Margaret Atwood, ‘DelliAddem’ üçlemesinin ilk kitabı ‘Antilop ve Flurya’da dünyayı saran bir salgından söz eder. İnsanlığın sonunu getirsin diye tasarlanmış bir virüs aslında tüm canlıları acuzeleştiren sistemi ve uygarlığı çökertir...
Atwood’un doğa dostu bu distopyası dünya edebiyatında salgından söz eden tek edebi eser değil. Ama hem güçlü bir roman olması hem canlıların genetiğiyle oynama merakımıza dair sahici bir uyarıda bulunması hem de son otuz yılın en sert gerçeği olan küresel ekonomiye, dünyayı saran çok uluslu şirketlere dair söyledikleriyle sık sık anılmayı hak ediyor. Özellikle de şu günlerde…
Sanki küreselleşmenin sonunu Korona virüsü getirecekmiş gibi... Mesela ben her yıl olduğu gibi şu sıralar yine Londra Kitap Fuarı için İngiltere yolunda olacaktım. Gitmedim, çünkü fuar iptal oldu. Tıpkı Paris, Tahran, Bologna kitap fuarları gibi… Dünyanın her yerinden iş insanlarını bir araya toplayan fuarlar, virüsün yayılması ihtimali yüzünden iptal ediliyor. Kimse havalimanlarında, uçaklarda, fuar alanlarında enfekte olmuş birileriyle karşılaşma ihtimalini göze almak istemiyor. Çünkü ölümcül Korona, sınırını aştığı ülkeyi de hayatı da tehdit ediyor. Son birkaç hafta içinde tüm dünyada uluslararası şirket toplantılarından fuarlara ve bilimsel kongrelere kadar milyonlarca insanı ilgilendiren sayısız organizasyonun iptal edildiğini tahmin etmek güç değil. Oysa küreselleşmenin en önemli simgelerinden biri ‘serbest dolaşım’ ve sonsuz seyahatlerdi. Şimdi iş insanları, dünyanın orta sınıfları alışıldık seyahat çılgınlığına bir ara vermek zorunda kaldı.
Aslında her şey serbestçe dolaşacak deniyordu. Ama neticede emekten çok sermayeye, herkesin mallarından çok uluslararası dev şirketlerin sattığı hizmetlere yaradı küreselleşme. Artık kavram olarak dile getirilmesine bile gerek görülmüyor uzunca bir süredir, çünkü yaşadığımız hayatın ta kendisi oldu. Sınırlar kalkmadı, ulus devlet burnundan kıl aldırmadı, fakat aşikar ki insanlar daha çok seyahat eder oldu. Gezip görmek ya da ticaret yapmak ya da eğitim almak için… Her an havada 8 ile 20 bin arasında uçak bulunduğu söyleniyor… Şimdi bu uçakların önemlice bir kısmı yerde bekliyor. Turizm yıldızı Roma’nın sokakları bomboş. Çin’in devasa üretim tesisleri, işçi ve teknoloji kentleri hayalete dönmüş durumda. Pek çok uluslararası firmanın Çin’deki üretimini durdurduğu haber veriliyor. Dünya ekonomisinin en büyük ikinci ekonomisi Çin’in ne olacağı merakla bekleniyor.
Virüsün insansız ortamda da sanılandan uzun süre hayatta kalabildiği tespit edildi. Yani Çin’den ya da İtalya’dan gelecek her tür ‘mal’ da ölüm taşıyabilir. Bu nedenle küresel ekonominin temel direği olan küresel tedarik zincirlerinin de işlerinin sekteye uğraması bekleniyor. Yani Amazon’dan kitap getirtmeden önce iki kere düşüneceksiniz… Belki düşünmeye başladınız bile. Tabii daha önemlisi uluslararası firmaların Çin’de yedek parça üreten fabrikaları ya kapandı ya kapacak… Sanki küreselleşmenin kurduğu düzen bir anda paralize oldu, her şey durdu, insanlar tekrar kendi ulusal sınırları içine kapanmak üzereymiş gibi…
Ekonomistler 2008 yılından bu yana küresel krizin sürdüğü görüşünde. Dünya ekonomisinin yeni bir biçim almasıyla ancak nihayete erebilecek bu kriz bir yandan da içinde bulunduğumuz düzenin de sorgulanmasını sağlıyor. ‘Küreselleşme sonrası’ dönemin kavramlarını ve dinamiklerini Korona virüsünün tanımlayacağını söyleyenler bile var. Princeton profesörü Harold James, dünya tarihinden örnekler veriyor ve salgınların sadece gelip geçen trajediler olmadığını davranış ve inançları kalıcı olarak değiştirdiğini hatırlatıyor.
Yıllardır küreselleşme üstüne düşünen ve çalışan Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu söz konusu finansal krizin bir süredir işleri tersine çevirdiği ve bir “deglobalizasyon” sürecinin başladığını savunuyor. Yıldızoğlu’na göre Koronavirüs tam da bu bu gerileme üzerine geldiği için çarpıcı sonuçlar doğuruyor. Sanki zayıf düşen küreselleşmeye ölümcül darbeyi vuracak düşmanı kalmamıştı ve Koronovirüs beklenmedik sonun sebebi oldu… İşte tam da distopik bir roman gibi.
‘Deglobalizasyon’ yani küreselleşmenin tersine dönmesi, etkisini kaybetmesinden söz eden sadece Cumhuriyet gazetesi değil. Financial Times’dan The Guardian’a dünyanın bütün yayınlarında konula ilgili yorumlar okumak mümkün. Çünkü özellikle uluslararası finans dünyasında endişe hakim.
Dünya tüm zamanların en sıcak kışını yaşar, her yerde yangınlar, fırtınalar hüküm sürer, böcekler, kuşlar yok olur, buzlar erir, sular yükselirken bir şeylerin yanlış gittiğinden hiç birimizin kuşkusu yok. Bütün bu dertlerin tanrısal bir lanet olduğuna inananlar da vardır mutlaka. Ama bilim insanları uzun süredir içinde bulunduğumuz sosyal ekonomik düzenin bizi bu noktaya getirdiğini söyleyip duruyor. 2018 yılı Nobel Ekonomi Ödülü, küresel ısınmanın öncelikle ekonomik bir sorun olduğunu söyleyen William Nordhause’a boşuna verilmedi…
Yaşadığımız tüm felaketlerin birbiriyle fena halde alakası var. Antik efsanelerden, dinsel anlatılara ve günümüz edebiyatına kadar insanlığın kadim bilgisi bunun zaten farkında. Ve aşikar ki dünyayı ele geçiren diktatörlere, uluslararası şirketlere, dijital devlere rağmen insanlar biraz bilim biraz bilgelik sayesinde başlarına geleni fark etmek üzere…