Küresel tedirginlik içinde bir yaşam belirtisi
Anna Lowenhaupt Tsing'in 'Dünyanın Sonundaki Mantar’ çalışması, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Tsing kitapta, var olma ve özgürlük hikayelerini birbirine paralel biçimde anlatıyor.
Kapitalizm, doğa-insan ayrımını sonuna kadar kullandı. Yetmedi, insanın doğayla savaşması ve onu fethetmesi gerektiği fikrini yeryüzünün hemen her noktasına taşıdı. Sonuç ortada: Büyük bir enkazla karşı karşıyayız. Tüketimi, büyümeyi, gelişmeyi, refahı vb. eylemleri yaşamımızın merkezine koyan kapitalist sistem, bolluğu ve yaşama imkanını tüketen dar bir akılcılıkla devasa bir yıkım yaratmakla kalmadı, işleyişini bozduğu doğanın “insandan intikam aldığını” söyleyerek hedef şaşırttı; felaketin asıl failini gizlemeye ve belirsizleştirmeye yöneldi.
Bütün bunlara rağmen doğa bir şekilde nefes alıp vermeyi sürdürüyor; ayakta kalmanın, yaşamı yeniden kurmanın ve denge sağlamanın yollarını bulabiliyor. Şimdilik!
Antropolog Anna Lowenhaupt Tsing; ABD’de, Japonya’da, Kanada’da, Çin’de ve Finlandiya’da peşine düştüğü matsutake mantarı üzerinden, kapitalizmin yarattığı yıkıma karşın yaşama imkanlarının nasıl oluştuğunu inceliyor 'Dünyanın Sonundaki Mantar’da. Başka bir deyişle doğanın olağan işleyişini sürdürme çabasını matsutakeyi merkeze alarak anlatırken kapitalist enkazdan çıkış umudu için işbirliği ve dayanışma çağrısı yapıyor.
DENETİMSİZ YAŞAMDA BİR ARMAĞAN VE REHBER
Şimdilerde kapitalizm eliyle meydana getirilen felaket tablosundan, insanın diğer varlıkları ve doğayı hiçe sayarak kurtulamayacağımızı, hatta bu durumun böylesi bir hiçe sayma yüzünden oluştuğunu daha iyi kavrıyoruz. İnsanın doğadan kopukluğu, anlatılardakine benzer bir refah yaratmadığı gibi yarattığı ilerleme de kuşku doğurdu. Tsing, bu hakikatleri heybesine alıyor ve “uygarlığın temel ilkelerinin ötesine geçen gerçek hikayeler anlatmak için” çıktığı yolda matsutake mantarının peşine düşüyor.
Yazar, bitki köklerini ve mineralli toprağı birbirine bağlayan yumak ve ağlardan türeyen (yani işbirliğiyle var olan) matsutake mantarını, insan-doğa uyumunu esas alan ekolojik ilişkilerin (İlk Doğa) ve kapitalizmin yol açtığı çevresel değişimlerin (İkinci Doğa) dışındaki bir alana; kapitalizme rağmen yaşamayı başaran Üçüncü Doğa’ya yerleştiriyor.
Bahsi geçen doğanın ve umudun simgesi matsutakeyi izleme nedenini de açıklıyor Tsing: "Dünyanız parçalanmaya yüz tuttuğunda ne yaparsınız? Ben yürüyüşe çıkarım ve gerçekten şanslıysam birkaç mantar bulurum. Mantarlar beni yeniden kendime getirir. Bunun nedeni, tıpkı çiçekler gibi bir renk ve koku cümbüşü yaratmaları değildir sadece. Beklenmedik bir anda karşıma çıkıverip bana sırf orada bulunmanın mutluluğunu da yaşatırlar. Bu sayede, belirsizliğin korkuları içinde bile keyif almanın mümkün olduğunu fark ederim. (...) Sahip olduğumuzu düşündüğümüz kontrol altındaki dünya dağıldığında, mantarların denetimsiz yaşamı bizim için bir armağan ve aynı zamanda bir rehberdir."
PEYZAJIN ARDINA BİR BAKIŞ
Matsutake, Tsing’e göre “öngörülemez karşılaşmaların dönüştürücü gücü”ne karşılık gelirken onu toplayarak hayatını idame ettirmeye çalışanlar için de bir umut ışığı: “Mantar toplamak bir yaşam biçimidir. (...) Diğer türler için de durum aynıdır. Çam ağaçları, insan yapımı açık alanlardan faydalanmalarına yardım etsin diye mantarları bulur. Kümelenmeler, yaşam biçimlerini bir araya getirmekle kalmaz, onları yapar da.”
Tsing, işbirliği ve farklılıklar içinde çalışma olarak tanımladığı hayatta kalmanın yollarına dair anlattığı hikayelerin merkezinde, güvencesizliği aşmanın yanı sıra başkalarıyla yardımlaşma ve kapitalizmin insanlara aşıladığı ayrıcalıklı olma yalanını dikkate almama bulunuyor. Matsutake, böyle bir ortamda topraktan kafasını uzatarak tahribat içinde kendisini var ediyor: “Toplayıcılar, ormanlara ‘mantar tutkusu’yla akın eder. Kimseye bağımlı değildirler ve resmî bir işe gerek duymaksızın kendi başlarının çaresine bakarlar.”
Mantarlar kümelenerek, tutunarak ve kendilerine yaşam alanları meydana getirerek var olurken toplayıcılar da benzer bir yolu izliyor. Bu anlamda Tsing, peyzajın ardına bakarak güvencesiz ortamların ötesinde, ortaklıktan beslenen bir yaşam üretme umuduna atıf yapıyor.
Kendisini sonbaharda gösteren, yazın canlılığının yitip gidişini ve güzün duyarlılığını simgeleyen matsutake mantarı, Tsing’in ifadesiyle “güvencesiz zamanlarda işbirliğine dayanan hayatta kalma yollarını gösteren” bir canlı. Aynı zamanda çevre felaketleri sonrası kendini tazeleyebilme ve ormanların yenilenmesini sağlama özelliğine de sahip. Matsutakeyi toplayanlar da tıpkı onun gibi felaketlerin ortasında yaşamaya uğraşan, çoğunlukla yersiz-yurtsuz bırakılmış ve kültürel anlamda azınlık haline getirilmiş insanlar. Tsing de matsutake ekolojisi ve ticaretinin izini sürerek “güvencesiz yaşam koşullarının ve ortamların hikayesini” anlatıyor. Diğer bir deyişle küresel tedirginliğin hüküm sürdüğü ve enkazların bulunduğu alanlarda yaşam belirtileri (ya da umudu) aramayı simgeliyor matsutake ve onun toplayıcıları.
VAR OLMA VE ÖZGÜRLÜK HİKAYELERİ
İlerleme, büyüme ve refah söylemiyle beraber yabancılaştırma ve değiş-tokuş yönteminin yarattığı yıkımdan filizlenen yaşama denk gelen matsutake, kapitalizm buldozerinin dümdüz ettiği alanlarda bir başkaldırı başlatıyor. Onun yetiştiği çeperlerde çalışanlar da benzer bir isyanın öznesi olarak “şimdi ve burada” fikrinin uçuruma sürüklendiği yeryüzünde: “Matsutake toplamak, şehirde yaşamaktan tümüyle farklıdır ancak yine de şehir, ona musallat olmaktan geri kalmaz. Toplayıcılık bir iş de değildir -hatta ‘çalışma’ bile değildir. Sai adındaki Lao bir toplayıcıya göre ‘çalışmak’, patrona itaat etmek, onun söylediği şeyleri yapmak anlamına geliyor. Matsutake toplamak ise aksine, bir ‘arayış’tır. İşinizi yapmak değil, kısmetinizi aramaktır.”
Doğayı susturma ve çeşitliliği dinleme arasındaki derin ayrımı; yok saymanın yol açtığı felaketi ve sesin getirdiği genişliği anlatan Tsing, tabiatın hareketliliğini ve doğurduğu yaşama umudunu hatırlatıyor. Ağaçlara eşlik eden matsutake de bu hareketlilik ve yaşanabilirlik için bir örnek: Adeta dans edip belli bir ritimle ormanı gözlemleyen, yetişen mantarı toprağı eşeleyerek toplamaya gelen insanlar ve insan-olmayanlar da bu örneğe dahil: “Mantar toplayıcılar, bir yandan kendi orman danslarını icra ederken başkalarının yaşam performanslarının bir gözlemcisidir. Ormandaki tüm canlılarla ilgilenmezler elbet, hatta bu konuda oldukça seçicidirler. Fakat başkalarını fark ederken onların yaşam performanslarını da kendilerininkine dâhil ederler. Birbiriyle kesişen yaşam çizgileri, performansı yönlendirir ve ormana ilişkin kendine özgü bir bilme tarzı yaratır.”
Tsing, 'Dünyanın Sonundaki Mantar’da; var olma ve özgürlük hikayelerini birbirine paralel biçimde anlatıyor. Yıkıntılar arasında boy veren matsutake ve onu toplama yolculuğuna çıkanların öyküsünün kesişiminde ise direniş var: Yazar, kapitalizmin “yaşam alanları” açma iddiasıyla aslında alanları daralttığını, bu sırada nefes alıp veren matsutakenin ve onu toplayarak özgürleşenlerin hikâyesiyle doğa-insan dayanışmasını ve birlikteliğini hatırlatıyor. Bir anlamda ekolojik sistemin, kapitalist sisteme nasıl direndiğini matsutakenin öyküsüyle gösteriyor.