Kürtçe şarkı söylemenin 'bedeli': O çatal neden hâlâ masanın üzerinde?
HDP'li Gergerlioğlu'na soru sormak için salonu dolduranlar meselenin Kürt sorunu olmadığını söylüyor. Ama yaşananlara bakarsak Ahmet Kaya'ya 1999'da fırlatılan o çatal hâlâ masanın üzerinde...
Ahmet Kaya 1999 yılında Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde ödül almak için sahneye çıktığında yeni bir albüm yapacağını ve Kürtçe şarkı söyleyeceğini şu sözlerle duyurmuştu: 'Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var. Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum.”
Akabinde bazı ‘sanatçı arkadaşları’ tarafından masasına çatal atılması dahil olmak üzere birçok sözlü ve fiziki saldırıya uğramış, ödül aldığı mekanı mutfak çıkışından terk etmek zorunda kalmıştı.
Bu olayın ardından Ahmet Kaya Fransa'ya gitti ve 1 yıl sonra, 16 Kasım 2000 tarihinin sabahında geçirdiği kalp krizi sonucu Paris'te hayatını kaybetti. Kaya’nın açıklamaları Türkiye’den uzaklaşması ve sürgünde ölmesiyle sonuçlanmıştı. O gece Türkiye’de Kürtçe şarkı söylemenin bedelinin faturası çıkarılmış, ‘hesap’ Ahmet Kaya tarafından ödenmişti.
Ama bazen devletler, siyasi partiler, geniş kalabalıklar, kendinde hangi şarkının hangi dilde nerede okunacağına ya da okunamayacağına karar vermeye hak görenler, bazı bedellerin zaten çoktan ödendiğini unutabiliyor. Herhalde bu durumlarda yapılması gereken de toplumda bu tip unutkanlıklar görüldüğünde yaşananları en güçlü şekilde hatırlatmak.
Bir büyük toplumsal unutuş da Aleviler söz konusu olunca karşımıza çıkıyor. Hemen her seçim döneminde yinelenen vaatlerden biri, cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşturulması ve buralarda harcanan elektriğin, suyun camilerde olduğu gibi devlet tarafından ödenmesi. Konu her defasında iktidarın çeşitli yetkilileri tarafından gündeme getiriliyor ve seçim sonrası da ‘gerçekleşmeyen vaatler’ listesindeki yerini alıyor. Google'da basit bir aramayla seneleri değişen fakat kendileri hemen hemen aynı metinleri bulmak mümkün.
Halbuki o bedel de yıllar önce misliyle ödenmiş durumda ve devletin alnının çatında bir utanç gerekçesi olarak durmakta. Yani siz Alevilere ‘ihtimâl ki sizin su borcunuzu öderiz’ dediğinizde herhalde birileri de çıkıp, ‘Kardeşim sizin devlet olarak Alevilere Madımak'tan kalma bir 'su' borcunuz var, tüm barajları cemevlerine bağlasanız da bu borcu ödeyemezsiniz. Bunu bir lütuf olarak bir hediye olarak sunamazsınız” demeli.
HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Oğuzhan Uğur’un Youtube kanalında kalabalık bir kitle karşısına çıktığı programda tüm naif tavrına ve hakaret de içeren sorulara oldukça sakin bir şekilde yanıt vermesine rağmen kendisine gösterilen tavır 1999’daki o ödül gecesini hatırlattı.
Doğruyu, güzeli 'kendilerine benzemek' üzerinden tanımlayan kalabalıklar Türkiye’de 23 yılda çok da geri adım atmamışlar ve Ahmet Kaya’ya fırlatılan çatal herhangi bir ‘yanlışta’ yeniden kullanılmak üzere hâlâ masanın üzerinde duruyor gibi görünüyor.
Kürtçe şarkı söyleyebilirsin ama TRT Kürdi'de, Alevi olabilirsin hatta Alevi cumhurbaşkanı adayı bile olabilirsin ama bunu çok açıkça dile getirmezsen iyi olur. Küçük, tatlı ve lezzetli olduğun doğru ama adın 'Kürt' değil de 'küt' böreği olsa daha da tatlı olursun. Nasıl 'daha iyi bir insan' olunacağı hâlâ Türk-Sünni bir üst kimlik üzerinden belirlenmeye çalışılıyor.
Geçtiğimiz ay Kürt soprano Pervin Çakar, repertuarında Kürtçe eserler olması nedeniyle Mardin Artuklu Üniversitesi'nin kendisine salon vermediğini duyurdu. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan sanatçı, “Bir sanatçının repertuarında hangi diller var diye sorgulanmaz. Bu insanlık suçudur” dedi.
Birkaç ay önce İstiklal Caddesi'nde Kürtçe "Beritan" şarkısını söyleyen ve "terör örgütü propagandası yapmak" gerekçesiyle gözaltına alınan 16 kişi, savcılıktan serbest bırakıldı. 'Bu rahatsızlığın' artçı şoklarının aynı caddede bugünlerde zabıtalar marifetiyle yinelendiğini duyuyoruz.
Aydın'da Efeler İlçesi Ovaeymir Mahallesi’nde bir düğünde Kürtçe şarkı söyleyen müzisyen Veysi Belketin, düğün sonunda polisler tarafından gözaltına alındığında takvimler Haziran 2022'yi gösteriyordu.
Benzer sebepten Kocaeli'deki konseri iptal edilen Aynur Doğan, Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu'nda Kürtçe “Nûrê” şarkısını seslendirdi. Konser sırasında Türkçe bir türkü de okuyan Doğan, “İki dilde de söyleyebiliyoruz. Problem yok” dedi. Şarkı aralarında, “Çok yaşa Aynur", "İyi ki varsın Aynur", "Jin, jiyan, azadî” (Kadın, yaşam, özgürlük) sloganları atıldı.
'BİZİM GİBİ OLUN DA İSTEDİĞİNİZİ OLUN'
Birkaç ay içinde sadece Kürtçe şarkı söylemek üzerinden bu yaşananlar ortadayken Gergerlioğlu’nun karşısındaki kitle, sorunlarının Kürtlerin diliyle, şarkılarıyla değil "sadece PKK ile" olduğu konusunda ısrarcı ve "PKK silah bıraktığında her şeyin çözüleceğini" söylüyorlar. Diyelim ki mesele gerçekten Kürdün şarkısı, sazı, sözü değil. PKK de silah bıraktı, peki sizin o Kürt böreğine bile ateş edecek gibi duran, 23 yıl önceki bir ödül gecesinden 23 yıl sonra bir toplantı salonuna eksilmeden ulaşan nefretinizi ne yapacağız?
Aslında kalabalıkların büyük salonda söylemedikleri ama İstiklal Caddesi’nde, Bursa’daki düğünde, bir sopranonun eser listesine karışırken büyük puntolarla anlattıkları bir şey var: "Bizim gibi olun. Bizim gibi olduğunuz sürece Kürt de Alevi de ya da istediğiniz bir başka kimlikte de olabilirsiniz."
2023 Haziran seçimlerinde olur da iktidar değişirse yeni göreve gelecekler memleketin karnını doyurma meselesinin yanında masadaki çatalın yerini de düşünmek zorunda. Çünkü 1999’da Ahmet Kaya’ya fırlatılan o çatalın ucu hâlâ aynı yöne bakıyor...