir mesele değil. Yetişkin olun ve kendi sorunuzu çözün.
Her şeyi kadınlardan beklemeyin, hele de küfür nesnesi yaptığınız
kadınlardan…
Hatırlatmaya gerek var mı, bu ülkede her gün bir kadın
öldürülüyor. Her gün kadın cinsiyetine küfredildiği için belki de,
kadınları bu kadar nesneleştiren bir kültür havayı kirlettiği
için…
***
Adam işaret parmağını sallayarak bir şeyler anlatıyordu kadına.
"Baaak, bak" dedi kadına "o günler de gelecek bu ülkede"... Kadın
sözünü kesti adamın, "o parmağı bir indir istersen" dedi "Nerde
kalmıştık?"