Belki yanlış tarafa bakıyoruz. Belki bize bakmasını dilediklerimizden yüz çevirip, kendi işimize bakmalıyız. Belki anlamlı bütün hemen önümüzde ama biz teker teker parçalara bakmakta ısrar ediyoruz. Bilmem, siz ne dersiniz? Valilerin karşısında bacak bacak üstüne atmanın 2019 yılında konu olabildiği bir ülkede yaşıyoruz, onu da unutmayalım.
Önceki yazılarımdan birinde “çevreme yayılmış
şeyleri elime alıp bırakarak, bunları elimde evirip çevirerek,
birleşiyorlar mı diye deneyerek, bunlardan anlamlı bir bütün ortaya
çıkar mı, çıkacak mı diye kısıtlı kavrama kapasitemle, kısıtlı
deneyim ve birikimimle düşünmekten” söz etmiştim. İzleyen
satırlarda yine böyle bir çabaya girişeceğim, sabrınıza
sığınarak.
Sayın Haluk Bilginer Uluslararası Emmy Ödülü’nü, Ay Yapım’ın
PuhuTV platformunda yayınlanan “Şahsiyet” dizisindeki rolüyle aldı.
Ayrıca Bilginer’in, 2002 yılında Oyun Atölyesi’ni bugünkü yerinde
açarak Kadıköy rönesansının temel taşlarından birini koyduğunu da
anımsamadan geçmeyelim. Demek ki isteyince, bahane üretmeyince,
yaratıcı olunca, sebat edince oluyor.
Britanya işçi sınıfına dair hepimize dokunan, hepimizi
sorgulatan filmleriyle çoktan “büyük usta” statüsünü kazanmış Ken
Loach’un son yapıtı “Üzgünüz, Size Ulaşamadık” filmi ülkemizde de
gösterime girdi. Bu vesileyle Loach, NME’nin onunla yaptığı
söyleşide Başbakan Boris
Johnson’u adeta kum torbasına çeviriyor.
Britanya’da 12 Aralık’ta seçim var. Güncel kamuoyu yoklamalarına
AB’den derhal ve ne olursa olsun çıkmak yanlısı Başbakan Johnson’a
destek yüzde 45’leri aşmış durumda. AB’den çıkmak yönünde oy
kullananlar aslında Loach’un anlattığı “derin Britanya’da”
yaşayanlar. Tuzukuru Londra ise AB’de kalmak yanlısı. Seçmen,
“gençler ve yaşlılar” diye de ayrılabilirse de, iki milyon yeni
seçmenin kayıt yaptırmış olması sonucu Johnson aleyhine etkilemişe
benzemiyor.
.
Benzer biçimde ABD de 2020 başkanlık seçim sürecinde. Eski
Demokrat Başkan Obama, partisinin adaylarını “ortalama Amerikalı
düzeni baştan aşağı yıkmak ve yeniden kurmak gerektiğini
düşünmüyor; yani çılgınca şeyler görmek istemiyorlar” sözleriyle uyarmak gereğini
hissetti. Klavye silâhşörlerinin ve aşırı uçların değil, kendi gibi
düşünmeyenlerin de yaklaşımlarını dikkate alarak kapsayıcı siyaset
yapılması zorunluluğundan da bahsetti.
Obama iki dönem yani toplam sekiz yıl ABD başkanlığı yaptı,
bugün 58 yaşında. Halen yarıştaki önde gelen Demokrat adaylardan
Biden ve Bloomberg 77, Sanders 78, Warren 70 yaşındalar. Örnekse,
belki Obama’nın değindiği Demokrat Parti içindeki “aşırı uçlardan”
biri sayılabilecek ancak popülaritesi de bir o denli yüksek
Alexandra Ocasio Cortez ise henüz 30 yaşında.
Macron, Fransa’da 2017’de cumhurbaşkanı seçildiğinde, daha önce
hiçbir seçime girmemişti ve 40 yaşındaydı. Cezayir’in Fransa’dan
koparak bağımsızlığını kazanmasından sonra doğan ilk cumhurbaşkanı
oldu. Partisiz seçilmişti.
Geçtiğimiz günlerde Macron, 70'inci kuruluş yıldönümünü kutlayan
NATO’nun “beyin ölümünün” gerçekleşmiş olduğundan ve AB’nin kendi
savunma gereklilikleri üzerine düşünmesi zorunluluğundan söz etti.
AB’nin önce entegrasyonunun tamamlanmasının kaçınılmaz olduğunu,
ancak bundan sonra Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un üyelikleri gibi
genişleme konularının ele alınabileceğini vurguladı. İkiyüzlü değil
gerçekçi olunması çağrısı yaptı.
Tarafsız Haber Ajansı’ndan Mehtap Gökdemir’in özel haberine göre, AKP’nin ayda
iki kere yaptırdığı “en beğenilen siyasetçi” anketinden ilk üçte
sırasıyla Erdoğan, İmamoğlu, Demirtaş yer almış. Demirtaş’ın Edirne
Cezaevi’ndeki tutsaklığı üç yılı aştı. Zihinlerdeki ve gönüllerdeki
yerini koruduğu yahut yerinin doldurulamadığı anlaşılıyor.
Nergis Demirkaya’nın Gazete Duvar’daki haberine
göreyse CHP’nin belediyelerde memnuniyet anketinden sırasıyla yüzde
60’la Ankara (Mansur Yavaş) ve ardından Adana (Zeydan Karalar) önde
çıkmış.
Berlin, Paris ve Londra’ya giden İmamoğlu dönüşünde, devlet
bankalarından ve Ankara’dan İBB’nin bir rahmet göremeyeceğini
anladığını ve yeni metro hatları gibi önemli altyapı projelerine
sözkonusu başkentlerden fon yarattığını açıkladı. Önemli ve doğru
yönde atılan adımlar olduğu kuşkusuz. Gülhane ve Sarayburnu’nun
geri kazanımı yönündeki girişim de çok olumlu ve görünür.
Bununla birlikte, acaba İmamoğlu yarını planlarken, bugünü
gözardı ediyor olabilir mi? Örnekse İBB, Uluslararası Kadına
Şiddetle Mücadele Günü Yürüyüşü’nü ıskaladı mı? Dostlar alışverişte
görsün babında Galata Kulesi’ne turuncu ışıklandırma yapıp, geçmek
yeterli mi?
MedyascopeTV’den mesai arkadaşım Fırat Fıstık’ın paylaşımından
iktidarın, kadına şiddetle mücadele gününü kadına şiddet
uygulayarak değerlendirdiği belirgin biçimde görülüyor. Termik
santrallerin bacalarına filtre takılmasını öteleyen yasa
onaylanırken TBMM’de bulunmaya tenezzül etmeyen her renkten
muhalefetin milletvekilleri acaba İçişleri Bakanı Soylu’nun önüne
sözkonusu görüntüleri koyarlar mı?
Tüm bunların altına bir de yahut altına değil de belki en başına
ülkemizin Kürt yurttaşlarının siyasete, karar alma süreçlerine
katılımdan cebren soğutulmalarını ekleyelim mi? T24’te Murat
Sabuncu’nun 20 Kasım günü yaptığı söyleşide Bekir Ağırdır’ın
ifadeleri şöyle: “Kürt meselesi denen şeyi şöyle tarif etmek de
mümkün; Türkler, kendilerine dair kararlara katılım haklarından
kendi rızalarıyla fedakârlık ediyorlar. Kürtler de aynı haklara
sahip olmasın diye kendi yetki ve sorumluluklarından vazgeçiyorlar.
Dolayısıyla Kürt meselesi artık yalnızca Kürtlere değil Türklere ve
Türkiye’ye de dair bir mesele.”
Tüm bunlar bize ne anlatıyor olabilir? Başa dönersek, Sayın
Haluk Bilginer’in hem oyunculuk hem hayat performansına bakalım.
PuhuTV diye bir platform kurulup, orada “Şahsiyet” diye bir dizi
yayımlanmasını ele alalım. Kadıköy’ün neredeyse tüm oyunların
karşısında “bilet kalmadı” yazan tiyatro salonlarını gezelim.
Demek istediğim belki yanlış tarafa bakıyoruz. Belki bize
bakmasını dilediklerimizden yüz çevirip, kendi işimize bakmalıyız.
Belki anlamlı bütün hemen önümüzde ama biz teker teker parçalara
bakmakta ısrar ediyoruz. Bilmem, siz ne dersiniz? Valilerin
karşısında bacak bacak üstüne atmanın 2019 yılında konu olabildiği
bir ülkede yaşıyoruz, onu da unutmayalım.