16 Aralık Pazar günü Sakarya’nın Hendek ilçesi Yenimahalle Mahallesi Beştepeler Caddesi’ndeki kıraathanenin önünde Hikmet Usta isimli bir ırkçı, Kadir Sakçı ve oğlu Burhan Sakçı’nın önünü kesti. Kürtçe konuşan baba ve oğula “Kürt müsünüz, Suriyeli mi?” diye soran Hikmet Usta, “Evet, Kürdüz” yanıtı alması üzerine, “zaten sizi sevmiyorum” diyerek belindeki tabancayı çıkarıp ateş etti, babayı öldürdü, oğulu da ağır yaraladı.
Ortalama bir faşist bu haberi okuduğunda nasıl bir tepki vermiştir? Tahmin etmek zor değil.
Peki, ABD’nin Suriye’den çekileceğini ilan etmesine ortalama bir ulusalcı nasıl bir tepki vermiştir? Onu da tahmin etmek zor değil.
Peki, Sakarya’daki cinayete ve ABD’nin Suriye’den çekilmesine ortalama bir solcu nasıl bir tepki vermiştir? Tahmin etmek zor olmamalı aslında. İkisi de öfkelendirmiştir, kaygılandırmıştır. Korkutmuştur.
Cinayete verdiği tepki onu Kürt ya da ulusalcı çevrelerde revaçta olan ifadeyle, “Kürtçü” mü yapar? Peki, ABD’nin Suriye’den çekilmesine verdiği tepki onu “emperyalizm şakşakçısı” mı kılar?
Asıl kritik soru şu: Sakarya’daki cinayete öfkelenen, o cinayetin siyasal içeriğinden kaygılanan bir solcu ABD’nin Suriye’den çekilmesine sevinir mi?
ABD çekilince, bölgede emperyalist güç kalmayacak olsa, elbette. Peki vaziyet bu mu?
Bir başka kritik soru: Ortalama bir ulusalcı, Noam Chomsky’nin ABD’nin Suriye’de kalması gerektiğini söylemesini nasıl yorumlar? “O da Amerikan emperyalizminin uşağıymış” der mi? Demez mi?
Peki bir solcu nasıl yorumlar? ABD’nin dünyanın dört bir tarafındaki müdahalelerine hep karşı çıkmış olan Chomsky’nin niye böyle bir tutum aldığını kavrar herhalde.
Peki, ortalama bir ulusalcının ABD’nin Suriye’den çekilmesine sevinmesi antiemperyalist bir hissiyat mıdır? Bu hissiyat her ne ise, ortalama bir solcu aynı hissiyatta olabilir mi? Olabiliyorsa, ortalama bir faşistin Sakarya’daki cinayete verdiği tepkinin ne kadar uzağındadır?
“Olabiliyorsa” dedik, bu ancak bir varsayımdan ibaret. Bir solcu öyle bir hissiyatta olamaz. Olabiliyorsa, solcu değil demektir. Ulusalcıdır. Ulusalcılıkla faşistlik arasındaki mesafe de öyle çok uzak değildir.
'YANKEE GO HOME'
Girdiği her sulak alanı bataklığa çeviren, yüz yıldır bölgesel güçlerin sömürü sahasına dönüşen bölgede görmedikleri katliam kalmamış olan Kürtlerin çaresizliğini daima kullanan Amerika bir kez daha “kimin ne hali varsa görsün” diyerek, Trump’ın tabiriyle “eve dönüyor.” Ve nihayet bir kez daha hasmıyla hısımıyla, zalimiyle mazlumuyla bataklığımızda baş başa kalıyoruz.
Büyük çakal avından koparacağını koparıp giderken, beride iştahla bekleyen güçler geride ne kaldıysa ona üşüşmek için kuyruğa girdi bile.
Fakat ABD’nin gücüne güç katmak için kendi yarattığı Ortadoğu “batağından” çekilme kararını kahramanca bir mücadeleyle aldırmış gibi yapıp “yankee go home” sloganıyla karşılayan bazı sözüm ona antiemperyalistteki bayram sevinci insanı utandırıyor.
Şimdiye kadar cihatçılar, Türk, Arap, Fars milliyetçileri Suriye’deki emellerine çomak sokan, bayrağını çektiği yeri dokunulmaz kılan ABD’nin aradan çekilmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Kürtlere epeydir “hele büyük birader aradan bir çekilsin, size dünyanın kaç bucak olduğunu gösteririz ” diye tehditler savuran bu güçlere nihayet emperyalizmi ABD’ninkinden ibaret sayan, kendi devletlerinin bölgedeki emperyal heves ve çabalarının varlığını görmekten bile geri duran bazı “antiemperyalist” de dâhil oldu.
'YAS SÜRECİNİN İLK EVRESİ'
ABD’nin bölgeden çekilmesiyle birlikte coğrafyalarının bölgesel güçlerin yeni paylaşım sahası olmasından ve paylarına yine ölümün düşmesinden korkan Kürtlerin kaygısını bıyık altından sırıtıp “yas sürecinin ilk evresi” olarak ti’ye alanlar, yeni paylaşım heveslilerinin “antiemperyalist” veya “sol” kanadı olarak zuhur ettiklerinin, “sol adına” da bunun meşruiyet zeminini hazırladıklarının farkında mı?
Niyet bu olmasa bile, yaklaşımlarının açtığı kapı bu.
2014 sonbaharında IŞİD’in Kobanê’yi kuşatıp on binlerce sivili Türkiye sınır hattına kaçmaya zorladığı günlerde gelen ABD’nin hava desteğini Kürtlerin “emperyalizm uşaklığı” olarak yaftalayanlar şimdi de aynı konforlu pozisyonlarını muhafaza edip “Ee, biz size Amerikan emperyalizmiyle işbirliği yapmayın demiştik, şimdi ne haliniz varsa görün” diyor.
Tam da Trump’ın tavrı değil mi bu?
Sanki kendileri zamanında her türlü bedeli ödeyerek Kürtlerle dayanışmış, cihadist güçlerle cepheden savaşmış ama dayanıştıkları Kürtler onlara sırtını dönüp ABD’yle işbirliğini tercih etmiş gibi davranan bu insanlarda utanç duygusu yok mu?
Bu kesim, Türkçü-İslamcı iktidarın kalıcı olduğunu düşünerek mevcut çorak iklime uyum sağlamaya, ona soldan soldan yanlamaya çalışmıyorsa, iktidarın tezlerine kuvvet veren tutumlarıyla faşizmin söyleme mecburiyetini mi yerine getiriyorlar? Yoksa “sol performans” mı sergiliyorlar? Yahut Kürtlere bir önerileri mi var?
Ortada bir öneri yoksa, “ne haliniz varsa görün” sinizmi vardır ki, bu “genişlik” sola sığmaz.
Memlekette sol bitirildiği için kendilerine solcu diyebilen bu kesim açısından antiemperyalizm mazlumların muhafızlığı, dayanışmacılığı değil de gündelik bir performans işi mi?
Neden Kürtlerin ABD’yle işbirliğinin cihatçı saldırganların Kobanê’de binlerce Kürdü kılıçtan geçirmeye çalıştığı çaresizlik anında başladığı ve bölgedeki diğer güçlerin tehditleri yüzünden bugüne kadar devam ettiği gerçeği “analizlerinin” bir başlığı değil?
ABD emperyalizminin yerel ortağı olmaya hevesli devletlerinin “kadife eldivenli çelik yumruğunun” bölgede yaratabileceği büyük trajediye tepki göstermek yerine Kürtlerin “ABD gitmesin diye imza toplayacak kadar utanç verici tavırlarını” faş etmek tekin, Kürtlerin bu “utancına” kaynaklık eden tehditleri söylemek ise ne yazık ki bedel gerektiriyor.
KÜRTLERİN İKİLEMİ
İslamcı-Türkçü ideolojiyle harlanmış olan kinin sadece Suriye’de değil, Türkiye’deki Kürtleri de büyük bir tehditle karşı karşıya bıraktığını görmek için sadece sol ideolojiye sahip olmak değil “Kürt gibi hissetmek”, yani çeşitli insani meziyetler de taşımak gerekiyor. Oysa pek çok insani meziyet gibi bunun da bedelleri var.
Sakarya’daki cinayet boşuna sert bir işaret olarak okunmuyor.
ABD’nin Suriye’den çekilmesiyle birlikte daha bir harlanacak olan anti-Kürt söylem, bu tür saldırıları artıracağa benziyor. O yüzden sınıfı, ideolojisi, işi, memleketi, kademesi ne olursa olsun tüm Kürtler ciddi bir tehdit algılamasıyla karşı karşıya. Aksanlı Türkçe konuşan Kürtler takside, otobüste, markette, sokakta günde elli defa “Kürt müsün Suriyeli mi” sorusuyla karşı karşıya kalıyor. Sakarya’daki ırkçı saldırıyla birlikte her Kürt, karşılaşacağı benzer soruya “Kürt olduğumuzu mu Suriyeli olduğumuzu mu söylesek saldırıdan kurtuluruz” ikilemi içinde kalacak. Gündelik hayatında böylesi bir tehdit algılaması içinde olmayan herkesin (buna Kürt olduğu anlaşılmayacak kadar “düzgün” Türkçe konuşan Kürtler dahil) utanç duyması ve bir an için “Kürt gibi hissetmesi” gerekir ki, bu ikilemin arkasındaki dinamikleri tahlil edebilsin. Aynı yol Suriye Kürtlerinin vaziyetini anlamak için de gerekir.
Fakat Kürtlerin ABD ile bölgedeki güçler karşısında düştükleri ikilemle alay edip Kürtlerle dayanışan hepi-topu üç-beş hakiki sosyalisti bile bu tavırlarından vazgeçirmeye zorlamak, soldan istifa etmenin ötesinde, utandıran anlamlar içeriyor. Hakiki sosyalistlere ise bu utanç verici sinizmden utanmak ve hep beraber “evet, Kürdüz” demek kalıyor.