İktidarın referandum sürecinde propaganda argümanları bir hayli
sınırlı. Toplumu “evet”e ikna etmek için geçmiş icraatlarını,
bölünmüş yol ve köprüleri, yüksek binaları, dünya birincisi
uzunluğundaki tünelleri gösteren hükümet bu söylemle çok yol
alamayacağını kısa süre içinde görecek. Özellikle kararsız kesimler
iktidarın bu söylemine “Başkanlık sistemi olmadan da bunca icraat
yapabildiyseniz, niye başkanlığa geçmek istiyorsunuz” sorusuyla
yanıt veriyor olmalı. Dolayısıyla hükümetin icraatçılık söyleminin
ömrü kısa. O yüzden de Nisan ayına yaklaşıldıkça daha keskin bir
“kampanya” sürecine girilmesi şaşırtıcı olmaz.
Referandumdan “evet” oyu çıkması yeni iktidar paylaşımına
hazırlandığı anlaşılan İslamcı-milliyetçi koalisyon açısından
hayati önem taşıyor. O yüzden de iç savaş tehditlerinden (https://www.evrensel.net/haber/308785/referandumda-hayir-cikarsa-ic-savas-cikar)
tutun da doludizgin bir anti-Kürt söylem ve eyleme kadar pek çok
taktik tekrar tedavüle sokulmaya başlandı bile. Şu açık ki,
referandum sonucunu tarafların söylemlerinden ziyade yaşatılması
muhtemel olayların seyri belirleyecek.
Üstelik “evet” koalisyonu henüz “araziye” inmiş değil.
Önümüzdeki günlerde 1 Kasım’dan beri büyük ölçüde köşeye
sıkıştırılmış ve siyaset yapma kabiliyeti elinden alınmış olan
kesimlerin referandum dolayısıyla elde ettiği kısmi siyaset alanı,
iktidar koalisyonunun radikal birtakım çıkışlarıyla, belki de
toplumda yeni bir “kapanmaya” yol açacak provokasyonlarla tekrar
kilit altına alınmak istenebilir.
CHP’NİN KADERİ HDP’NİN AKIBETİNE BAĞLI
Aslında gerçekler o kadar ortada ki, insan bazen anlatmaya
utanıyor. “Kürde vurup Türkü razı etmek” ezberlenmiş bir yöntem
haline geldi. AKP, CHP’yi “HDP’yle işbirliği” iddiaları üzerinden
vurmaya çalışırken Kürt karşıtlığını derinleştiriyor. Fakat
anti-Kürt siyaseti AKP’den kopyalayan bazı CHP’iler de AKP ile
HDP’nin işbirliği içinde olduğu iddiasını dillendiriyor. Tüm bu
karalama kampanyası içinde HDP ise yoğunlaştırılmış bir baskıyla
baş etmeye, bu ortamda siyaset üretmeye çalışıyor.
Bazı CHP’liler HDP karşıtı söylemi (AKP’yle işbirliği iddiaları)
artırdıkça AKP’nin kendisine karşı yürüttüğü propagandayı
yarabileceğini zannediyor. Oysa CHP’nin kaderi HDP’nin akıbetine
bağlı. HDP siyaset yapamaz noktaya getirilirse sıra CHP’ye gelecek.
CHP içindeki bu cenah HDP karşıtlığını körükleyerek partilerini
milliyetçi kitlelerin nazarında “temize” çıkaracağını zannederken
hem HDP ve Kürt karşıtlığını derinleştiriyor hem de partilerini
yalnızlaştırıyor. AKP de tam olarak bunu arzuluyor.
CHP’NİN YAPABİLECEKLERİ
Bir süredir “patlama-çatlama” yaşanmaması, demokratik siyaset
yürütenlerin “hayır” kampanyasını OHAL koşullarında kısmen de olsa
mümkün kılıyor. Ama son iki yıldır yaşananlara bakıldığında kimse
bir sonraki günün sarsıntılı geçmeyeceğinin güvencesini veremiyor.
Tam da bu yüzden “hayır” kampanyası yürüten CHP’nin aynı zamanda
şiddetsizlik, çatışmasızlık ve barış çağrılarını yüksek sesle ve
sistematik olarak dillendirmesi, olası bir “sarsıntıyı”
engelleyemese bile deşifre edebilir. Bu da hem siyaset yapma
sahasını açık tutmaya yarayabilir hem de –varsa CHP’nin böyle bir
derdi– anti-Kürtlük üzerinden oluşan yeni iktidar koalisyonunu
dizginleyebilir.
Referandumun sonucu ne olursa olsun Türkiye Nisan ayından sonra
çok daha derinleşmiş bir Kürt sorunuyla karşı karşıya kalacak.
Anti-Kürtlük üzerinden oluşmuş İslamcı-milliyetçi iktidar
koalisyonunun referandumdan başarılı çıkması halinde Nisan’dan
sonra Kürt sorununu yeni ve belki de çok daha derin bir savaş
dalgasıyla “kapatmaya” girişmesi şaşırtıcı olmaz. Referandumdan
“evet” çıkarsa, bu süreçte iktidara destek vermiş olan milliyetçi
güçler AKP’yi sadece keskin bir anti-Kürt politikaya değil aynı
zamanda CHP’yi de tasfiyeye, tabanını daha fazla baskılamaya
“teşvik” edebilir. Fakat referandumdan “hayır” çıkarsa, AKP,
milliyetçi-militarist güçlerin daveti olmadan yeni bir savaş
dalgası başlatmaya girişme ihtiyacı duyabilir.
'EVET' ÇIKARSA AKP İMKÂNSIZI BAŞARMAK
ZORUNDA
Anayasa referandumu, sadece AKP açısından değil, ona iktidardan
pay alma karşılığında omuz veren milliyetçi-militarist bazı güçler
açısından da hayat-memat meselesi. İktidar kazanamazsa onlar da
paydan nasiplenemeyecekler.
Fakat hedefledikleri gibi başkanlık sistemine “evet” kararı
çıksa bile iktidardan kimin ne kadar pay alacağının hesabına
girişilmesi gerekecek. Bu hesaplaşma sanıldığı kadar kolay
olmayabilir. İktidar paylaşım sürecinin kendisi koalisyon içinde
çatlaklara, ihtilaflara ve hatta tasfiyelere sebep olabilir. Bu
tasfiyelerden AKP içinde “sıkı reisçi” olmayanlar da nasibini
alacağa benziyor.
AKP içindeki muhtemel tasfiyelerin boyutu, merkez sağda yeni bir
güç odağı oluşturacak kadar kapsamlı olacak mı, şimdilik meçhul.
Keza referandumdan “evet” çıkması için canhıraş bir çabaya girişen
AKP dışı irili (MHP) ufaklı güçlerin de yeni iktidardan ne kadar
pay isteyeceği, istediğini elde edemeyenlerin nasıl bir pozisyon
alacağı ayrı birer başlık olarak iktidarın önüne gelecek. İktidar
paylaşım süreçlerinin yeni ihtilaf ve çatışmaları beraberinde
getirmesi istisna değil bermutattır.
Dolayısıyla referandumdan “evet” çıksa da AKP’nin Nisan sonrası
yolu bir hayli engebeli olacak. Bir taraftan yanına aldığı
milliyetçi-militarist güçlerin gönlünü hoş etmek, bir yandan Kürt
sorunuyla uğraşmak bir yandan da mevcut olağanüstü hal rejimini
daimi kılmak zorunda. Tabii AKP’nin aynı esnada Suriye’deki
gidişatı da kendi lehine çevirmesi, yani Kürtlerin uluslararası
güçlerle ilişkisini bitirebilmesi lazım. Yani “evet” çıksa bile
AKP’nin çok sayıda imkânsızı başarması gerekecek.
HAYIR’DAN SAVAŞ MI ÇIKAR BARIŞ MI?
Türkiye’nin Kürt meselesini tekrar müzakere yöntemleriyle
çözmesinin tek yolu, referandumdan “hayır” çıkmasına bağlı, ki bu
durumda bile yeni bir çözüm sürecinin başlaması en azından orta
vadede çok zayıf bir ihtimal. Çünkü referandumdan muzaffer
çıkamamış bir AKP, tıpkı 7 Haziran sonrası olduğu gibi yeni bir
çatışma politikasıyla gücüne güç katmaya yeltenebilir. Fakat bu
ihtimal, AKP’nin karşısında güçlü bir barış bloğunun kurulamamış
olmasına bağlı. CHP’nin başını çekeceği güçlü bir barış kampanyası,
referandumdan “hayır” çıkması ihtimalini artırabileceği gibi
referandum sonrası muhtemel bir çatışma riskini de azaltabilir.
Böylece iktidardan pay ve anti-Kürt politika karşılığında AKP’ye
yanaşmış gruplarla AKP arasında ihtilafların çıkması ve bu
İslâmcı-milliyetçi koalisyonun çatlaması söz konusu olabilir. Fakat
mevcut siyaset diliyle yürütülecek bir “hayır” kampanyası başarılı
çıksa bile bu, Türkiye’yi sıcak bir yazdan, 7 Haziran sonrası
çatışma “düzeninden” kurtarmayacağa benziyor.