Kuraklık ve Su Krizi Çalıştayı: Gerçek kuraklığı 10 yıl içinde tadacağız
Çevrimiçi gerçekleştirilen Kuraklık ve Su Krizi Çalıştayı'nda konuşan uzmanlar, Türkiye’deki kuraklığın barajlardaki su miktarının azalmasından ya da artmasından daha dikkat çekici boyutta olduğunu söylüyor. Uzmanlara göre çevre ve iklim değişikliğiyle mücadelede çözüm ‘mega’ projelerden değil, toplum olarak bilinçlenmekten geçiyor.
Ogün Akkaya
KOCAELİ - Türkiye genelinde yaşanan kuraklığa ve su krizine yönelik alınacak önlemlerin ve atılması gereken adımların tartışıldığı ve önerilerin sıralandığı ‘Kuraklık ve Su Krizi Çalıştayı’ çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Kuzey Ormanları Savunması ve Türkiye Ormancılar Derneği ev sahipliğinde gerçekleşen oturumlarda, konunun uzmanları tarafından sunumlar gerçekleştirildi.
“Su Krizi” başlıklı ilk oturum, Türkiye Ormancılar Derneği’nden Prof. Dr. Ünal Akkemik’in moderatörlüğünde başladı. Oturum konuşmacıları Prof. Dr. Murat Türkeş, ‘İklim Değişikliği ve Kuraklık’, Prof. Dr. Doğanay Tolunay, ‘Kuraklık ve Ekosistemler’, Prof Dr. Yusuf Serengil ise ‘Orman ve Su Krizi’ konu başlığında sunum yaptı.
‘TÜRKİYE’NİN NE KATAR'A NE DE SİYANÜRLÜ MADEN ÇIKARMAYA VERECEK SUYU YOKTUR’
Murat Türkeş, iklim değişikliği ve kuraklık üzerine hazırladığı harita sunumunu gerçekleştirdi. Sıcaklık artışlarının önümüzdeki 50-70 yıl içerisinde de artmaya devam edeceğini belirten Türkeş, iklim değişikliğiyle mücadelenin bir ayağının ormanlar olduğunu, bu yüzden ağaç dikilmesinin önemli olduğuna dikkat çekti.
Türkeş, uygulanan iklim krizi politikalarını ve ülkelerle yapılan anlaşmaları eleştirerek şunları söyledi: “Susuzluğa ilişkin bir an önce önlemlerin alınması gerekiyor. Doğu Akdeniz ve Türkiye önümüzdeki 30-50 yıl içinde bugüne göre çok daha kurak ve sıcak bir iklim yaşayacak. İklim değişikliğine uyum dünyada henüz başarılı bir mücadele boyutunda değil. Uyum ve adaptasyon programları ve bunlara uygun planlar stratejik olarak önceden belirlenmeli. Türkiye henüz ulusal çapa uyum konusunda işin başlarında. Türkiye’nin su iklimi, su zengini olmadığımızı gösteriyor. Karadeniz Bölgesi dışında yıl boyunca yağış alan bir bölgemiz yok. Türkiye su zengini bir ülke değildir. Türkiye’nin ne Katar'a ne de siyanürlü maden çıkarmaya verecek suyu yok.”
‘SU KITLIĞI SADECE İNSANLARIN DEĞİL, TÜM CANLILARIN VE EKOSİSTEMLERİN SORUNUDUR’
Kuraklık ve ekosistemler üzerine konuşan Prof. Dr. Doğanay Tolunay, su sorunu konusunda insanların ‘bencil’ davrandığı söyledi. İnsanların su sorununu kentlerdeki baraj havzalarındaki su miktarı düştükten sonra tartışmaya başladığını belirterek, “Su kıtlığı sadece insanların değil, tüm canlıların ve ekosistemlerin sorunudur. Sulak alanların kuruması demek bu alanda yaşayan canlıların ölmesi anlamına geliyor. Dereler, göller ve sulak alanlar tamamen kurumasa dahi azalan su seviyeleri nedeniyle suyun sıcaklığı, oksijen miktarı gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri de değişmekte. Su kalitesindeki bu değişimler suda yaşayan canlıları olumsuz etkileyebilir” dedi.
Tolunay, yaptığı sunumda kuraklığın ve ekosistemin korunabilmesi için alınabilecek önlemleri ise şu şekilde sıraladı: “Su tasarrufu kültürü oluşturulmalı. Su tasarrufu için sektörel su tüketim durumları analiz edilmeli ve su tüketimi fazla olan sektörlere odaklanılmalı. Yer altı suyunu kullanan termik santrallerden vazgeçilmeli. Arazi kullanım planlaması yapılmalı. Havzalar arası su transferinde ekosistemlerin ihtiyaçları da göz önünde bulundurulmalı. Mega projelerle havzalar daraltılmamalı ya da yok edilmemeli. Kayıp kaçak su miktarı önlenmeli”
‘GERÇEK KURAKLIĞI 10 YIL İÇİNDE TADACAĞIZ’
Ormanlar, Havzalar ve Yaklaşan Su Krizi başlıklı oturumda konuşan Prof. Dr. Yusuf Serengil, kuraklığın şu anda sorun olmadığını, yaşanan sorunun su azlığı olduğunu söyledi. Ergene Havzası üzerinden örnek veren Serengil, “Trakya'daki tekstil sanayi yoğunluğu ortadan kalkmadan Ergene'deki su kirliliği ortadan kalkmaz. Gerçek kuraklığı 10 yıl içerisinde tadacağımızı düşünüyorum. Yaşadığımız asıl sorun sanayinin her zaman insan yaşamına tercih ediliyor olması. Kalkınma hedefleri insanlara yönelik yapılıyor. Ekosistemi düşünen yok, kendi canımızın derdine düştük” dedi.
“Marmara Ölçeğinde Su Krizi” başlıklı ikinci oturum, Kuzey Ormanları Savunması’ndan İrem Temel’in moderatörlüğünde başladı. Oturum konuşmacıları Ahmet Soysal, ‘Sağlık ve Su Krizi’, Bahar Yünyeli, ‘Sanayi ve Su Krizi’, Murat Kapıkıran, ‘Tarım ve Su Krizi’, Doç. Dr. Sevim Budak ise ‘Metropol Kentler ve Su Krizi’ başlığında sunum gerçekleştirdi.
‘SU TOPLAMA HAVZALARI İMARA, ENDÜSTRİYE VE MADENCİLİĞE KAPATILMALI’
Türk Tabipler Birliği Halk Sağlığı Kolundan Ahmet Soysal, su krizinin beraberinde getireceği canlı sağlığı tehdidine ilişkin konuştu. Türkiye’nin son 40 yıl içerisinde üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alanın kaybedildiğini söyleyen Soysal, Türkiye’nin 2025 yılına kadar ‘su fakiri’ bir ülke haline geleceğini belirtti. Yaşanan su kıtlığının önüne geçilmesi için alınacak önlemleri sıralayan Sosyal, “Türkiye, ‘Küresel iklim değişikliği’ ile ilgili tüm uluslararası yasal sorumlulukları yerine getirmelidir. Ülkenin tüm su toplama havzaları, hiçbir şekilde tartışmaya neden olmayacak bir şekilde imara, endüstriye ve madenciliğe kapatılmalıdır. Su temel bir insan hakkıdır. Kişi başına yeterli ve düşük ücretli su sağladıktan sonra ‘tasarruf’ çağrıları yapılmalıdır. Havza yönetimleri, yerel yönetimlere bırakılmalıdır” diye konuştu.
'SU SORUNUNA BAKIŞ BARAJLARLA SINIRLANDIRILMAMALI'
Kocaeli Çevre Mühendisleri Odası’ndan Bahar Yünyeli, sanayileşmenin yoğunlaştığı bölgelerde atık su takibinin yönetmeliklerle sıkılaştırılması gerektiğini söyledi. Su sorununun sadece barajların doluluk oranındaki azalma ya da artışla değil, tüm yönleriyle ele alınmasının gerektiğini belirten Yünyeli, “Toplum ve iş dünyasının bilinci artırılmalı. Yerel yönetimler ve bakanlığın su yönetimi konusunda acil eylem planlarının hazırlanarak kısa vadede yürürlüğe konulması gerekmektedir. Su ayak izinin bilinmesi toplum bilincini arttıracaktır. Su faturalarının tüketime göre kademeli okunması, fazla tüketene metreküp bazında yüksek bedel yansıtılması gerekiyor” diye konuştu.
Yünyeli, ayrıca 2019 yılı içerisinde Kocaeli’de sanayi endüstrisinin kullandığı suyun yüzde 34’ünün geri kazanımdan, yüzde 33’ünün şebeke suyundan, yüzde 32’sinin ise kuyu suyundan sağlandığını belirtti. 2019 yılında 554 tesisin ÇED raporundan muaf tutulduğunu, 42 tesisin ÇED gerekli değil, 9 tesise ise ÇED olumlu raporunun verildiğini söyledi.
‘GÜNÜMÜZDE SU VARLIKLARI, DEVLET VE ÖZEL SEKTÖRDEN KORUNMAYA ÇALIŞILIYOR’
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nden Sevim Budak, konuşmasında küresel iklim değişikliği nedeniyle, nüfusu gittikçe artan metropollerde su ihtiyacı ile kullanılabilir su miktarı arasında dengesizliğin ortaya çıktığını belirtti. Yaşanacak su kıtlığının mahalleler, şehirler ve ülkeler arasında çatışmaları tetikleyebileceğini söyleyen Budak, şu şekilde konuştu:
“Su sıkıntısı; ormansızlaşma, erozyon ve çölleşmenin yanı sıra refah ve politik istikrarı etkileyen geniş ölçekli problemler nedeniyle kargaşa ve sosyal gerilime neden olmaktadır. Kıtlıklar, iç göçler ve uluslararası göçler yanında ülkeler arasında gerilim ve silahlı çatışmalar meydana gelmektedir. Dünyada son 50 yılda suyla ilgili 450’den fazla düşmanca anlaşmazlık meydana gelmiş; 37’sinde rakip ülkeler birbirine ateş açmış, barajları patlatarak şiddet göstermişlerdir”