'Kürt bileziği' ve Mahmut Alınak

Mahmut Alınak Kürtlüğü bir toplumsallığın içinde inşa etmenin peşinde olmuştur. Kürtlüğün Kürtlüğü de aşan toplumsal ve siyasal çevresine olan ilgisi ve her iki alanı kendi gerçek sorunlarında birleştirme iddiası onun bitmek bilmez çağrılarının ana gündemi olarak kalmıştır. Av. Mahmut Alınak'ın ilk önemli özelliği “uslanmazlığı” ise bir diğer kurucu düşünce gündemi de “Kürtlük hakkı”nı toplumsal hak ve eşitlik vurgusu ile yeniden inşa etme çağrısındaki ısrarı olmalıdır.

Abone ol

Orhan Gazi Ertekin*

Kürt hak hareketinin her bakımdan kendine mahsus ismi Mahmut Alınak bir kez daha tutuklandı. Tutuklama kararı sonrasındaki kelepçeye vurulması görüntüleri Alınak'ın özgürlüğünden alıkonulması ile yetinilemediğini, fiziksel olarak daha simgesel bir 'derdest' edilmeye ihtiyaç duyulduğunu da gösteriyor. Kuşkusuz ki “uslanmamak”, onu en iyi tanımlayan sözcük olacaktır. Hatta bunu sadece devlete karşı değil bütün Kürt hareketlerine karşı da sergilemekte ısrar ederek “bağımsızlığı”nı bir siyasi kişilik yapısına dönüştürdüğü de bilinir. Tutuklanma ile yetinilmemesi, hemen arkasından kelepçe vurulması da bu 'uslanmaz' siyasi kişilik yapısının direnci karşısındaki tatminsizliğin bir işareti olsa gerektir.Tabii ki cezaevinde onuncu kez zapt edilmeye çalışılmasını başka şeye yormak da pek mümkün görünmemektedir.

Alınak, kendine mahsustur. Kendi serüvenini yaratan, kendi macerasını kuran bir avukat-politikacıdır. Onu bir başka kişiyle mukayese etmek bile eksik ve yanlış bir işe soyunmak demektir. Bu gerçeğe rağmen oldukça garip bir durumdur ki Mahmut Alınak'ın bütün özgünlüğü ve “istisna”lığı gerçekte “Kürtlerin istisna”lığını hikaye edecek boyutta oldukça olağan bir Türkiye hukuk tarihi dersini de taşımaktadır. Şimdi Mahmut Alınak üzerinden işte bunu; Türkiye’de hak, hukuk ve adalet meselesini anlamaya çalışacağız...

KÜRT HAK HAREKETİ VE MAHMUT ALINAK

Mahmut Alınak Kürtlüğü bir toplumsallığın içinde inşa etmenin peşinde olmuştur. Kürtlüğün Kürtlüğü de aşan toplumsal ve siyasal çevresine olan ilgisi ve her iki alanı kendi gerçek sorunlarında birleştirme iddiası onun bitmek bilmez çağrılarının ana gündemi olarak kalmıştır. Av. Mahmut Alınak'ın ilk önemli özelliği “uslanmazlığı” ise bir diğer kurucu düşünce gündemi de “Kürtlük hakkı”nı toplumsal hak ve eşitlik vurgusu ile yeniden inşa etme çağrısındaki ısrarı olmalıdır. Kürt hak hareketi içinde birkaç önemli arayış ve söylem hattından söz edilebilir. Bunlardan birincisi Kürtlüğü toplumsal olanda arama arayışıdır. Sol-sosyalist politik dil ve söylem bunun üzerine kurulmuştur. İkincisi Kürtlüğü evrensel olanda arama eğilimidir. İnsan hakları söylemi bu noktada öne geçer. Ve üçüncüsü ise Kürtlüğü “milli” olanda, başka deyişle “kendinde olan”da arama çabası olarak ifade edilebilir. Bu eğilimler giderek belirginleşerek Kürt hak hareketinin 1990’larla beraber üç önemli hukuki enstrüman ile hareket etmesini sağlamıştır. Bunlardan birincisi “evrensellik” arayışı üzerinden insan hakları söylemi ve kurumlarında cisimleşecek olan bir politik-hukuki enstrümana işaret eder. Bu yaklaşım Kürtlüğü başkaları ile bir hukuki ilişki içinde inşa etmek çabasını öne almaktadır. İkinci yol Kürtlüğü sadece kendisine referans vererek tanımlama ihtiyacının vurgulanmasından doğar. Hukuk, Kürtlerin başkası ile ilişkisinin değil kendi eyleminin bir sonucu olarak doğmuş oluyordu burada. Ve üçüncüsü ise Kürtlüğün bir toplumsal eşitlik ve hak sorgulaması içinde inşa edilmesine ilişkindir. Kürt hak hareketi içindeki bu yol ve enstrümanlar zaman zaman keskin politik karşıtlıklar haline gelebilmiştir. Fakat birbirini besledikleri örneklere de rastlanır. Tahir Elçi bunun en önemli örneği olarak gösterilebilir. Av. Alınak ise bu üçüncü akımın hâlâ devam eden en gayretli ve vazgeçmez temsilcilerinden birisidir. Bu tavrı onu bir yandan daha yerel ve somut ilişkiler içine iterken diğer yandan da Kürtleri de aşan ve Kürtlerle diğerleri arasındaki toplumsal bağları öne alan dikkat alanlarında uzun mesailer harcamasını sağlamıştır. Fakat her nasılsa orada da kendisine sol ve sosyalist bir destek alanı bulamamıştır. Bu durum onu her açıdan bir “istisnai aydın” konumuna taşımıştır.

ALINAK'IN YOLU 

Mahmut Alınak, herkesten bağımsız birisi olarak Kürt hak hareketi içindeki bir “aydın sorunu” olmuştur gerçekte. Genel eğilim ve akımları “samimiyet” içinden sorgular o. Uyumsuzdur ve kendine has dili ve söylemi nedeniyle duyma alanının dışında bırakılmıştır. Daha açık bir deyişle Kürt aydınlarının ana Kürt hareketlerinden bağımsızlık talebi bir sorun olarak görülmüştür. Bunu en derinden yaşayan isim Mahmut Alınak’tır denilebilir. Ana Kürt hareketlerinin “Kürt kamusu”nu bağımlı kılma güdüsü aydınlar arasındaki yaratıcı itirazları, farklı bir kamusal eylem ve düşünce geliştirme hevesini berhava etmiş ve Kürt aydınlarının bu sıkışmışlık içinde bireysel tarzların içinde kaybolması tehlikesi de doğurmuştur. Alınak’ın bunu 1990’lı yılların sonlarından itibaren yaşamaya başladığı söylenebilir. Özellikle Ulucanlar Cezaevi sürecinden sonra kendi sesini sadece kendisinin duyduğu “sağır” bir ortamın içine girmiştir. Yeni bir söylem ve tarz ile yürüttüğü diyalog arayışı ve aralıksız çağrıları her defasında talihsiz bir iç ses olarak kalmasıyla sonuçlandı. Ondan yükselen ve kendi sözünü bulamamış haykırışlar, “cebelleşmeler” ve çağrılar ardı ardına gelmekte fakat hiçbir karşılık bulamamaktaydı. Bu onun “bağımsızlık” tercihinin bir ürünü müydü? Politik gerçekliğin derin ve dayanıklı gelenekleri karşısındaki “yersiz” ve “usulsüz’ terennümleri miydi? Yoksa bir “sükut suikastine mi uğruyordu? Bunlara net cevaplar vermek şu aşamada oldukça zor görünüyor. Fakat şurası çok açıktır ki o hem devlet hem de ana Kürt hareketleri karşısında işlevselliği reddeden ve kendi serüvenini yaratan bir avukat-politikacıdır. Kürt hak hareketinin içinde de öncelikle bu özgünlüğü ile yer alacaktır.

'KÜRT BİLEZİĞİ'

Peki Ya Mahmut Alınak’ın bu özgünlüğündeki “olağanlık” için ne demeli? Asıl şu ikinci soru ile cevaplayabiliriz belki bu soruyu? Peki Mahmut Alınak'ın tutuklanması ve dahi kelepçesi nedir? Nedendir? Sorgu tutamağı incelendiğinde yazdığı kitap, kitabın gelirinin Mehmet Tunç’un yakınlarına verilmesi, husumetli aşiretler arasında arabuluculuk vb. gibi sebeplerle tutuklandığı anlaşılıyor ki önemli derslerden birisi budur. Türk anayasa mahkemesi standartları bakımından bile ifade özgürlüğü kapsamında kalan bu fiiller bir hak savunucusu olarak Mahmut Alınak’ı şüpheli sıfatına taşımıştır. İlk ders belki de buradadır: Kürt avukatlığı daimi bir sanıklık olarak yapılabilir ancak. Çünkü Kürt'ün ve Kürtçenin kendi varoluşu özel bir ısrarı ve meşakkatli bir “kafa tutmayı” da zorunlu kılar hukuk düzeni içinde. Kelepçeye gelince kelepçe gerçekte bir “Kürt bileziği”dir. 2009-2010'larda ardı ardına dizilmiş onlarca Kürt siyasetçinin ellerinde plastik kelepçelerle gazetelere nasıl teşhir edildiğini hatırlayalım. İşte o “bilezik” Türkiye hukuk düzeninin Kürtlerle “bağıtlanma” sembolüdür. İki şey vardır bu “bilezik”te: Birinci nokta “uslandırılamayan yaratık”ı içermesidir ki daimi bir “yola getirme” ameliyesini de beraberinde getirir. “Terbiye” edilmesi gereken bir “canlı”dır. ikinci nokta ise kelepçenin “zımmi” (zimmetlenmiş) olanı içermesidir. Bu nedenle aslında ortada bir “bağıt” yoktur. Bir yurttaşlık ilişkisinden de söz edilemez. Devlete zimmetlenmiş ve her eylemiyle özel bir kontrolün konusu olan bir varlık hali ile karşı karşıyayızdır.

Buradan bakıldığında bu hikayenin sadece Alınak’a özel olmadığını Türkiye hukuk düzeninin toplumsal ve siyasal tarihini barındırdığını da söylemek malumun ilanı olacaktır. Türkiye’nin hukuk düzeninin adil temellerde kurulması ve geliştirilmesi gibi bir derdimiz var ise işte asıl bu dip dalgayı görmemiz ve hesaplaşmamız gerekiyor... Mahmut Alınak’ın göstermeye çalıştığı şey de biraz buydu zaten...

*Demokrat Yargı Eşbaşkanı