Los Angeles Lakers, NBA tarihinin en çok parlayan camiasıdır. Kazandığı şampiyonluklardan tutun da Hollywood'un takımı olmasına kadar birçok hikayeyi ve özelliği barındıran bir camiadır. NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncularını saydığınızda birçoğunun Lakers forması giymiş olduğunu fark edersiniz. NBA tarihinin en büyük pivotları ise muhakkak Lakers forması giymiştir. Buradan kazanmadan ayrılan olmamıştır. Aralarından sadece biri buradan sürülmüştür parmağında bir yüzük olmadan: Dwight Howard. Oradan oraya postalandıktan sonra tıpkı tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yerin kürkçü dükkanı olması gibi, yeniden ikametgahını Los Angeles'a aldırdı.
Özellikle Amerikan medyasında ama genel olarak dünya basketbol medyasında bu işi “müthiş bir hikaye” olarak nitelendirmeye çalışıyorlar. “Yarım kalan işi tamamlamaya geldi” gibi boş, hamasi sözler ediyorlar. Meslektaşlarımı hayretler içerisinde okuyorum ve izliyorum. Konuya önce Dwight Howard'dan başlayalım ardından Lakers dosyasına atlarız.
Dwight Howard, 2004 yılında Orlando Magic tarafından draft edildi. Hatta Hidayet Türkoğlu ile beraber Howard, 2009 yılında Orlando takımını NBA Finali'ne taşıdılar. Kobe Bryant'lı Lakers'a şampiyonluğu elbette kaybettiler. Kaybetmeselerdi zaten hikaye muhtemelen farklı yöne doğru akacaktı. 2012 yazında Los Angeles Lakers ile anlaşan Howard, bir sezon Lakers forması giydikten sonra Houston'un yolunu tuttu ve Rockets ile anlaştı. Bu arada Lakers'taki 2012-2013 sezonu şu Kobe Bryant'ın aşil tendonunu kopardığı sezondur. Lakers camiası ve bütün şehir seferber olmuştu ve Howard'ın Lakers'ta kalması için adeta bir yalvarıyorlardı. Şehrin billboard'larını süsleyen “Please Stay” (Lütfen kal) yazan Dwight Howard afişleri asla gözümün önünden gitmez. Ama Howard gitti ve Lakers'a sırtını dönen belki de ilk süperyıldız oldu. Üç sezon Rockets forması giydi ve ardından bir turist gibi her sezon bir takım ve şehir değiştirdi. Sırasıyla Atlanta Hawks, Charlotte Hornets ve Washington Wizards.
Dwight Howard, bir zamanlar MVP adayları arasında yer alırken bugün oradan oraya gönderilen 'istenmeyen adam' profilinde. Kimileri onun oyunu yeterince ciddiye almadığını anlatır. Zamanında Kobe'yle yaşadığı problemler ortada. Bir oyuncu düşünün 15 yıldır NBA'de basketbol oynuyor ve sürekli sayı bulabileceği herhangi bir 'go to move''u yani 'favori hareketi' yok. Onun fiziğinde NBA tarihinde kaç tane oyuncu vardır? Hiç unutmuyorum 2014 veya 2015 yazıydı sanırım, Dwight Howard yaz aylarında pota altı hareketleri için efsane oyuncu Hakeem Olajuwon ile çalışmaya başlamıştı. Yahu NBA'de 10'uncu yılın ve sen yeni bu işe eğilmeye başlıyorsun! Bu gerçekten komik. Bakın size oyuncuların iş ahlakı veya işlerini ne kadar ciddiye alışlarıyla alakalı bir örnek anlatayım. Kobe Bryant, 2010 yılında beşinci şampiyonluğunu kazandıktan sonraki yaz Hakeem Olajuwon ile yaz antrenmanları yapıp post-up hareketleri eğitimi aldı. Yanlış anlaşılmasın Kobe Bryant beşinci şampiyonluğunu kazanmıştı. Yani kazandıktan sonra gidiyor ve ders alıyor, kazanmak için değil.
Yıllar evvel, 2014 yazında Hakeem Olajuwon ile İstanbul'da bir araya gelmiştim. Medyada çok bilinmez onun İstanbul'a gelişi çünkü ailesiyle sadece tatil yapmaya gelmişti. Hakeem o sırada Rockets'ın yardımcı koçlarından biriydi ve yanılmıyorsam Dwight ile yakından ilgilenmeye çalışıyordu. Laf lafı açtı ve konu bir şekilde Dwight Howard'a geldi. Yüzündeki ekşimeyi sezdim ve o zaman şöyle bir cümle kurmuştu: “Oyunu ve yeteneği, fiziğinin çok gerisinde. Gelişime mecburiyeti olan bir oyuncu.”
Howard, Lakers'tan ayrılırken Kareem Abdul-Jabbar'ın First Take programında yaptığı açıklamalar daha dün gibi kulağımda çınlıyor: “Dwight Howard'ın basketbol IQ'su onun çok dominant bir oyuncu olmasını mümkün kılamaz. Kariyeri boyunca iyi de oynasa 'iyi oyuncu' olmak ile 'büyük oyuncu' olmak arasındaki çizgide sıkışıp kalacaktır ama asla çizginin öbür tarafına geçmeyi başaramayacaktır. Çünkü potansiyelin bile bir raf ömrü vardır.”
Bu söz size çok tanıdık gelmiş olabilir. Benim yazılarımda ve programlarda çok sık kullandığım bir kavramdır: Potansiyelin bile bir raf ömrü olması.
Dönelim Lakers cephesine. Los Angeles Lakers, çöküş yıllarının ardından geçen LeBron James'i şehre getirerek yeniden yarışta olma hayallerine kapılmıştı. Evdeki hesap çarşıya uymadı ve LeBron kariyerinin ilk sakatlığını sezonun ortasında Lakers'ta yaşadı ve o günlerde Lakers bırakın yarışı, resmen haritada kayboldu. Bu yaz enteresan girişimler bekleniyordu yalan değil. Paul George veya Kawhi Leonard'ı Los Angeles'a getirmeyi planlıyorlardı. Geldiler esasında ama Lakers'a değil. Los Angeles'ın öteki takımına yani Clippers'a. Lakers geçen sezondan beri peşinde koştuğu Anthony Davis'i kadrosuna kattı ve birkaç takviye daha yapıldı. DeMarcus Cousins pota altında iyi bir güç olacaktı ama sakatlandı ve şimdi başka bir uzunu daha kadrosuna katıp rotasyonu büyütecekti. Bu kişi Dwight Howard'dı. Bu iş gündeme ilk düştüğünde yani bu işin olabileceğine dair haberler daha yeni yeni filizleniyorken bir anda tartışmaların ortasında yer aldı. Kimi yorumcular tarafından alay edildi. Haksız da sayılmazlardı. Neden?
Lakers yönetimi işi o kadar bilmiyor ki. Rob Pelinka'yı bilirsiniz, hakkında sayısız yazılar yazdım, ekranlardan defalarca eleştirdim. Kariyerinin zirvesindeyken Lakers'a katkı verememiş bir oyuncunun kariyerinin bitiş noktasında nasıl katkı sağlamasını bekliyorsunuz? Bir yedek oyuncu olarak rotasyonda kullanacaksanız bunu anlayabilirim ama eğer rotasyon oyuncusu olarak kullanılacaksa neden medyaya sükseli bir transfer yapılmış gibi bir algı pompalıyorsunuz?
LeBron James, Kobe Bryant veya Michael Jordan gibi sıradan oyuncuları bir yere sürükleyebilecek tipte bir oyuncu değildir. Çünkü Michael Jordan ve Kobe Bryant kendi işini kendi gören oyuncu figürleriydi. LeBron James ise daha fazla oyun lideri pozisyonunda IQ'su belirli bir oranın üstünde oyuncularla oynamayı yeğleyen bir oyuncu tipi. Pas verdiğinde pozisyonu bitirmesini bekleyecek oyuncular lazım etrafına. Keza en nihayetinde LeBron James de Lakers takımı da 'kazanmak' için yola çıkanlardır. Hamurunda veya yaradılışında hiç 'winner'lık olmayan oyuncuları oraya getirerek hem kadroyu dolduruyorsunuz hem de zor anlarda sorumluluk alabilecek oyunculardan yoksun kalıyorsunuz.
Bütün bunları bir kenara bırakalım. NBA'de şu anda tamamen ofansif, hücum üstüne oynanan bir oyun kültürü var. Çok yüksek skorlar bulamadığınızda yarışta kalmanız gerçekten mümkün değil. Dwight Howard'ın ofansif gücü nedir? Geçtim. Potansiyeli nedir? Maç başına kaç sayı katkı sağlayacaktır? Hücumda ne oynayabiliyor? Gerçekten akıllara zarar bir durum yaşanıyor Lakers'ta. Tabii bütün bunlar Lakers'ın Dwight Howard'a önemli bir rol biçmesi durumunda geçerli olacaktır. Dwight Howard ikna edilmişse, sadece yedekten gelen bir rotasyon oyuncusu olacaksa söylenecek bir şey yok.
En formda olduğu, ligin en iyi uzunu olduğu yıllarda Lakers gibi büyük bir camiada hiç katkı sağlayamamış bir oyuncunun şimdi nasıl katkı sağlaması bekliyor? Asıl soru bu. Ayrıca Howard'ın neden Lakers'tan ayrıldığını da biliyoruz. Kobe Bryant sadece işin bir bahanesiydi. Kobe Bryant, kariyerinin son virajındaydı. “Sen kal, bu senin takımın olacak” pazarlığı bile yapılmıştı Howard'la. Ama o neden ayrılmıştı? Gerçek olan şuydu; O bu kadar büyük bir camiada, büyük bir takımda, bu kadar büyük baskıyı kaldıramadı ve beklentinin birkaç tık altta olduğu bir şehre gitmeye karar verdi. Tilki döndü dolaştı ve yeniden kürkçü dükkanına döndü.