'Küresel kriz 10 yıldır sürüyor'

Başbakan Binali Yıldırım, bir ölçüde 1929 buhranına benzetilen 2008 krizinin üzerinden 10 sene geçmesine rağmen henüz bitmediğini söyledi. TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan ise konuşmasında bağımsız yargı ve düşünce özgürlüğü vurgusu yaparak, yatırım ortamı için OHAL'e son verilmesi gerektiğini anlattı.

Abone ol

DUVAR - Başbakan Binali Yıldırım, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'na katıldı. Yıldırım konuşmasında, Kredi Garanti Fonu'yla 250 bin işletmeye mali destek sağladıklarına vurgu yaptı. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan ise bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü ve düşünce özgürlüğü vurgusu yaptı.

Başbakan Yıldırım konuşmasında özetle şunları söyledi:

KRİZ: Küresel kriz, 2008 krizi 1929 buhranına bir ölçüde benzetiliyor. Bu doğrudur. Üzerinden yaklaşık 10 sene geçmesine rağmen, küresel krizin henüz bittiğini söyleyemeyiz. Zamanlıca alınan tedbirler sayesinde en asgari düzeyde etkilenen ülke olduk. Küresel krizde büyümesini artırmaya devam etmiş, istihdama, üretime katkı sağlayan bir ülke olarak ayakta kalmasını bilmiştir.

2 HANELİ BÜYÜME OLABİLİR: 2017'de büyük kriz olacak, iflaslar olacak, faizler kontrol edilemeyecek denildi. 2017'ye geldiğimizde Türkiye birinci çeyrekte yüzde 5.2 büyüdü, 2. çeyrekte 5.1 büyüdü, üçüncü çeyrekte büyüme 2 haneli olursa şaşmayın diyorum. Yüzde 5-6 arasında bir büyüme gerçekleşecek. Özel sektörümüze, ekonomimize güveniyoruz ve bu yüzden gerekli tedbirleri aldık, kredi garanti fonu ile 250 milyar lira bir kaynak oluşturduk ve bundan 250 bin civarında işletmemizin yararlanmasını sağladık. KOSGEB'in KOBİ'lere sağladığı imkanlar ile 500 bin işletmemiz burada nefes aldı, işlerini yoluna koydu ve ekonomimiz büyümeye devam etti. Kriz senaryolarını ters yüz edip geride bıraktık. Aynı şeyler 2018 için de söylenmeye başladı.

2018 KOLAY OLMAYACAK: 2018 kolay olmayacak bunun farkındayız ama ülkemizin bugüne kadar kazanımları sayesinde istikrar sayesinde güven sayesinde 2018'de de inşallah büyüme aynen devam edecek, enflasyonun aşağı doğru seyri devam edecek.

FIRAT KALKANI: Fırat Kalkanı operasyonuyla Türkiye tek başına 4 bin civarında terör elemanını etkisiz hale getirmiştir. Bugün Amerika'nın PKK terör örgütü ile işbirliği yaparak etkisiz hale getirdiği DEAŞ terör örgütü mensubu bu kadar değildir. Kimin gerçekte terörle mücadele ettiğini, kimin etmediğini en iyi bilen ülke biziz. Bunu kararlılıkla sürdüren ülke, Türkiye'dir. Terör örgütü gitme noktasına gelmiştir. Bugün ABD bizim dostumuzdur müttefikimizdir ama ABD'nin yaptığı kabul edilebilir bir şey midir? Terör örgütü ile işbirliği yapmak...  Bizim ABD ile onunla ilişkilerde herhangi bir sorun yok. Sorun ABD'nin bölgeye bakışındadır. ABD'de alçak darbenin arkasındaki terör örgütü başını teslim etmiyor. Neymiş? Belge. 85 klasör belge bilgi sunduk. Niye? Türkiye Türk vatandaşları niye Amerika'ya soğuk bakıyor? Ülkemizdeki vatandaşlarımızın yüzde 80'inden fazlası bu terör örgütü ile işbirliği FETÖ darbesi sonrası Amerika'nın hareket etmekte isteksizliği nedeniyle Amerika'ya karşı soğuk bakıyor. Bir kaç gün sonra darbe oldu geçti artık bu işi yapanları fazla hırpalamayın gibi lafla etmeye başladılar. Bu da canımızı sıkan en önemli gelişme olmuştur.

ABD'DEKİ DAVA EVLERE ŞENLİK: Amerika'da bir dava var evlere şenlik. Davanın aktörü sanıkken mahkemeye gelmeden tanığa dönüştü adam açıkça diyor ki yalan söylersen ceza almaktan kurtarırsın. Amerika'daki bu adalet oluyor bize gelince nerede hukuk devleti? Buradaki amaç 15 Temmuz'da yarım kalan işi ekonomik saldırıyla başarmaktır. Türk ekonomisi Türk milleti bu saldırıyı da boşa çıkaracaktır.

ÖZİLHAN: ÖNCELİK BİLİM VE TEKNOLOJİ OLMALI

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ise konuşmasında, sıcak gelişmeler ne olursa olsun bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelere gündemin ön sıralarında yer vermek gerektiğini anlattı. TÜSİAD'ın en yakından takip ettiği konuların başında 'Sanayi 4.0'ün  geldiğini vurgulayan Özilhan, "Bilim ve teknolojideki ilerlemeler pek yakın bir gelecekte insan toplumlarının yaşamlarında önemli değişimlere yol açacak. Nanoteknoloji, yapay zeka, nesnelerin interneti, genetik, dijital iletişim, robotik, malzeme bilimi, biyoteknoloji, Blok zincir, 3D baskı, özerk taşıtlar… Peki biz neleri tartışıyoruz? Osmanlı 18 yüzyıldaki ilk sanayi devrimini yakalayamamış olmanın bedelini çok ağır ödemişti. Şimdi biz dünyadaki son teknolojik devrimin neresindeyiz? " sorusunu yöneltti.

Özilhan: Ekonomi, iç politika ve dış politika yüksek riskler var.

ŞEHİR HASTANELERİ ELEŞTİRİSİ

Türkiye'nin üniversiteleşme, altyapı ve kentleşme açısından önemli gelişmeler sağladığını kaydeden Özilhan, "Sağlık hizmetlerine erişimde önemli ilerlemeler sağlandı. Ama Türkiye nicelik meselesini çözmeye çalışırken nitelik meselesini göz ardı etti" dedi ve ekledi: Şehir hastanelerine milyarlarca liralık yatırım yapılırken, yüksek teknolojili sağlık ekipmanlarını kullanacak yetişmiş teknisyen, yeterli doktor ve sağlık elemanı sıkıntısı ortaya çıktı. Dünya masrafı büyük, yönetimi zor büyük hastanelerden vazgeçiyor. Teknolojideki gelişmeler çerçevesinde ihtisas hastaneleri önem kazanıyor. En sorunlu alan ise eğitim. Üniversite sayısı 77'den 185'e çıktı; ancak kalite tutturulamadı. Bu sene ilk yerleştirmede 370 bin kontenjan boş kaldı. Geçen ay Türkiye OECD PISA Direktörü Andreas Schleiche, son PISA sınavında Türkiye'nin 72 ülke arasında 50'nci olmasını Türk eğitim sisteminin yeni dünya düzenine ayak uyduramaması olarak değerlendirmişti. Değişime ayak uydurmak için, iş ve çalışma yaşamı, vergi rejimi, sosyal güvenlik sistemi, finansal sistem, sağlık sistemi, eğitim sistemi gibi toplumsal yaşamın tüm alanlarında çok köklü değişiklikler yapmalıyız. Bu süreci yönetemezsek, bizi kaotik bir gelecek bekleyecek,"

3 ALANDA YÜKSEK RİSK

Günümüzde ekonomi, iç politika ve dış politikanın her zamankinden daha fazla iç içe geçmiş durumda olduğunu anlatan Özilhan, her üç alanda da risklerin yüksek olduğu uyarısında bulundu.  Riskleri yönetebilmek için 3 noktaya dikkat etmek gerektiğini ifade eden Özilhan, bunları şöyle sıraladı:

*Dogmayla değil bilgiyle hareket etmek,

*Değişen koşullara uyum kabiliyetini ve esnekliği artırırken, devlet geleneklerini ve kurumsal düzeni korumayı ihmal etmemek,

*Bütün bu süreci objektif kurallar içinde yürütmek ve kuralları herkese eşit uygulamak.

GÜÇ DENGESİNE DİKKAT

Konuşmasında dış politikaya da değinen Özilhan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Cumhuriyet tarihimiz küresel güç dengesini gayet iyi anladığımızı ortaya koyar.  Bu dengeyi iyi kurabilmenin, doğu ve batı ile ilişkilerimizi dengeye oturtmanın, bugün en az geçmiş kadar önemli olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, dünyadan kopmamak için dünya düzeninin yerleşik kurallarına uygun hareket etmelidir. Türkiye'nin yerinin Batı alemi mi, Avrasya mı olduğu bir tartışma konusu değildir. Türkiye Batı'nın Avrasya açılım noktasıdır.  Yükselişteki Çin ve Rusya gibi ülkelerle ilişkilerimizi sürdürmeli hatta daha da güçlendirmeliyiz. Bununla beraber, dünyanın gidişatını belirlemekte hâlâ önemli olan Amerika ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimiz, Türkiye'ye karşı gösterdikleri çifte standarda rağmen, kendi değer ve çıkarlarımız gereği iyi ve verimli olmalı."

OHAL'DEN NORMAL DÜZENE GEÇİLMELİ

Liberal piyasa düzeninin temeli demokrasi ve hukuk sistemi olduğunu kaydeden Özilhan, bağımsız yargı ve düşünce özgürlüğüne vurgu yaptı, şunları söyledi: "Yargı erkinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, düşünce ve ifade özgürlüğü, özgür ve bilimsel akademik ortam, özgür medya ve internet ortamı, iyi tanımlanmış yetki ve sorumluluklar, kamu yönetiminde liyakat, ülkelerin rekabet gücünün önemli parametrelerindendir. Olağan demokratik işleyişten uzaklaşılması, önce yabancı sonra yerli iş insanlarını yatırımlardan soğutuyor; yaratıcılıktan, girişimcilikten uzaklaştırıyor.

Bu nedenle, bir an önce yeniden olağan düzene geçilmesini ümit ediyoruz."

OTORİTERLEŞME UYARISI

2008 ile 1929 (büyük ekonomik kriz) benzetmesinin çok yapıldığını belirten Özilhan, otoriterleşmenin altını çizerek, "Bugün olduğu gibi 1929 krizi sonrasında da birçok ülkede otoriter liderler yükselmiş ve milliyetçilik güç kazanmıştı. Bu yönelimler karşısında Keynes, devletlerin kurumsal kapasitelerinin artırılmasının, sistemin güçlendirilmesinin ve halkın refahının korunmasının önemine dikkat çekmişti. Dünya ekonomisinde nihayet başlayan normalleşmeden ve bilim ve teknolojideki gelişmelerin yol açacağı yeni fırsatlardan en iyi biçimde yararlanabilmemizin koşulu bizim de hızla normalleşerek, demokrasi ve özgürlükleri tesis ederek, gündemimizi uzun zamandır ihmal etmiş olduğumuz yapısal meselelere, reformlara ayırmamız olacaktır" dedi.

(HABER MERKEZİ)