Kürtaj: Sadece kadınların yakalandığı bir hastalık
Altın Portakal’daki gösteriminde gerçekçi düşük/kürtaj sahnelerinden ötürü bazı izleyicilerin hastaneye kaldırılmasıyla gündem olan film, izleyiciye yalın ama oldukça sarsıcı bir deneyim yaşatıyor.
4 bölümden oluşan bir jinekoloji kliniği, mutfak, muayene odası, operasyon odası ve bekleme odası…
Bekleme odasında bir akvaryum içinde renk renk balıklar, onlarca, bir kısmı yeni doğmuş, minicik. Geriye dönüp baktığımda çocuk sayılabilecek bir yaştayım. Burada bekleyebilirsin diyorlar, bekliyorum. Akvaryumun yanında. Ne kadar bir süre? Hatırlamıyorum. Süre dolduğunda kağıt gibi bembeyaz bir kadını takıp koluma çıkıyorum. Belki ‘temizlenmiş’ olmanın getirdiği bir beyazlık bu, belki de bir ‘hastalığın’, anlayamıyorum. Ama o gün bu gündür balıklardan hiç haz etmiyorum.
Edebiyat son sınıf öğrencisi bir kadın Anne, alanında da çok başarılı. "Ben akademisyeni gözünden tanıdığımı düşünürdüm" diyor hocası, "Yanıldım mı?" Bir başka sahnede ise geri kaldığı derslerin notlarını istemek için gidiyor aynı hocaya karakter. Ne oldu da geri dönmeye karar verdin sorusuna "Sadece kadınların yakalandığı ve onları bir ev hanımına dönüştüren bir hastalığa yakalanmıştım. İyileştim" diye cevap veriyor. Hala öğretmen olmak istiyor musun sorusunda ise "Hayır, yazmak istiyorum" diyor.
Yazıyor da…
NE ANNE NE BABA
1960’ların Fransası'nda bir edebiyat fakültesinde geçiyor hikâye. Bırakın kürtaj olmayı bunu isteyenin, operasyonu yapanın, yardımcı olanın bilip de susanın dahi hapsedildiği ama geçerli tek doğum kontrol yönteminin sevişmemek olduğu zamanlar. Ve o an anne olmak istemediğini net bir şekilde bilen bir kadının, Anne’in hamileliğini sonlandırmaya çalıştığı 12 haftalık bir dönemin anlatısı... Herhangi bir dönemde, herhangi bir coğrafyada, herhangi bir kadının hikâyesi aynı zamanda. Bir film konuşuyor olsak da her ne kadar aslında evrensel bir ‘mesele’nin kör göze parmak misali sunuşu.
Bir erkek, bir ‘baba’ yok filmde; hoş, bir ‘anne’ de yok. Bir kadın ve biyolojik bir oluşum, bir cenin var rahminde kadının yalnızca. Bedensel olarak iç içe olmaları birlikte oldukları anlamına da gelmiyor kadın ve ceninin. Kadın ve erkek arasında yaşanılanlar ise asla alışık olduğumuz o alttan alta verilen mesajdaki gibi de değil. Bu, ‘bir anlık gençlik hatası’, ‘cahillik’ değil. Film ne bu tarz hikâyelere ne de bu iki kişilik hadisenin diğer tarafı olan erkek figürüne odaklanmıyor. Tek odağı bir çocuk sahibi olmak istemeyen ve bunu yasal ve sağlıklı yollarla, bol balıklı akvaryumları olan kliniklerde yaptıramadığı için ölümü bile göze alarak merdiven altı diye tabir edilebilecek yerlerde veyahut bir örgü milini çakmakla sterilize edip rahmine sokarak yapmaya çalışan bir kadın. Yönetmenliğini Audrey Diwan’ın yaptığı ve Altın Aslan Ödüllü film, sert, çarpıcı ve baştan sona da öfke dolu bir film. Adeta yüzün tam orasına yenilen bir yumruk. Filmin afişine baktığımızda dahi hissedebileceğimiz kadar sert üstelik.
ŞANSLI OLMAK
Annie Ernaux’nun aynı adlı otobiyografik romanından aslına da mümkün olduğunca fazla sadık kalınarak uyarlanan filmin senaryosu aynı zamanda filmin yönetmenliğini de üstlenen Audrey Diwan ve Marcia Romero’nun imzalarını taşıyor. Bir kişisel deneyimden yola çıkarak ’60’lar Fransası'nda kadın olmanın portresini sade ve dolaysız bir dille çiziyor yönetmen Diwan.
Altın Portakal’daki gösterimi esnasında fazlasıyla gerçekçi ‘düşük yapma’/kürtaj sahnelerinden ötürü bazı izleyicilerin fenalaşıp hastaneye kaldırılmasıyla gündem olan film, izleyiciye yalın ama oldukça sarsıcı bir deneyim yaşatıyor. Zaman kavramının hamileliğin haftalık periyotlarıyla verildiği ve ilerledikçe stresin, çaresizliğin ve buna rağmen kendinden emin kararlı fakat sıkışmış olmanın getirdiği öfkenin gözlerden okunduğu, deneyimlendiği bir oyunculuk izliyoruz.
Ölüm ihtimalinin hep cepte taşındığı ve okulu, kariyeri, hayatı karşısında yaptığı seçimle hapse girme ihtimalinin de çok yüksek olduğunun her an hatırlatıldığı filmde tansiyonun düşük seyrettiği neredeyse tek bir an dahi yok. Bir evde yapılan ve adına ‘Sondaj’ denilen bir operasyondan sonra yurt odasında kan kaybından bilincini yitirdiği sırada iki ihtimali var karakterin bir sahnede de dillendirildiği üzere; "şanslıysan düşük diye geçerler kayıtlara, değilsen kürtaj".