'Kurumların Varlık Fonu'na devredilmesi bütçe açığını artıracak'
Kamu Kuruluşların Varlık Fonu'na aktarılmasını değerlendiren İktisatçı Ali Rıza Güngen, Varlık Fonu'nın iki hedefi olduğunu belirtti. Güngen, bu durum 'bütçe açığını artıracak' uyarısında bulundu.
Resmi Gazete’de dün akşam yayınlanan mükerrer sayılı Bakanlar Kurulu kararlarına göre, aralarında Ziraat Bankası, PTT, TPAO gibi önemli kuruluşların da bulunduğu birçok kamu kuruluşu Varlık Fonu’na aktarıldı. Peki bu kurumların Varlık Fonu'na aktarılması ne anlama geliyor? Siyasal İktisatçı Ali Rıza Güngen, kamu kuruluşların Varlık Fonu'na aktarılmasını, “İktidar kamu borçlanmasını kontrol altında tutarak, İslami bankaları desteklemek” şeklinde yorumluyor. Güngen, yapılan değişiklikle kamu borç yükünün de artacağını söylüyor.
'BU HAMLE ÖZELLEŞTİRME DEĞİL'
Bakanlar Kurulu’nun 24 Ocak’ta yaptığı toplantıda, aralarında Ziraat Bankası, PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul, Türksat gibi büyük kamu kuruluşlarının sessiz sedasız Varlık Fonu’na devredilmesinin kararlaştırıldığı ortaya çıktı. Karar, Resmi Gazete’nin dünkü mükerrer sayısında yayınlandı. Güngen, kararların özelleştirme olmadığını, bu kurumların devredildiğinin altını çizdi.
Güngen karar sürecini şöyle açıkladı: Geçtiğimiz Ağustos ayında yapılan değişiklikle bunun hukuki alt yapısı oluşturuldu. Özelleştirme İdaresi Kurulu'nun, Özelleştirme İdaresi'nin denetiminde olan kamu kurumlarını, kamu işletmelerini uygun gördükleri koşulda Bakanlar Kurulu kararıyla Varık Fonu'na devredebiliyorlar.”
'2 HEDEF VAR'
Kamu kuruluşlarının Varlık Fonu'na aktarılmasının iki hedefin olduğunu belirten Güngen, hedefleri şöyle açıklıyor: Varlık Fonu'nun sayıştay denetiminden çıkartılması gibi durumlar var. Aynı zamanda Varlık Fonu'na devredilen dev bankalar ve kuruluşlar var. Bunların kurumlar vergisine kadar çok sayıda bütçeye yaptıkları katkı var. Bu kararla birlikte bütçeye yaptıkları katkı ortadan kaldırılmış olacak. Bütçeye yapılan katkı Varlık Fonu'na gidecek ve Varlık Fonu, bu yatırımları İslami bankaların ya da çeşitli finans kurumlarının desteklenmesi amacıyla kullanacak. Ama özellikle şunu belirtelim bu değişiklikle şu iki durum hedefleniyor: Birincisi sermaye piyasasının derinleşmesi ve İslami bankacılık denebilecek olan bankacılık pratiklerinin yaygınlaştırılması. İkincisi ise, Türkiye'deki büyük kalkınma projelerinin aksamadan, büyük yatırımların, köprülerin vb. aksamadan devam ettirilmesi ve bunun için finans sağlanması. Bu iki hedef birden gözetilerek Varlık Fonu mekanizması tasarlanmış durumda. Baktığımız zaman bunun ne kadar fayda sağlayacağını ve ne kadar etkili olacağını zamanla görebileceğiz. Hedeflenen şey, Türkiye dışarıdan sermaye giriş olmaksızın dışarıdan para transferi olmaksızın bu operasyonları yürütebilecek bir finansal varlığa sahip değil”
'KAMU BORÇ YÜKÜNÜ ARTIRACAK'
Yasal düzenlemenin gerekçesini Türkiye'nin ihtiyacı olan önemli yatırım finansmanının kamu borcu artırılmadan gerçekleştirilmesi olduğunu ifade eden Güngen şöyle devam ediyor: Şu an yapılan şey ile vergi gelirlerinin, temettü gelirlerinin aktarılmasını engellemiş oluyorlar. Bu bütçe açığını artıracak olan ve kamu borç yükünü orta ve uzun vadede artıracak olan bir şey. Dolayısıyla yaptıkları ve gerekçe olarak gösterdikleri şeyin tersine yol açacak bir şey yapıyorlar. Ortada Türkiye'nin bir cari fazlası ve doğal kaynak zenginliği olmadığı için ister istemez bu kaynağa aktaracakları mekanizmalar kamu işletmeleri, devlet bankaları ya da kamu kuruluşları oluyor.”
'VARLIK FONU BANKALARIN KREDİ POLİTİKALARINI BİÇİMLENDİRECEK'
Devredilen kuruluşlarla ilgili ''İstenildiği zaman para transferi gerçekleştirilemeyecek'' diyen Gürgen, Varlık Fonu'na devredilen kuruşlar için de bankaların kredi politikalarını belirleyeceğini ifade ediyor: Örneğin, Halk Bankası ya da Ziraat Bankası'ndan söz ettiğimiz de bu bankalar 2001'de özelleştirme kapsamına alındı. Halk Bank'ın 2005'te kısmi olarak hisseleri satıldı. Ziraat Bankası ve Halk Bank tamamen özelleştirilemeyen bu bankalar dönüştükleri kurumlar itibarıyla özel bankalar gibi faaliyet gösteren ama yakın zamanda Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş'un örneğinde görüldüğü üzere ya da 2008 – 2009 krizinde siyasi iktidarın isteği üzerine kredi politikaları şekillenen bankalardır. Bu bankalar zaten çeşitli konsorsiyumlar da ve çeşitli ortalıklarda siyasi iktidarın isteği uyarınca yıllardan beri kullanılıyordu. Dolayısıyla Varlık Fonu'nda bu bankaların bulunması bu pratikler anlamında bambaşka bir şeyin ortaya çıkması anlamına gelmeyecek. Siyasi iktidar uygun gördüğü kredi politikasını dayatıyor bu bankaların tepesindekiler de buna uygun bir şekilde kredi politikasını biçimlendirmeye çalışıyor. Daha önemli olan mesele temettü gelirlerinin, kârlarının Varlık Fonu'na geçmesi. Varlık Fonu yönetimi dolaylı olarak bankaların kredi politikalarını biçimlendirilecek. İkincisi bankaların kârları ve temettü ödemeleri doğrudan doğruya Varlık Fonu'nun denetimine geçecek. Bu bir kaynak demek anlamına geliyor. Bütçeden alınıp alternatif olan yere aktarmak anlamına gelir.”