Kürt ’İsveç Kralı’: Her aileden bir yazılımcı çıkacak

Mehmet Can Seyhan, nam-ı diğer ‘İsveç Kralı’, yazılım mühendisliği okuduktan sonra bu alanda birçok insana yardım etti. Seyhan, "Elon Musk bizden daha zeki değil" diyor.

Abone ol

Ahmet Tirej Kaya

İSVEÇ - ‘İsveç Kralı’, Twitter’da gezerken önünüze düşmesi muhtemel hesaplardan birisi. Keyifli paylaşımların ve yazılım alanına dair içeriklerin ardında bir göç öyküsü yatıyor. Aynı zamanda bir başarı öyküsü…

Mehmet Can Seyhan, nam-ı diğer ‘İsveç Kralı’, 1990’lı yıllarda Ağrı’nın bir köyünde başlayan yaşamı boyunca akranları ve hemşerileri gibi çok farklı işlerde çalışmak zorunda kaldı. Bir taraftan da eğitimini sürdürdü. Abisinin önerisiyle yazılım mühendisliği okudu. Bu önerinin ardından hayatı tamamen değişti. Binlerce çocuk ve yetişkine verdiği eğitimlerle başka insanların hayatını da değiştirdi. Bu kişiler arasında ilkokul mezunundan lise mezununa, avukatından öğretmenine çok farklı kesimlerden insanlar yer alıyor. 

Mehmet Can Seyhan’ın yaşamı bireysel bir hikâyeyi anlattığı kadar, toplumsal bir sürecin gelişimine de ışık tutuyor.

Biraz kendinden bahseder misin? İsveç’e gelene kadarki yaşam öykünden…

1994 yılında Ağrı’nın bir köyünde doğdum. Beşinci sınıfa kadar orada okuduktan sonra 10 yaşındayken, 2004 yılında İstanbul’a taşındık. Ondan sonrası doğudan batıya göç eden ailelerin klasik yaşam hikayeleri gibi aslında. Genelde ilkokul bitirildikten sonra çalışmaya başlanıyordu. Benim de öyle oldu. İş hayatına girdim, çalışmaya başladım. İki yıl geçtikten sonra hem okuyup hem çalışmak istedim.

Hangi işleri yapıyordun?

Her işte çalıştım. Kadın ve erkek kuaförlüğü, restoran çalışanı, dönerci, tekstil sektörü gibi pek çok farklı alanda çalıştım. Akşam bu işlerde çalışırken, gün içinde de okula gidip geliyordum. Daha sonra üniversiteye başladım. O zaman da bu işlerden çok anketörlük yapıyordum. Tatillerde de yine restoranlarda çalışıyordum. Sonra üniversite sınavında Fırat Üniversitesi’nde Yazılım Mühendisliği bölümünü kazandım ve 2017 yılında mezun oldum. 

‘SINIFI BİLE ZAR ZOR GEÇTİM’

Neden bu bölümü tercih ettin peki? Bilgisayara olan ilgin nedeniyle mi, yoksa bu alanın geleceğini gördüğün için mi?

2013 yılında üniversite tercihi yapacakken inşaat-makine mühendisliği, öğretmenlik gibi klasik seçenekler vardı önümde. Ben de tercih listesi oluşturmaya çalışıyordum. Aldığım kararlar ya hayatımı çok olumsuz etkileyecekti ya da çok olumlu. Bizim ailede hiç üniversite mezunu yok. Sorabileceğim, yardım alabileceğim kimse yoktu. Her şeyi kendi başıma yapmak zorundaydım. Öğretmenlerin de beni yönlendirebileceği yine klasik bölümler olabilirdi. Abim yabancı dil biliyordu ve teknolojiye çok ilgiliydi. Bir gün bana hangi bölümü tercih edeceğimi sordu ve sonra yazılım mühendisliğinden bahsetti. Ben de onun önerisiyle ilk dört tercihime yazılım mühendisliğini yazdım. Tabi o sırada araştırmaya da başladım. 2012 yılında bu meslekle ilgili çok fazla bilgi yoktu. İlk yıl olayı anlamaya çalıştım. Hatta sınıfı bile zar zor geçtim. Ama sonraki yıllar yazılımı daha iyi öğrendikçe okul daha verimli geçti.

Elazığ’da okuduğun dönemi nasıl hatırlıyorsun? Politik atmosferden etkilendin mi?

Ben çok politik takılan bir insan değildim. Bir de batıdan gittiğim ve bu kültürü üzerimde taşıdığım için çok problem yaşamadım. Ama sorunlu ve problemli insanlar her yerde var. Fakat metropoller daha çeşitli ama küçük şehirler daha kapalı oluyor. Bu biraz can sıkıcı.

‘ÇALIŞTIM, DİL ÖĞRENDİM VE TEKNİK OLARAK KENDİMİ GELİŞTİRDİM’

Üniversiteyi bitirdikten sonra neler yaptın?

Dördüncü sınıftayken Ankara’da staj yaptım. Daha sonra İstanbul’a döndüm ve alanımla ilgili çalışmaya başladım. 2013-2015 arası Türkiye’de durum iyiydi. Ben aynı zamanda tarihle ilgilenen bir insanım. Gördüğüm kadarıyla, Türkiye’nin yakın ve daha eski tarihindeki benzer süreçlerde yaşananların küçük bir zümre dışında kimseye faydası olmamış. Ben de bunları bilerek 2015 yılından sonra ciddi bir şekilde İngilizceye yüklendim. Mesleğim, global bir meslek olduğu için hem Türkiye’de önüm açılır hem de yurtdışına gidersem dilim de olursa sıkıntı yaşamam diye düşündüm. 2019 yılına kadar hem çalıştım hem dil öğrendim hem de kendimi teknik olarak geliştirdim. Türkiye için çok iyi bir seviyeye gelmiştim ve neredeyse istediğim her yerde çalışabilecek bir durumdaydım. Bu sürede bana Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya gibi ülkelerden de ulaşmaya başlayanlar oldu. Ben de hangi ülke daha iyi diye araştırmaya başladım. Türkiye’de birey olarak benim durumum iyiye gitse de toplumsal, ekonomik ve siyasi olarak durum kötüye gidiyordu. Sonuçta birey de toplumun bir parçası ve yaşanan her şey kendisini etkiliyor. Bu sebeplerle 2019 yılında yurtdışına yerleşmek için ciddi bir karar verdim ve İsveç’e geldim.

‘ÇOĞU KEZ DÖNMEYİ DÜŞÜNDÜM’

Neden İsveç?

Açıkçası Almanya, sanayi ve teknoloji açısından daha önemli bir yer. Fakat İskandinavya’da diğer Avrupa ülkelerine göre rekabet daha yüksek. Rekabetin olduğu yerde ben de sınırlarımı daha fazla zorlayabileceğimi düşündüm. 2019 yılının nisan ayında da buraya yerleştim.

İsveç’e ilk geldiğin zamanlarda kendini nasıl hissettin?

Aslında insan ilk başlarda “Gezmeye gelsem çok güzel” diye düşünüyor. Fakat taşındığım için çok zordu. Ben çok yoksul bir aileden geldiğim için hayatım hep zorluklarla geçti. Ama hayatımın en zor dönemi buydu. Kimseyi tanımıyordum. İnsanlarla yeni yeni iletişim kuruyordum. Çoğu kez dönmeyi de düşündüm. Ama her şeye rağmen kalmaya karar verdim. Tabi 'ben gittim, işimi yaptım, döndüm' olarak bakamıyorsun ki. Hayatın birçok noktası var, her şey iş değil. Bir ev kiralamak bile o kadar sancılıydı ki. Tabii sonra alışıyorsun sisteme. Aynı zamanda bu zor süreç, eğer baş edebiliyorsan, seni ciddi anlamda geliştiriyor. Bugün daha güneydeki Avrupa ülkelerine gittiğimde kendimi daha özgüvenli hissediyorum. Bu süreçte hem dil hem de teknik anlamda kendimi çok iyi geliştirdiğimi düşünüyorum.  

Peki hayatını İngilizce mi sürdürüyorsun yoksa İsveççe de kullanıyor musun?

Geldiğimde çok akıcı olmasa da İngilizce konuşuyordum. Burada herkes İngilizce bildiği için sürekli İngilizce konuştum. İş hayatında da İngilizce kullanıyorum. Çok nadir ve zorunlu yerlerde İsveççe konuşuyorum. Buraya geldiğimde her ihtimale karşı İsveççe bilmek avantajlı olur diye düşündüm. Her ne kadar İngilizce iş görse de, ülkenin dili olan İsveççeyi öğrenmek bir artıdır. Önce bir süre kendim çalıştım. Sonra dil okuluna gittim ve İsveççemi bir seviyeye kadar getirdim.

‘EĞİTİM ALAN ÇOCUKLAR TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTELERİNİ SEÇTİ’

Peki şu anda tam olarak yaptığın iş nedir?

Benim uzmanlık alanım mobil uygulamaları yapmak. Aynı zamanda web uygulamalarını da yapabiliyorum. Türkiye’de yazılım mühendisi olarak çalışırken bir taraftan da bu alanda eğitimler vermeye başlamıştım. Genel olarak üniversite öğrencilerine eğitim veriyordum. Burada firmalar için yazılım üretmeye devam ederken, insanlar sosyal medya aracılığıyla çok yoğun bir şekilde eğitim vermem için bana ulaşmaya başladı. Ben de Fransa gibi başka ülkelerden de tecrübe biriktirdim. Bu alanda çocuklar için yazılımla ilgili herhangi bir eğitim imkânı olmadığını fark ettim ve ilk böyle başlayabileceğimi düşündüm. Yüzlerce kişi gelmeye başladı. Daha sonra yetişkinler için de eğitimlere başladım. Burada önemli olan, eğitimi bitiren insanların iş bulması veya hobi için katılıyorsa yazılımı öğrenmiş olmasıydı. Çocuklar teknoloji üniversitelerini seçtiler, bu alanda çok iyi noktalara geldiler. Yetişkinler de yeni bir meslekle hayatlarına devam etmeye başladılar. Sosyal medyayı da çok iyi kullandığım için bu çalışmaları yaygınlaştırabildim.

‘PROFİLİME BİLEREK KÜRTÇEYİ YAZDIM'

Peki neden hesap adın ‘İsveç Kralı’?

Artık Türkiye’de değilim, İsveç’teyim. Bu ülkenin bir parçası olacağım. Beni bu toplumla özdeşleştirebilecek ne olabilir diye düşünmeye başladım. İsveççe ya da İngilizce isim bulursam o zaman bu dillerde tweet atmam gerekecekti. Ama o zaman esas hitap ettiğim kitle beni anlamazdı. Her ne kadar başka bir coğrafyaya gitsen de, geldiğin yerlerden tam olarak kopman mümkün değil. LinkedIn hesabımı İngilizce kullanıyordum ama Twitter’da Türkçe bilen kitleye hitap edecek ve beni İsveç’le özdeşleştirecek bir isim düşündüm. ‘İsveç köftesi’ gibi çok şeyi düşündüm ve insanların aklında daha kalıcı yer edinebilecek ‘İsveç Kralı’nda karar kıldım.

Twitter profilinde “Yazılım Mühendisi, Eğitmen, Girişimci/İngilizce, Türkçe, Kürtçe, İsveççe” yazılı. Bu tür yaygın bir sektörü ilgilendiren hesaplarda Kürt kimliğinin ifade edilmesine çok alışık değiliz. İnsanların tepkisi nasıl oluyor bu duruma karşı?

Profilime bilerek Kürtçeyi yazdım. Ben Kürdüm. Anadilim Kürtçe ve bu dili konuşuyorum. Ben neysem, kendimi nasıl hissediyorsam onu belirtmek istedim profilde. İdeolojik, siyasi ve dini bir kimlik de ortaya koymaya çalışmıyorum. Normal bir insanım ama kendime ait, özüme dair değerler de var. Herhangi bir ideoloji savunucusu olmamakla beraber, bu değerlerimin de kabul edilmesi gerektiğini, normal olduğunu göstermek için böyle bir tavır alıyorum.

Biraz eğitimlerden bahseder misin?

İsveç’te kısa bir ara dönemin ardından eğitimlere tekrar başladık. Tek değilim, çalışma arkadaşlarım var. Ekip olarak piyasada çalışmış ve sektörü bilen insanlarız. Değişimleri de eğitimlere dahil ederek çalışmalarımıza devam ediyoruz. Türkiye ve Kanada’da birkaç üniversiteyle de anlaşmalar yaptık. Sertifikalarımız üniversite onaylı ve hatta Türkiye’de resmi sistemlerde görünüyor.

Eğitim süreçlerinde sertifika vermenin yanında, piyasadaki duruma göre proje tabanlı bir eğitim yaptığımız için bunu bitiren insanlar da geniş bir alanda tecrübe sahibi olarak iş hayatlarına başlıyor. Piyasada bir ihtiyaç vardı, ben de buna ön ayak olmak istedim. Ama çok zor bir süreçti. Başarı, vaat edilenin alınmasıdır. İnsanlara bu işi öğretmeyi ve işe girmesine yardımcı olmayı hedefledik. Ya da biz olmasak da aldığı eğitimle ciddi bir seviyeye geldiği için kendisi de iş bulabilirdi. Ve günün sonunda her şey ortaya çıktı, binlerce kişi mezun ettik, artık tanınıyorduk.

‘EĞİTİM ALANLARIN ÜÇTE BİRİ ÜNİVERSİTE MEZUNU DEĞİL’

Şu ana kadar kaç insana eğitim verdin?

2017-18 gibi başladım ve bir yıl mola vermiştim. Bu süre içerisinde binlerce kişiye eğitim verdim. Şöyle de iddialı bir cümle söylüyorum: Benden eğitim alan kimse işsiz kalmadı. Dediğim gibi, baştan itibaren işe girme sürecine kadar yardımcı oluyoruz. Çok az bir kısmı hobi için ya da part-time çalışmak için öğreniyor. Ama eğitim alıp, eğitimi bitirenlerin neredeyse tamamı çalışıyor.

Eğitimlere katılan ve yazılım öğrenen insanlar kimler?

Bu alanda çalışanların üçte biri üniversite mezunu değil. Çok bilinen bir yanlış da, bu meslek için iyi bir matematik gerektiği. Dört işlem bilmek yeterli. Yazılım okuyanlar da var elbette. Ben kendim yazılım mühendisliği mezunuyum. Ama avukat, doktor, mühendis, lise mezunu veya yazılımcısı da geliyor öğrenmeye. Çünkü bu ‘okula gidip öğreneyim’ denilecek bir şey değil. Piyasada çalışmış ve burayı bilen, seni oraya hazırlayan insanların yardım etmesi gerekiyor.

Herkes yazılım öğrenebilir mi?

Altı ay boyunca günde en az iki saat zaman ayıran herkes öğrenebilir. Biz sabırsız bir toplumuz ama altı ay sabretmek gerekiyor.

Matematik tamam, ya İngilizce yazılımın neresinde?

Türkiye’de yaşıyorsan şart değil ama yabancı ülkeler için şart. Öte taraftan, yazılım öğreniyorken ya da çalışıyorken İngilizce biliyorsan bu çok büyük bir avantaj. İngilizce bilenler, bilmeyenlere göre iki kat daha fazla kazanabiliyor ya da önü daha fazla açılıyor. İngilizce bilince de bütün hataların, sorunların çözümüyle ilgili İngilizce metinlere bakabilme şansın oluyor. Tabii insanlar İngilizce bilsin ama yazılımı kendi anadillerinde öğrensin. İngilizce bilen birisinin yazılımı kendi anadilinde öğrenmesi daha etkili olur. Çünkü insan kendi anadilinde her konuyu daha iyi anlayabilir.  

Yazılıma yönelik bu ilgiyi nasıl açıklıyorsun?

Artık teknoloji hayatımızın yer yerinde var. Teknoloji yaygınlaşırken başka meslekleri bitiriyor. Diyelim ki tırcılık bitecek, otomatik tırlar çıkacak. Bunu sağlayan şey ne? Yazılım sistemi. O zaman bu yazılımın yapılması, entegre edilmesi, kontrol edilmesi gerekecek. Bu sefer bunlara ihtiyaç duyulacak. Bir taraftan bazı meslekler ölürken, diğer taraftan başka ihtiyaçlar doğuyor. Yazılımcı lazım ama yeteri kadar insan yok. Eğitim alanında da böyle ciddi bir ihtiyaç var. Çok yazılımcı olunca işin biteceği söyleniyor. Ama ihtiyaç bitmiyor ki. Çok daha devasa bir alan oldu bu. 20 yıl sonra daha da büyüyecek. Her insanın bir öğretmeni olması gerektiği gibi, her aileden bir yazılımcı çıkacak. O zaman istihdam dengelenebilir.

Gelecek için planların neler?

Kendi start-app yazılımlarımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarla hep şöyle diyoruz: Bir Elon Musk bizden daha zeki değil. Fakat şartları veya daha erken davranması onu bu konuma getirdi. O, 'X' alanında erken davranarak bir şey yapmışsa biz de 'Y' alanında erken davranıp başka bir şey yapabiliriz. Biraz cesaret biraz bilgi varsa başarabiliriz. Global anlamda etkili olacak yazılım sistemleri yapmayı hedefliyoruz. Denemelerimiz sürüyor.