ABD, Rakka’ya kimle gidecek? Spekülasyon muhtelif:
- Kürtlerle gidecek...
- Yok, YPG’nin üstünü çizip Türkiye ile gidecek…
- Yok yok, bir yanına Kürtleri diğer yanına Türkleri alarak gidecek...
Şanslı Trump! Türklerle Kürtler arasında kaldı!
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford geçen hafta İncirlik Üssü'nde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’dan Türk tarafının önerilerini dinledi. İki plan sunuldu: İlki El Bab’dan yola çıkarak Menbic üzerinden Rakka’ya ulaşmak. İkincisi Tel Ebyad’dan Suriye’ye girip Rakka’ya inmek.
Görüşmeye dair hükümet medyasının notlarına bakarsanız Amerikan tarafı, YPG ile ilgili hassasiyetleri gayet iyi anladı; taraflar Suriye ve Irak’taki terör örgütleri ile mücadele konularında görüş birliğini teyit etti.
Herkes farkındaki mesele bu kadar basit değil. Çünkü temasların Washington ayağı başka bir şey söylüyor. Amberin Zaman’ın Al Monitor’daki yazısına göre 12-14 Şubat’ta Washington’da görüşmeler yapan Türk heyeti, YPG konusunda eli boş döndü. Heyet Dışişleri, Genelkurmay ve MİT’ten oluşuyordu. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tom Shannon, (sonradan istifa eden) Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn ve CENTCOM Komutanı General Joseph L. Vogel’le görüşen heyet, Pentagon’un Kürtlerle işbirliğini bitirmesini istedi. ABD umut vermedi. Hatta YPG’nin ‘terörist’ olarak nitelendirilmesi çağrısı oldukça soğuk karşılandı. YPG’siz bir Rakka operasyonu için bastıran Türkiye net bir plan sunamadı.
Buna karşın Trump’ın birini diğerine tercih etmek durumunda kalmadan her iki güçle birlikte Rakka’ya gitmenin yolunu aradığına dair analizler eksik olmuyor. Trump bu seçeneği zaten başkanlık koltuğuna oturmadan dillendirmişti.
Rakka pazarlığının diğer ayağında Kürtler var. Peki, orada konuşulan nedir?
YPG ve PYD kaynaklarından edindiğim bilgilere göre Amerikalı yetkililer, operasyonun Türkiye değil daha önceden planlandığı gibi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılacağını kaydetti. Bir YPG’li yetkilinin bana söylediği şu:
“Türkiye’nin öne sürdüğü önerilerin hiç biri gerçekçi değil. Yaptığı, kuyuya taş atmak gibi bir şey. Önerilerinin gerçekçi olduğuna kendisi de inanmıyor. Oyun bozanlık yapıyor. YPG ile Türkiye’nin birlikte operasyona katılması mümkün değil. Bize yansıtılan ABD, SDG ile bu operasyonu tamamlayacak. Bunun dışında kimse bu operasyona katılmayacak. Koalisyona göre SDG başarılıdır; şu an SDG ile yürütülen operasyon, kuşatma tamamlandıktan sonra mevcut haliyle Rakka harekâtına dönüşecektir. Aslında bize söylenen şudur: ‘Biz Türkiye’ye bu işten uzak durmalarını söylüyoruz, Türkiye’yi bu işin dışında tutmaya çalışıyoruz’. Elbette bu Türkiye’nin Kürtlerle ilgili şart dayatmasından kaynaklanıyor. Eğer Türkiye Kürtleri tanır ve kabul ederse, düşmanca politikasına son verirse Türkler ve Kürtlerin birlikte yapamayacağı şey yoktur. Erdoğan Kürtleri yok ederek başkanlık hayalini gerçekleştirmek istiyor. Peki Trump bu tablo ile nasıl yürüyecek?”
Mantıken ABD’nin Ankara ile askeri, sivil ve istihbarat alanında yürüttüğü temaslar Türkiye’yi dışarda tutmaya değil bir şekilde ortaklığa razı etmeye yönelik olmalı. Savunma Bakanı Işık, Brüksel'de NATO toplantısı sırasında görüştüğü Amerikalı mevkidaşı James Mattis'in Fırat Kalkanı Harekâtı'na destek vereceklerini söylediğini aktardı. Genelkurmay Başkanı Dunford da 6 Kasım’daki Ankara ziyaretinde SDG’nin Rakka’yı kurtarmak için yeterli olmayacağını söylemişti. Bunun gibi Türkiye vurgusu birçok yerde öne çıkıyor. Ki Washington’da bir kanat epey zamandır NATO müttefiki Türkiye’nin hassasiyetlerinin göz ardı edilerek Rusya’ya kaymasına izin verildiğini düşünüyor.
Ancak Obama gibi Trump’ın önünde de bir handikap var: Türkiye, Kürtleri dışlayan önerileriyle kimseyi ikna edebilmiş değil.
Türkiye’nin önerilerindeki unsurlara bakıldığında ortaya güvenilir bir tablo çıkmıyor.
Ankara’nın alternatif planlarında saha unsuru olarak öne sürülen ordu, SDG içindeki Araplar ile TSK’nin El Bab’a kadar indirdiği Arap-Türkmenlerden oluşacak. Bu ordu, Türk ve Amerikan ordularının desteğiyle Rakka’ya girecek. Sorulması gereken ilk soru: Bu tür bir ordu mümkün mü?
Konuştuğum YPG’li bir komutanın ifadesiyle “Kürtler çıkarsa SDG’den geriye bir şey kalmaz.” Daha doğrusu anlamlı bir şey kalmaz. SDG’de Arap ve Kürtlerin oranlarına dair verilen rakamların çok önemi yok; omurga ve asıl savaşçı unsur Kürtler. TSK’nin El Bab’dan Rakka’ya taşımayı önerdiği güçler de güven vermiyor. Elbette kendilerini Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) diye tanıtan grupların propaganda kokan verilerini esas alırsanız TSK ile birlikte hareket eden örgütlerin savaşçı sayısı 8800 hatta 10 bini buluyor. “Hadi dizilin de sayalım” diyecek durumda değiliz ama bildiğimiz gerçek Suriye’de 100-150 adamı bir araya getiren komutanın örgütüne kolayca ‘tugay’ diyebiliyor olmasıdır. Ne kadar çok asker o kadar çok yardım!
Bir yandan “Sayımız 10 bini buluyor” diye böbürlenip diğer yandan “El Bab’da topu topu 200 IŞİD üyesi kaldı” diye manipülasyon yapanların neden aylardır Akıl tepesinde saplanıp kaldıklarını da izah etmeleri gerekiyor. Ki hükümete yakın gazeteler bile TSK’nin yedeğindeki milis sayısını 2500 olarak veriyor. 10 bin rakamı Ankara’nın Rakka’ya vaat ettiği asker sayısı olarak geçiyor. Güya geri kalan 7-8 bin kişilik asker Kırşehir ve Hatay’da eğitilen kişilerle tamamlanacak.
El Bab’ı aldıktan sonra Menbic ve Rakka’ya gitme seçeneğiyle ilgili de düş kırıklığı yaratan durum şu: Bir kere El Bab alınmış değil. Konuştuğum yerel kaynaklara göre TSK destekli gruplar El Bab’ın yaklaşık yüzde 30’unu kontrol ediyor.
“El Bab’da operasyon bitti, şimdi sokaklarda tuzaklar temizleniyor” diye açıklama yapmak evvela evlatlarını bu savaşa veren halka karşı sorumsuzluk!
Rakka’dan önce hedef tahtasına konulan Menbic ise El Bab’tan daha zorlu bir yer. O hatta sadece YPG değil başka yerel unsurların da direnişi söz konusu olabilir.
El Bab aşılamadığı için Ankara ikinci bir seçeneği gündeme getirdi. O seçenekteki güzergâh ise Akçakale’nin karşısındaki Tel Ebyad’dan başlayıp 54 kilometrelik kestirme bir yolla Rakka’nın kuzeyine iniyor. Burası da çetin bir çatışma vaat ediyor. Tabii IŞİD’le değil Kürtlerle. Afrin ile Kobani arasındaki koridor geriliminde olduğu gibi Tel Ebyad da Ankara’nın yüksek hassasiyetle tepki verdiği bir yerdi.
Haziran 2015’te IŞİD, Tel Ebyad’ı kaybederken Türk hükümeti, Kürtlerin Arap ve Türkmenlere karşı etnik temizlik yaptığına dair kapsamlı bir propaganda kampanyası yürütmüştü. Tel Ebyad’ın IŞİD’den temizlenmesiyle Kobani ile Cezire kantonları arasındaki coğrafi kopukluk giderilmiş oldu. Tel Ebyad’da Kürtler Arap, Türkmen ve diğer azınlıklarla birlikte ortak bir yönetim kurdu. Kobani gibi Tel Ebyad da Erdoğan’da asap bozucu bir etki bıraktı. Şimdi Türkiye’nin Tel Ebyad’dan inme önerisinin altında kantonları dağıtma amacı yatıyor.
Tel Ebyad’ın Suriye sahnesinde üreteceği karşı direnç Cerablus-El Bab arasındaki ceple kıyaslanamaz. Bunun ötesinde Türkiye’nin ABD ile mutabakata varması gerekiyor. ABD’nin buna yeşil ışık yakması Kürtlerle Amerikalılar arasındaki ortaklığı bitirebilir. ABD bunu yapabilir mi? Yanıtını YPG’li yetkiliden aktarayım:
“ABD, Tel Ebyad’dan inilmesi seçeneğine ‘evet’ diyemez. Böylesi bir karar ABD ile aramızdaki her şeyi bitirir. Kürtleri kaybetme riskine giremez. ABD’nin bu alanda var olması bizim sayemizdedir.”
Kürtlerle temasta olan Pentagon ekibi, Obama döneminden kalma. Trump, bu ekibin Kürtlere daha fazla silah vererek Rakka operasyonunu hızlandırma planını, boşluklar olduğu, Rusya hatta Suriye ile gerekli koordinasyonu öngörmediği ve Türkiye’yi yatıştıracak bir strateji içermediği gerekçesiyle rafa kaldırmıştı. Yine de Trump’ın bu ekibi değiştirmemesi ve Obama’nın onayladığı askeri yardımın teslimatıyla ilgili sorun çıkarmaması Kürtlerin denklemde kalacağının işaretiydi.
Bütün seçenekleri görmek isteyen Trump’ın şu aşamada yola kiminle ve nasıl devam edeceğini bilen yok. PYD’li bir kaynak askeri kanada nazaran daha temkinli konuştu:
“Trump Kürtlerden vazgeçemez. Bize verilen mesajlar olumlu. Ama ne yapacağını biz de bilmiyoruz. Nihai kararı bekleyip göreceğiz.”
İbre her şeye rağmen Kürtlerden yana ama Türkiye’nin ‘oyun bozucu’ kapasitesini ve stratejik dengelerin kararlar üzerindeki etkisini göz ardı ederek öngörüde bulunmak yanıltıcı olabilir.