2009’da Mardin’e varıp Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü kurma
çalışmalarına katıldığımda üniversite yönetimindeki kadro içinde
çınlayan “Mardin Life’taki falanca haberin altındaki filanca yorumu
okudun mu?” ürpertisi dikkatimi çekmişti. Yerel bir haber
sitesindeki bir haberin altındaki bir yorumu neden bu kadar
önemsediklerini düşünüp durmuştum. Sonradan anladım; bu adamlar
Allah’tan çok medyadan korkuyorlar!
2019’un 15 Ağustos'unda attığım twitte “Mardin Artuklu
Üniversitesi Senatosu, Türkiye'de Yaşayan Diller Enstitüsü’nü
kapatma kararı alıp (17 kabul-7 ret) YÖK’e gönderdi. ‘Kürt kökenli’
ve Eliaçık’ın deyimiyle ‘IŞİD kafalı’ rektör ve yönetimin Kürtçe
düşmanlığı bitmek bilmiyor!” demiştim. Medyadan yoğun bir ilgi
oldu, haberler çıktı. Ulaşıp daha fazla bilgi almak isteyenler
oldu, hepsine aynı şeyi söyledim: “Bildiğim şeyleri twitte yazdım
zaten, siz medyadan tırsan yönetime ulaşın.” Böylece bir kamuoyu
baskısı oluşacaktı, ama twitten haber yapan bir gazetecilik
anlayışı var artık ve gerisi ile ilgilenmiyor.
Medya (ve sosyal medya) her şeye rağmen kamuoyu baskısı kurmaya
yarayabiliyor. Bunun nedeni, dediğim gibi “devlet yetimleri”nin
“Allah’tan çok medyadan korkmaları”dır. Nitekim söz konusu haberden
sonra rektör Ahmet Ağırakça kıvranıp durdu. Bu pehlivanı çalımlı
haliyle hatırlıyorum; 28 Şubat sürecindeki destansı direnişini
anlatıp dururdu. Dava arkadaşları arasında bu direnişi hatırlayan
kimsenin olmaması ilginçti! Söz konusu şahsın açıklamasını
dinledim. Hiddet ve celal ile höykürüyordu: “Bütün enstitüleri tek
çatı altında topluyoruz.” İyi de biz ne deduk; bu, kapatmak demek!
Ama Ağırakça coşmuştu: “Bu haberi yapanlara on bin liralık dava
açacağım” On bin lira sana bana çok para da “özel şirketimde 130
eleman çalışıyor” diyen bu adama neden büyük para gibi göründü, onu
anlamadım. Belki “nisa-masa-kasa”, “mücahit-müteahhit” diyalektiği
ya da parayı bilahare görme semptomudur! Medya ve sosyal medyada
kopan tepki nedeniyle söz konusu enstitüyü kapatma kararı hayata
geçirilemedi. Sonra reise yanlış yapan Ağırakça görevden alındı.
Tam da 28 Şubat senaryosunda uydurduğu gibi kapısı kırıldı,
eşyaları ortalığa saçıldı ve yerine bir zamanlar Cihan Haber Ajansı
ve Samanyolu TV’nin temsilcisi olan Mardin Life ile aralarından su
sızmayan bir şahıs atandı.
Ağırakça benden iki kez şikâyetçi oldu. En son Diyarbakır Asayiş
Şube’den ifade vermem için aradılar. Asayiş ne iş? Avukat dostum
Fırat Hasgümüş’le gittik. Kapıda “Cinayet Büro’ya gideceksiniz”
dediler. Fırat, “hocam, bir cinayete karışmadığın kalmıştı” diye
takılıyor. Kafamda deli sorular. Sonunda içeride “Ahmet Ağırakça
adlı bir şahıs sizden şikâyetçi olmuş” dediler. Dedim ki, “Twit
cinayete teşebbüs mü sayıldı?!” Meğer pehlivanın ürpertisi
nedeniyle dilekçe bu birime gelmiş. Sekiz sayfalık destan gibi
dilekçe. Cevabım kısaydı: “Hakaret kastım yoktur.” İlki gibi bu
şikâyet de işleme konulmadı, davaya dönüşmedi, “on bin liralık”
tazminata hükmedilmedi.
Şimdilerde düşünüp duruyorum; Ağırakça o twitteki “Kürt kökenli”
ifadesini mi hakaret olarak algıladı yoksa “IŞİD kafalı” ifadesini
mi?!
Gelelim yeni twite ve Dicle Üniversitesi’nin açıklamasına. Geçen
hafta (30 Temmuz) şöyle bir twit attım: “10 yıldır Kürtçeye yönelik
bu densiz yaklaşımı deşifre ediyorum. İşte yeni densizlik:
Üniversitelerdeki Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinde Kürt diliyle
tez yazımı yasaklandı ve bütün derslerin dili Türkçe oldu. Yerli ve
millî akademi böyle bir şey!” Twite Artuklu Üniversitesi’ndeki bazı
lisans ve lisansüstü derslerinin “Öğrenim Dili”nin “Türkçe”
olduğunu gösteren görseller ekledim. Yoğun bir medya ve sosyal
medya ilgisi oldu. Bu densizliğe girişenlere bu işin öyle kolay
olmayacağı gösterilmiş oldu. Ulaşıp bilgi isteyen gazetecilere aynı
şeyleri söyledim: “Bu kararları alan okulların medyadan korkan
yönetimlerinden izahat isteyin. Bu şekilde bir kamuoyu baskısı
oluşur.” Ne yazık ki yine hiçbiri bunu yapmadı.
Ama o da ne? Bayram günü, 2 Ağustos'ta, hatta 17:34’te Dicle
Üniversitesi destan gibi açıklama
yayınladı. Çıkan haberleri kötü niyetli ve kasıtlı olmakla
suçlayan açıklamada “Üniversitemizde Lisans düzeyinde Kürt Dili ve
Kültürü programı 2012 yılında açılmıştır. Aynı alanda Tezsiz Yüksek
Lisans Programımız 2013 yılında, Tezli Yüksek Lisans ve Doktora
Programlarımız ise 2015 yılında açılmıştır. Bu programların
öğretim dili, Türkçedir” denmiş. Eh biz ne deduk! Artuklu,
Bingöl, Dicle, Munzur, Muş Alparslan ve Van 100. Yıl
üniversitelerindeki birimlerde derslerin büyük kısmı fiiliyatta
Kürtçe verilse bile resmiyette “Türkçe” görünmektedir. Dolayısıyla
durum twitte yazdığım gibidir: Dicle Üniversitesi’nin
Kürtçe birimlerinde Kürtçe tez yazımı yasaklanmıştır ve diğer bütün
üniversitelerdeki Kürtçe derslerin resmiyetteki dili Türkçe
olmuştur.
Peki geçen yılki densiz yaklaşımda Artuklu Üniversitesi resmî
bir açıklama yapmazken neden Dicle Üniversitesi resmî bir açıklama
döşendi? Rektör seçimi, daha doğrusu rektör ataması var da ondan.
Rektör Talip Gül, bu ay “rektörlük seçimi” olduğunu ve kendisini
karalamak için bu haberlerin yapıldığını yandaşlara ürpertiyle
söyleyip duruyor. Sanki birden çok haber var. Bir tane twitim ve
ondan yapılmış bir haber var sonuçta. Hem korkmasın o kadar, Kürtçe
karşıtlığını daha açık ifade etse tekrar atanma olasılığı
yükselir!
“Kurumsal itibarı gereği saklı tuttuğu hukuki hakları”nın
tazeliğini yitirmemesini dilediğim üniversitenin erotik
açıklamasında “Türkçe tez yazma zorunluluğu” konusunda tek bir
sözcük yok. Haber metinlerinde geçen “Kürtçe tez yazımı” ifadeleri
dışında hiç Kürtçe denmemiş. Şu cümle ise rezalet: “2019 yılında
Lisans ve Lisansüstü programlarımızı güçlendirmek için Irak
Selahaddin Üniversitesi Rektörlüğü ile ikili işbirliği protokolü
imzalayarak konuya verdiğimiz ehemmiyeti kamuoyu ile paylaşmıştık.”
Bu pek bilimsel heyet, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni tanımamış!
Irak Selahaddin Üniversitesi denmiş, ama oranın adı Hewlêr/Erbil
Selahaddin Üniversitesi’dir. Açıklamanın tersine yandaşlar
Süleymaniye Üniversitesi’yle protokol imzalanmış diyorlar.
Açıklamayı haberleştiren haber siteleri ise, “Dicle Üniversitesi
iddiaları reddetti” gibi başlıklar kullanmışlar. Bilakis, kabul
etmiş, okuyun bir! Öte yandan üniversitenin açıklaması, döne dolaşa
Covid-19’a bağlanmış. Şaka değil. Açıklamada itiraz edilen haberden
çok şu kadar Erasmus aldık, bu kadar asfalt döktük, şu kadar pilav
yaptık gibi cümleler var. Açıklama değil, bilanço! Yani aslında
“hadi tekrar ata beni” deniyor.
Kürtçede (Kurmancî) güzel bir söz vardır: “Aş çûye tu bi pey
çeqçeqokê ketiyî” (Değirmen sele kapılıp gitmiş, sen çarkın peşine
düşmüşsün). Yerin altındaki ölünün bile zulümden korunamadığı bir
dönemde Kürtçe bölümlerde olup bitenleri yazmak ve itiraz etmek
anlamlı görünmeyebilir. Ama bölümler ve tezsiz yüksek lisans
programları ile tezli lisansüstü programlarından mezun yüzlerce
insan işsiz. 10 yıldır deşifre ettiğimiz (*) gibi 60 kişilik
kontenjanlarla açılan Kürtçe bölümlerini tercih edenlerin sayısı
10’u bulamamaya başladı. Kürt dili, kültürü ve meselesinin
arkasında ve berisinde devasa bir tarih ve toplumsal gerçeklik
bulunmaktadır. Elbette bu süreçte en doğru yaklaşım, Kürtlerin
felakete yol açan kendi tekçiliklerinden de kurtulup geniş bir
toplumsal bağıt ile dil ve kültürlerine sahip çıkmaları ve her
türlü ulusal, dilsel ve kültürel haklarını talep etmeleridir. Hem
zaten Türk akademisinin yüz yıllık tarihinde Kürtlerle ilgili
olarak onurla anılacak pek az yaklaşım söz konusudur. Ama hem
efendiyi hem de efendinin pis işlerini görenleri ihtar etmeye devam
edeceğiz. Zamanın bir yerinde aynı parmağı aynı ya da farklı
burunlara tutmak için bu itiraz elzemdir!
* 19.10.2010:
http://www.radikal.com.tr/radikal2/bir-bolumun-serencami-1019912/
* Eylül 2012:
http://vinkovar.blogspot.com/2019/11/selim-temo-turkiyede-yasayan-dil-ve.html
* 18.09.2014: http://www.agos.com.tr/tr/yazi/8018/anadilde-sembolik-egitim
* 19.08.2019:
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/08/18/once-birer-enstitu-alir-miyiz/