Bir şeyi, bir sorunu çözmek karışık, güç veya gizli tarafları olan bir meseleyi açıklığa kavuşturmak, halletmek işi ve tarzı; bilinmeyen meçhul veya karışık bir şeyin halledilmesi, açıklığa kavuşturulması ile varılan sonuç anlamlarında. Çözüm denilince eni sonu bir problemi çözmeyi, aranan netîceyi bulmak için yapılan işlemi ve bu işlem netîcesinde çıkan sonucu tahayyül ediyoruz.
Maksat bağcıyla hırlaşmadan üzümün tadına bakmaksa çözümden, olası bir Çözüm Süreci’nden kastın “birlik ve bütünlüğünü kaybetmek, kopmak, parçalanmak” anlamında çözülmek ya da “bütünün içinde darmadağın olmak, erimek, yok olmak/edilmek” anlamında çözünmek değil, “bir meseleyi halletmek” anlamında çözmekten geçtiğini kabul etmek zorundayız. Kürt Meselesi’ne çözüm üretmenin, her şeyden önce bir bakış açısı sorunu olduğunu kabul etmemiz gerekiyor: Varın gelin Çözüm Süreci denilen muammaya ayrılmayı, dağılmayı parçalamayı da yok saymayı, inkarı, asimilasyonu da bir kenara koyacak Kürt Meselesi’ni geniş anlamıyla toplumsal alandan tarihsel alana taşıyacak gri bölge olarak tanımlayalım. Bu yazı, bir gazete yazısının sınırlılıkları içinde, bu alanı tanımlamayı amaçlıyor. Derdimin Kürt Meselesi’ne çözüm üretmek değil, çözüm üretmek için konuya nasıl yaklaşmak gerektiği ile alâkalı olduğunu da vurgulamak isterim.
KÜRT MESELESİ: BİR DEMOKRASİ MESELESİ
Bırakın, boşverin Kürt Meselesi’ni; unutun gitsin: Toplumu oluşturan tüm heterojenliklerin, toplumu oluşturan farklı sınıfların, kesimlerin, grupların; gençlerin, kadınların, işçilerin, işsizlerin, orta sınıfın; sosyalistlerin, liberallerin, milliyetçilerin, muhafazakârların, cumhuriyetçilerin… konuşmadıkları, örgütlenmedikleri, daha da doğrusu konuşmaya, düşünmeye korktukları; konuşmalarının ve örgütlenmelerinin olası bedellerini hesap etmekte bile zorlandıkları bir ülkede bir sorunu çözmekten bahsetmek ne kadar mantıklı?
Bırakın, boşverin Kürt Meselesi’ni; unutun gitsin: Çünkü düşünce özgürlüğü yoksa, örgütlenme özgürlüğü yoksa, bu özgürlükleri garanti altına alacak bir hukukî iklim yoksa, özetle demokrasi yoksa bir sorunu çözmek için yola revan olduklarını söyleyen kâğıttan kahramanlar ya yalan söylüyorlardır ya da bizi kandırıyorlardır. Üçüncü bir yol asla, kat’a yok. Kürt Meselesi’nin çözüm yeri ne Bahçeli’nin ne de Öcalan’ın konuşacakları “Grup Toplantı Salonları”dır; aksine bizzat toplumsal kurumların kendisidir. Kürt Meselesi’nin basitçe bir “siyasal şiddet” sorunu değil, toplumsal bir sorun olduğunda hemfikirsek çözümün de toplumsal (yapı/kurumlar ve toplumu oluşturan kesimlerde ve bireylerde) olduğu konusunda da hemfikir olmamız gerekiyor.
Kürt Meselesi, ne Kandil’den, ne İmralı Adası’ndan ne de Edirne’den çözülebilir; elbette ne de grup toplantılarında konuşan/konuşacak kağıttan kahramanlarla. İlla bir adres bir de özne mi arıyoruz. Adres Anadolu, özne bu coğrafyada yaşayan insanlar, halk, bu toplumdur. Bu coğrafyada yaşayan halka güvenmiyorsanız bırakın, boşverin Kürt Meselesi’ni; unutun gitsin.
FARKLILIK VE ÖTEKİ
Kürt Meselesi’ni çözecek öznenin bu toplum, bu halk olduğu konusunda hemfikir miyiz; öyleyse devam edelim: Halkın özne olduğunun kabulü halkın heterojen olduğunu; halkın heterojen olduğunu kabul de farklılıkların meşru olduğu önkabulünü gerektirir. Farklılıkların ötekileştirildiği, düşmanlaştırıldığı bir iklimde halkın özneliğinden bahsetmemiz mümkün olmaz. Çoğulluğun çoğunluğa kurban edildiği bir toplumsal zeminde sadece halk adına konuştuğunu zanneden çakma diktatörlerin sesi çıkar; onların borusu öter.
Halk özne olacaksa sırtını çoğulluğun meşruiyetine dayayarak özne olacaktır. Çoğulluk meşru değilse, çoğunluk buyuracaktır. Ya çoğulluğun zenginliğine dayanacağız ya da çoğunluğun adına konuşanların densizliğine katlanacağız. Üçüncü bir yol yine yok.
YA HUKUK YOKSA?
Sevgili Z Kuşağı için bir açıklama: Hukuk toplumun işletim sistemidir. Toplumsal kurumlarsa bu işletim sistemi içinde, bu işletim sistemi ile çalışırlar; bireyler hem toplumsal kurumları şekillendirirler hem de onlar tarafından şekillenirler. Her bir toplumsal kurum da havada tek başına asılı durmaz; diğer toplumsal kurumlarla karşılıklı ilişkileri bağlamında şekillenir, bu ilişkiler ağı içinde tanımlanır. İşte hukuk, tam da bu noktada, bireyler-toplumsal kurumlar arasındaki çift yönlü ve girift ilişkinin işletim sistemi gibi çalışır. Sözün özü, çoğullukları garanti altına alan bir hukuk yoksa farklılıkların meşruiyetinden konuşmak anlamsızdır. Farklılıkların meşru olmadığı yerde halkın özneliği içi boş bir temenniden, bir fantaziden fazlası değildir. Halkın özne olmadığı yerde de bir toplumsal sorun çözülemez.
ÇÖZÜM SÜRECİ: NE, NE İÇİN?
Kürt Meselesi’ni çözmek demek ne demek? “çöz”mekten kasıt ne? Tanzimat sonrası adım adım zuhur eden; Cumhuriyet döneminde kronikleşip, Ağustos 1984’ten sonra kangrenleşen bu sorunu, sahi neden çözmek istiyoruz? Şaka değil, öncelikle, bugün Kürt Meselesi’nin solcunun solculuğunun, milliyetçinin milliyetçiliğinin, muhafazakârın muhafakârlığının koordinatlarını belirlemede bir kerteriz olduğunu hatırlatmak isterim: Hadi izninizle az biraz abartayım: Türkiye’nin politik denizinde, Kürt Meselesi’ne göre konumlanılan mevziiye ve onunla bırakılan mesafeye göre solcu, sağcı vb… olunur: Söz temsili Kürt Meselesi MHP’nin milliyetçiliğinin pusulası değilse nedir? MHP’nin açık politik denizlerde yönünü Kürt Meselesi’ne göre belirleyip, politik seyrüseferini Kürt Meselesi’ne göre tanzim ettiğini söylemek ne kadar yanlış? Peki ya bizim mahallede de durumun MHP’ninkinden çok farklı olmadığını söylemek? Bir kerteriz olarak Kürt Meselesi’nin -elbette tek başına değil ama- farklı politik duruşların birbirleriyle ilişkilerini, onların birbirlerine göre mesafelerini, iç içe geçişlerini belirlemesi de cabası.
Velhasıl, Kürt Meselesi’ni çözmenin Kürtlerin meselesini çözmekten çok daha fazlasını çözmek olduğunu görmek zorundayız. Kürt Meselesi’ni çözmenin -yani benim anladığım anlamıyla bu sorunu toplumsal alandan/olandan aşırıp tarihsel alana/olana havale etmenin- Türkiye’deki toplumsal mevzilenişleri de baştan aşağı şekillendireceğini söylemek yanlış olmayacaktır: Hiç kuşku yok ki Kürt Meselesi’ni çözmek demek yepyeni bir Türkiye solu, yepyeni bir sağ, yepyeni bir muhafazakârlık anlayışı, yepyeni bir Atatürkçülük, bir liberalizm ve hiç ama hiç tartışmaya gerek yok ki yepyeni bir Kürt siyasî hareketi demektir. Politik olarak nerede konumlanırsak konumlanalım; kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım Kürt Meselesi’ni çözmenin aslında bizzat bizi de şekillendireceğini, dönüştüreceğini a priori kabul etmek zorundayız. Hoş kabul etmesek ne ki; “a priori” kelimesini bu seferlik “ister seve seve...” diye tercüme ediniz. Ne diyordum; Kürt Meselesi’ni çözmek a priori bizi de dönüştürecektir.
Kürt Meselesi’nin Türkiye’nin politik mahallelerinin siyasî duruşlarını ve dillerini belirlediği, bu mahallelerin birbirleriyle kurdukları ilişkileri şekillendirdiği, bu mahallelerin kendilerini tanımlarken de işlevsel olduğu konusunda hemfikir miyiz? Durun lütfen, daha bitmedi; Kürt Meselesi’ni “çözme”yi konuşacaksak “ne için” başlığı altında neşterlememiz gereken bir husus daha var.
Çözüm için halkın özne olduğunu; halkın özne olabilmesi için toplumun heterojen olduğunu; heterojenliği özümseyebilmek için farklılıkların meşru kabul edilmesi gerektiğini, farkılıkların meşruluğu için hukuka ve demokrasiye ihtiyacımız olduğunu, Kürt Meselesi’nin Kürtler’in meselesi olduğu kadar, kendi mahallemizi, kendi politik kimliklerimizi, politik duruşlarımızı şekillendirecek bir sorun olduğunu kabul etmeyenlerin, Kürt Meselesi’ni -Çözüm Süreci’ni- şartlara, koşullara, kişilere, partilere indirgeyenlerin, aynı zamanda, Kürt Meselesi’ni bir toplumsal barış ve huzur meselesi olarak değil, kendi politik stratejilerinin bir hamlesi olarak ele aldıklarını da görmek zorundayız.
Kürt Meselesi, tıkanan politik yapıyı açmanın lavmanı, yeniden cumhurbaşkanı seçilmenin anahtarı, Kürt seçmene şirinlik yapmanın, daha fazla oy almanın manivelası olarak gündeme geldikçe kronikleşti. Kürt Meselesi ile başka sorunları çözmeye kalkmak Kürt Meselesi’ni çözmek istememenin, toplumsal barışı önemsememenin, toplumsal huzuru görmezden gelmenin bir başka ifadesidir.
Ya Kürt sorunu çözülecek ve toplumsal barış tesis edilecek ya da Kürtlerin çözülmesini, ayrılmasını veya Kürtlerin sistem içinde çözünmesi, erimesi, bastırılmasını sanki bunlar bir çözümmüş gibi seyretmeyi kabulleneceğiz. Kürt Meselesi’ni çözmek, Kürdü, Türkü, kadını erkeği, zengini, fakiri, yaşlısı genci, Ege’lisi Güneydoğu’lusu, sağcısı solcusuyla yani tüm heterojenlikleriyle bir toplum olup olmadığımız, bir halk olup olmadığımız, bir özne, bir yurttaş, bir özgür-birey olup olmadığımızın turnusoludur.
Keyifli günler…