Kuş seslerine elveda demek
Ağaca, suya, havaya uzanan elleri durdurmak, yaşamak için en önemli öncelik. Çelişki artık, bir ağaç görünce gözünde altın uçuşanla, o ağacı korumak isteyenler arasında.
İnsanın gelecekte temiz nefes alabileceği bir hava, içinde yaşayacağı temiz bir çevre olmadığında, aç gözlülükle istiflediği malın mülkün bir anlamı olacak mı? İnsanlar çevreyi kirleterek, havayı zehirleyerek, gezegenin akciğerleri olarak kabul edilen ormanları yok ederek, nehirleri, akarsuları kurutarak, kendisi dışındaki türlerin adeta köküne kibrit suyu dökerek, kendinin de kuyusunu kazıyor ama ne gam!
Özellikle demokrasisi az gelişmiş, tek adamların veya oligarşilerin yönettiği ülkelerde çevreye bir meta, mal muamelesi yapılır. Doğa harikası bir dere veya vadi bir avuç altın uğruna bir anda çöle çevrilir ve bunda hiçbir sakınca görülmez. Toplum zaten büyük bir baskı ve denetim altında tutulduğu için, yönetenler ve onların kâr ortakları son derece rahattır. Kendi yaşadığı çevreye duyarlı çok sınırlı sayıdaki insanın itirazları, çoğu zaman sesleri bile duyulmadan bastırılır, şiddet aygıtları devreye sokularak sindirilir. Kâr hırsı gezegene karşı bir suikast niteliğine büründüğünde, belki geniş kesimlere yayılacak bir itiraz ve duyarlılık oluşacaktır ama o zaman da iş işten geçmiş olacaktır. İlk yayınlandığında bütün dünyada geniş yankılar uyandıran ve milyonlarca okura ulaşan Sapiens adlı kitabında Yuval Noah Harari, insan türünü, yani Homo Sapins’i gezegenimizin “seri katili” olarak tanımlıyor.
“Yetmiş bin yıl önce, Homo Sapiens hâlâ Afrika’nın bir köşesinde kendi işiyle meşgul olan önemsiz bir hayvandı. İlerleyen bin yıllarda kendisini tüm gezegenin efendisi ve ekosistemin baş belasına çevirecek dönüşümü gerçekleştirdi. Bugün ise bir tanrı haline gelmenin, sadece ebedi gençliğin değil, yaratmak ve yok etmek gibi ilahi becerileri de ele geçirmenin arifesinde. ..Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?” (Sapiens, syf, 408)
Çevre ve iklim söz konusu olduğunda, kendini gezegenle birlikte, yeryüzündeki her şeyin sahibi gibi gören bu “tanrılar” sadece yok etmeyi biliyorlar ve kendilerini yok etmek üzerine kurguluyorlar. Bunlar çevreyle birlikte insanın ve toplumun sadece refahına ve mutluluğuna kastetmiyorlar, canını da hiçe sayıyorlar. Dün Hopa’da gerçekleşen olay, bunun en taze ve can yakan kanıtı. Olayın özetini Gazeteduvar’dan okuduk:
“Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Cankurtaran bölgesinde, mesire alanı projesi kapsamında yapılacak ağaç kesimini engellemek isteyen köylülerin üzerine ateş açıldı. Köylüler iş makinelerine engel olmaya çalışınca ihaleyi alan kişi olduğu öğrenilen Muhammet Ustabaş'ın ateş açmasıyla ağır yaralanan Reşit Kibar, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.”
Harari’nin yazdıklarını şöyle formüle etmek mümkün: İnsan türünün çevreye karşı tetikçileri, devletin koruması ve kollaması altındaki doymak bilmez şirketler, sırtını devlete dayayıp, bir oligarşi kuran üç beş aile, sonradan görme müteahhitler, çevreyi kâğıt üstünde bile korumayan yasalar, çevre bilinci zayıf bir toplum, iktidara gelmenin iktidardakileri taklitle mümkün olabileceğini düşünen ufuksuz ve silik muhalefet. Türkiye’nin en büyük muhalefet partisinin lideri, Hopa’daki cinayeti ‘lanetlemekle’ yetinen bir açıklamanın ötesine geçemiyor. Toplumsal muhalefet ise neredeyse yok.
Reşit Kibar’ın tek suçu, ağaçların kesilmesine karşı çıkmaktı. Ağaçlar yoksa temiz hava da yoktur. Ağaç yoksa kuş seslerine de elveda demeniz gerekir. İnsanoğlunun gözü sıcak havada her zaman bir ağacın gölgesini arar. Bir ağaç görünce saldıran, bir dere görünce aklına elektrik santrali gelen, berrak bir gökyüzünün örttüğü yemyeşil dağ düzlüklerini maden uğruna dozerlerle alt üst etmeyi hayal edenlerin düzeninde yaşamak da en az ölmek kadar acı verici olmalı. Çevre sorunu neredeyse bütün sorunların başında geliyor artık. Hayat, ciğerlerin temiz nefes alıyorsa güzeldir. Kâr hırsıyla cana kıyanların düzeninde bütün canlıların yaşamı tehdit altındadır. Bir ‘kurtarıcı’ beklemek acıyı uzatır sadece. Ağaca, suya, havaya uzanan elleri durdurmak, yaşamak için en önemli öncelik. Çelişki artık, bir ağaç görünce gözünde altın uçuşanla, o ağacı korumak isteyenler arasında.