Kültür sanat etkinlikleri başlayacak mı? İstiyoruz ama bu
koşullarda da zor görünüyor. Covid-19 hâlâ çok etkili ve tehlikeli.
Her gün Türkiye’de iki yüzden fazla insan Covid nedeniyle ölürken
tehlikenin geçtiğinden söz etmek mümkün değil. Garip bir durum var,
sanki hastalık aşısızların hastalığı halini almış gibi. Aşı olanlar
tedbirleri azaltıyor; maske takmayı bırakanlar bile var. Yoğun
bakımlardan gelen rakamlar büyük çoğunlukla aşı olmayanların
hastalığı ağır geçirdiği ve hayatını kaybettiği yönünde. Ama aşı
olmanın da bir garantisi yok. Daha fenası, aşı olmak hastalığı
başkalarına bulaştıran bir tür taşıyıcı olmanıza da mâni değil.
Bunları düşününce, sosyal hayatımızın eskisi gibi kaldığı yerden
devam etmesi zor. İster açık havada olsun ister kapalı mekânda,
insanların hıncahınç doldurduğu o eski konserler bir hayale
dönüşüyor. Nitekim öyle bir etkinlik olmuyor; ama yasaklara
takıldığı için ama insanların böyle bir ortamda bulunmak istemediği
için…
Kültür sanat dünyasında başta müzisyenler ve tiyatrocular olmak
üzere sanatçılar zor durumdalar. Mesleklerini yapamaz hale
geldiler. Bunun para kazanamamak, hayatı sürdürememek gibi bir yanı
olduğu gibi üretememek gibi daha varoluşsal sakıncaları da var.
Perde açamayacak bir tiyatroda ekibi toplayıp yeni oyun çalışmak da
mümkün değil. İki senedir performans yapmayan müzisyenin, oyun
düşünmeyen, sahneye çıkmayan tiyatrocunun nasıl bir sıkıntı içinde
olduğunu tahmin etmek güç değil.
Uzamış yaz ve güzel havalar devam ederken kültür sanat sezonu da
açık hava etkinlikleriyle başladı. Festivaller bile neredeyse tüm
etkinliklerini açık hava mekanlarında gerçekleştiriyor. Kitap
dünyasında irili ufaklı yaz fuarları yapılıyor. Bir ay sonra yaz
sona erdiğinde artık konser dinlemek, tiyatro ve film izlemek
isteyenlerin kapalı yerlere, salonlara girmesi gerekecek. Fakat
bunun önünde sadece Covid korkusu değil, aynı zamanda yasal
düzenlemeler de bir engel olarak duruyor. Çünkü sinema ve tiyatro
salonlarında hâlâ bir koltuk boş uygulaması yürürlükte. Bu da
işletmeciler için işi sürdürülebilir olmaktan çıkartıyor. Pandemi
öncesine kadar büyük bir mutlulukla izlediğimiz tiyatro patlaması
çoğu 50-100 kişilik salonlarda yaşandı. Şimdi o salonların
neredeyse hepsi kapalı. İzleyici kapasitesini yarıya düşürdükleri
için bilet fiyatlarını ikiye, Türkiye’deki enflasyonu hesaba
katarsak hatta üçe katlamaları durumunda izleyici bulmaları da
mümkün olmayacak. O nedenle çaresiz yeni düzenlemelerin gelmesini
bekliyor, sezona nasıl hazırlanacaklarını bilemiyorlar...
İşin garip yanı şu ki sinemalarda, tiyatro ve konser
salonlarında durum böyleyken, Türkiye’de başka her yerde hayat tam
kapasiteyle sürüyor. Uçaklar otobüsler tam dolu, hele şehir içi
ulaşımda eskisi gibi dip dibe yolculuk ediyoruz. Kahvehaneler,
kafeler, lokantalar tamamen açık, AVM’lerin önünde kuyruğa girip
içeride eskisi gibi bir kalabalığın içinde geziniyoruz. Otellerde
tatil yapıyor, hep birlikte kahvaltı edip, yan yana yatıp
güneşleniyoruz. Ama nedense tiyatro salonunda bir koltuk boş
bırakıp oturmak zorundayız. Kültür sanat dünyası işte buna isyan
ediyor.
Yekta Kopan Twitter’da bir kampanya başlattı. “Bütün kültür
sanat mekanlarına Eylül’den itibaren açık-kapalı mekân fark
etmeksizin ‘aşı zorunluluğu’ ile tam kapasite serbestlik gelmeli.
Kademeli bir geçiş düşünülüyorsa da aşılı ve maskeli olarak yüzde
80 seyirci ile bütün sahneler açılmalı” diye bir tweet attı; bu
konuda yeni mesajlar paylaşmaya devam ediyor. Telefonda biraz bu
konuyu konuştuk, sanatçıların nasıl zor durumda kaldıklarını,
kültür sanatın meraklısı için de ulaşılamaz bir hale geldiğini
anlattı. Bunun uzun vadede Türkiye’nin kültürel üretimini de
etkilemesi mümkün. Ama en önemlisi ‘belirsizlik’. İdare, kültür ve
sanat dünyası için sonbaharda nasıl bir uygulamaya gidileceğine bir
türlü karar verememiş durumda ve bu çifte standart sürüp gidiyor.
Kimse yeni sezonda perde açabilecek mi, hangi koşullarda açacak
bilmiyor.
Bir grup tiyatrocu bu konuyu bakanlıkla görüşmüş. Bir haftaya
yeni bir düzenlemenin açıklanacağı söyleniyor. Beklenti yüzde 75
doluluk oranıyla salonların açılmasına izin verileceği yönünde.
Tabii ki aşı şartıyla… Böylece hiç değilse gerçekten filmi sinemada
izlemek isteyen, arada güzel bir konser dinlemek isteyen ve
tiyatroya hasret kalanlar için bir umut doğacak. Tabii riski göze
almak kaydıyla.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, pandemiye rağmen turizmde gerekli
adımları attı, cesaret gösterdi ve Türkiye turizmini de insanların
tatil yapma ihtiyacını da kurtardı. Ama aynı bakanlık nedense
kültür konusunda daha temkinli davranıyor. Kültür dünyasının
tepkisini çeken önemli bir şey de bu. Türkiye’de kahvehanelerden
otobüslere her sektörde bir serbestlik varken, sanki Covid en çok
tiyatroda bulaşırmış gibi kültür alanında devlet aşırı temkinli
davranıyor. Bu da kültür dünyasında ayrımcılığa maruz kaldığımız
düşüncesini uyandırıyor ki hiç de haksız değil. Eğer Covid'e karşı
sıkı tedbirler alınacaksa bu her yerde geçerli olmalı, tıpkı geride
kalan bir-iki yılda olduğu gibi. Kültür sanatın bunun dışında
tutulması ya önemsenmemesiyle ya da daha fenası unutulmuş olmasıyla
açıklanabilir.
Başta söylediğim gibi, Covid hâlâ ciddi bir sorun ve gerekli
tedbirleri almak lazım. Ben salonda bir etkinliğe giderken iki kere
düşünüyor, gidersem de çok tedirgin oluyorum. Kışın ne yapacağımı
bilmiyorum doğrusu. Aynı tedirginliği belediye otobüsüne bindiğimde
de restorana girdiğimde de yaşıyorum. Ama ihtiyaç duyarsam buralara
gidebileceğimi biliyorum. Kimi benim gibi arada sırada gidiyor,
kimi eski alışkanlıklarını sürdürüyor. Kültür sanat dünyası da bunu
istiyor, herkesle aynı haklara sahip olmak ve işini yapmaya devam
etmek.