Kuş Uçuşu'nun 'derdi' ne?

Netflix'in 'Kuş Uçuşu' dizisi üçüncü sezonuyla izleyicilerle buluşmaya devam ediyor. Yeni Bölüm'de Akademisyen ve Gazete Duvar yazarı Aylin Dağsalgüler'le 'Kuş Uçuşu'nu konuştuk.

DUVAR - Başrollerinde Miray Daner, Birce Akalay ve İbrahim Çelikkol'un yer aldığı 'Kuş Uçuşu' dizisinin üçüncü sezonu Netflix'te yayınlandı. Dizi, dünyada hala karar verici pozisyonlarda duran X kuşağıyla, yeni gelmekte olan Z kuşağının çarpışmasını gözler önüne seriyor.

Dizinin oyuncu kadrosunda ise Birce Akalay, Miray Daner, İbrahim Çelikkol'un yanı sıra Demircan Kaçel, Burak Yamantürk, İrem Sak, Defne Kayalar, Şifanur Gül yer alıyor. Koray Kerimoğlu'nun yönetmen koltuğunda oturduğu dizinin senaryosu Meriç Acemi imzası taşıyor. 

Yeni Bölüm'de bu hafta Akademisyen ve Gazete Duvar yazarı Aylin Dağsalgüler'le 'Kuş Uçuşu'nu konuştuk.

'YERLİ İŞLERDE GAZETECİ KARAKTERLERİN TEMSİLİ NEDEN DERİNLEMESİNE YOK'

Üçüncü sezonu hareketli bulduğunu belirten Dağsalgüler, "Üçüncü sezonu ben hızla izledim. Dijital platforma yerli bir dizi geldiğinde 'binge watching' yapıyorum, yani bir sezonu arka arkaya bölümleri izleyip bitiriyorum. Bunu da bir hafta sonunda bitirdim. Bence diğer sezonlara göre biraz daha hareketliydi ama mesela ilk sezonu izlerken çok gerildiğimi hatırlıyorum. İlişkilerinden dolayı, hırstan, stajyerlerin ya da Lale Kıran karakterinin onlarla olan ilişkileri beni germişti. Üçüncü sezon öyle değildi. Daha az şiddet de vardı, ikinci sezon ağır şiddet sahneleri de vardı. Dijital platformlarda bunları dozunda izlemenin hiçbir problemi yok bence" dedi.

Dağsalgüler sözlerine şöyle devam etti: "Bir yandan da dijital platformda olunca bir yerli dizi, beklentimiz farklı oluyor. Bu anlamda belki daha detay, daha derinlemesine düşünülmüş karakterler ve olaylar bekliyoruz ama burada bir kuşak çatışmasının bir temsiliyeti vardı. Onu da bence çok iyi oyunculuklarla paketlemiş oldular. Tabii o kuşak çatışmasının ötesinde haber odasının çatışmasını da bir izleyici olarak görmek isterdim. Çok favori dizilerimden biri 'The Newsroom'dur. Orada gerçekten habercilik tartışması vardı. Burada habercilikten, televizyonculuktan ziyade biz o ilişkileri izlemiş olduk. Bu noktada 'Türkiye'de hem televizyonda hem de dijital ekranlarda yerli işlerde, gazeteci, televizyoncu karakterlerin temsili neden derinlemesine yok?' diye düşündüm. Elimizde bir tane daha gazeteci var malum, 'Kızıl Goncalar'da."

'ESAS MESELE KUŞAK ÇATIŞMASI'

Dizideki esas meselenin kuşak çatışması olduğunu söyleyen Dağsalgüler, "Bu dizinin derdi aslında gazetecilik mesleğini, televizyonculuğu aktarmak değildi bence. Burada başka bir çatışma alanı vardı. Mesleki olarak yaşanan zorluklar küçük küçük değinildi ama esas mesele bir kuşak çatışmasıydı. Bu değişen, hepimizin sürekli görünür olma arzusunu taşıdığımız dünyada hırslar, rekabetin birbirine girdiği iş dünyasında özellikle kadınların karşı karşıya geldiği ortamlarda neler oluyor'u görmüş olduk. Bu anlamda gazeteciliğe dair iyi bir temsil olduğunu düşünmüyorum. Üçüncü sezonda Lale Kıran karakterinin YouTube'dan kendi yayınını başlatması ve ana akımı, haber kanalını terk etmesi bugüne dair benzerlik taşıyordu. Ama onu devam ettirmemesi bana ilginç geldi. Oysa ki bugün YouTube'dan yayın yapan, ana akımdan YouTube'a geçen gazetecilerin ne kadar takip edildiğini görüyoruz. Ya da çok yakın bir zamanda geçirdiğimiz seçim döneminde, seçim akşamında kimin ne kadar izlendiğini, daha geleneksel televizyon ekranının karşısında kimin olduğu çok konuşuldu. Bu anlamda iyi bir temsil değildi. Biz ana akımdan dijitale geçiş var diyoruz ama onlar ana akımda kalmış oldu" diye konuştu. 

Dağsalgüler dizide işlenen 'fon' konusuna dair, "Kızıl Goncalar'da da fonculukla suçlanan bir gazetecimiz var babası tarafından. Burada da bir fon devreye girdi ve aslında dizideki fon, bir şirketin sunduğu bir fon olarak karşımıza çıktı. Bugün ana akımdan gönderilen ve mesleğini tekrar tırnaklarıyla kazıyarak yapmak zorunda kalan pek çok gazetecinin Avrupa Birliği tarafından elde ettiği fonlardan çok farklı bir yapıydı o. İyi bir temsiliyet değildi" dedi. 

'MERİÇ ACEMİ'NİN TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE HEP BİR GÖNDERMESİ VAR'

Dizide Birce Akalay'ın canlandırdığı Lale Kıran karakterinin açıklaması hakkında da yorum yapan Dağsalgüler, "Dizinin senaristi Meriç Acemi'nin toplumsal cinsiyet rollerine hep bir göndermesi var. Kadını güçlendiren pek çok karakter yaratıyor. Burada da Birce Akalay'ın koyduğu pozisyon ve bunun biraz izleyicinin gözüne 'Bak, yine erkekler değil kadınlara açıklama yaptırtılıyor'u fark ettirmek için yaptığını düşünüyorum. Olumlu buldum bu fark ettirmeyi. Lale Kıran'ın açıklamasını değil ama gösterilme şekli rahatsız edici değildi" ifadelerini kullandı. 

Dağsalgüler, dizide de başrolde yer alan sosyal medyanın gücüne dair ise "Sosyal medya gündeminin de televizyona taşındığını çok görüyoruz. Ya da televizyoncuların da yarattıkları hashtaglerle sosyal medyada bir etkileşim alanı açıp onu sonra televizyon ekranına taşımaya çalıştıklarını görüyoruz. Tabii ki önemli. Twitter'da sadece yüzde 20'nin yarattığı bir gündem bile bir değişikliğe, farkındalığa yol açabiliyor. Bunun televizyona taşınması da çok doğal" dedi. 

'TÜRKİYE'DE EN ÇOK İZLEYİCİ TELEVİZYON EKRANININ BAŞINDA OTURUYOR'

Dağsalgüler, dizideki kuşak çatışması hakkında şu ifadeleri kullandı:

"Kuşak çalışmaları akademik alanda aslında yeni bir alan değil. Biz bunu medya aracılığı ile daha fazla duymaya, konuşmaya başladık ama sosyal bilimler alanının çok temel çalışma alanlarından biri olmuş. Benim bizzat içinde olduğum bir alan değil ama tabii ki bir öğretim üyesi olarak üniversitede sürekli gençlerle bir aradayım ve aramızdaki özellikle pandemi sonrası oluşan boşluk, mesafe endişelendiriyor. Bunun için bu konuyu anlamak ve üzerine ne yapabiliriz diye bir analiz oluşturabilmek için İstanbul İletişim Enstitüsü olarak bir öğretim elemanları ve öğrenciler arasındaki boşluğu tanımlamak üzerine bir araştırma tasarısı yaptık, bunun üzerine çalışıyoruz. Sonuçlar çıktığında üzerine ayrıca konuşuruz. Ben genel olarak Evrim Kuran'ın kitaplarından, yazılarından bunu takip ediyorum. Pek çok kıymetli akademisyen de var elbette kuşak çalışan. Mesela şu anda kuşakları tanımlarken arada oluşan yeni bir nesil var. Onlara da ev genci diyoruz; ne eğitimde ne istihdamda üniversite mezunu ama istihdama katılmamış, evde aileleriyle yaşayan nüfusun içinde de epey bir rakamı oluşturan bu gençler sadece Türkiye'nin değil bütün dünyanın problemi. Onların dertlerini anlamak, iş bulmama ya da işe başlamama motivasyonlarını anlamak için pek çok çalışma yapılıyor son dönemde. Buradaki bu çatışma üçüncü sezonda sanki onlar sulh oldular ve yan yana durmaya başladılar. Yan yana durmaya başladıktan sonra birbirlerini nasıl besleyeceklerini de isterdim. Ama sanırım dizi artık bitti, dördüncü bir sezon olmayacak. O hikayenin nasıl gideceğini ve oradan aslında birlikte dijital ekranlara nasıl geçeceklerini de görmek isterdim. Biz dizide ağırlıklı olarak televizyonun hala büyülü bir ekran cazibesini görüyoruz ki bu doğrudur. Türkiye'de en çok izleyici televizyon ekranının başında oturuyor hala. Dolayısıyla televizyon ekranında olmak çok görünür olmak, çok fazla insana ulaşmak demek. O daha fazla insana ulaşma bir anlamda bir rekabet tabii ki."

'GÜNÜMÜZ MEDYASIYLA BENZERLİK KURMAK MÜMKÜN DEĞİL'

Aylin Dağsalgüler, dizide gösterilenlerin günümüz medyasında benzer yönleri olup olmadığı hakkında şöyle konuştu:

"Türkiye medyasıyla karşılaştırdığımızda burası çok zor. O yüzden bir benzerlik kurmak mümkün değil. Türkiye'de, özellikle 2009 yılından sonra iktidarın çoğunluğuna sahip olduğu bir medya var. Bu da çok eşitsiz, büyük bir kutuplaşmayı beraberinde getiriyor. Aslında iki kutuplu bir medya var diyelim ki ve bu kutuplar ikiye ayrılmış bir şekilde değiller. Birisinin ağırlığı çok yüksek ve bütün güç tek bir tarafta. Bir tarafta da alternatif, muhalif bir ses olarak var olan medya var. Televizyon ekranında, gazetelerde veya internet sitelerinde. Ama özellikle televizyon üzerinden, ekranın en çok izleyiciye ulaştığı yerin televizyon olduğunu düşündüğümüzde bu ortam iki tane ses yaratıyor. O iki sesin izleyicisi birbirini duymuyor. Bunun çok iletişim hakkı, haber alma hakkı, haber alma özgürlüğü için çok eşitsiz bir ortam yarattığını düşünüyorum. Muhalif medyanın sesini muhalif seçmen, izleyici duyuyor. Orada yaratılan haberler karşı tarafa gitmiyor. Diğer tarafta iktidarın sesi gibi hareket eden, iktidarın bir çeşit kullanışlı bir aparatı gibi hareket eden medyanın sesini de iktidarı destekleyen izleyici ve seçmen duyuyor. Bu ayrılığın içinde gençlere, dizideki o Z kuşağına güncel medya ortamımızı anlatmak çok zor. 'Aslında önceden öyle değildi' demek..."

'DİJİTAL PLATFORMLAR GENÇLERE BİR ALAN OLUŞTURMADI'

Dağsalgüler, Netflix'e getirilen eleştiriler hakkında, "Ben bu eleştirileri sadece Netflix için değil bütün dijital platformlar için düşünmeliyiz. Disney Plus yerli içerikleri çekmiş oldu ama çekmeden önce ya da çekmesinin gerekçelerinden biri olan başarısızlığın sebeplerinden biri de benzer hikayeler, aynı oyuncular, aynı yapım şirketi tarafından daha kısa sürelerle izleyiciye sunulmuş oldu. Oysaki bu dijital platformlar hayatımıza girdiğinde daha yeni hikayeler, daha özgür hikayeler yeni isimler göreceğiz diye düşünmüştüm. Yeni isimleri de sadece oyuncular anlamında söylemiyorum. Dijital platformların bağımsız yapımcılara, genç şirketlere de kapı açabileceğini düşünmüştüm. Ben bugüne kadar Netflix'te zaten hali hazırda ana akımda iş yapmayan, tek yapım şirketinin Fatma dizisinin yapım şirketi olarak hatırlıyorum. Başka da vardır belki. Hep o büyük yapım şirketleri, büyük oyuncular, büyük senaristler, büyük yönetmenler... Burada biraz yeniliklere, gençlere kapı açan bir alan oluşturmadı bence dijital platformlar. Son dönemde de çok fazla yerli içerik izlemiyoruz, o yüzden geldiğinde de hemen tüketiyoruz. Ben 'Düğüm'ü henüz bitirmedim. Beğendim, bence farklıydı. 'Kuş Uçuşu' da farklı, 'Aşk 101' de farklıydı. Tabii ki yakın zamanda Berkun Oya'nın 'Kuvvetli Bir Alkış'ını izledik, o da çok farklıydı, cesur bir işti. Çok beğenen var, hiç beğenmeyen var. Böyle cesur adımlar atılabilmesi için de sizin çok büyük bir isim olmanız gerekiyor. Buna alternatif bir yol, bir kapı olamaz mı acaba? Ya da bu yapım şirketlerinin içinde gençler kendilerine daha kolay yer bulamaz mı diye düşünüyorum" diye konuştu. 

Van’da stratejik bir merkez: Binlerce yıllık geçmişe ışık tutuyor Keyfe de hüzne de eşlik eden mekan: Kemal'in Yeri Munzur’da tenbûr atölyesi: Dünyanın dört bir yanından katılımcı geldi Müzik Köyü 10. yılında Dersim Pülümür’e geldi Van'da bir pantomim sanatçısı: 'Bu işte bir sır var' Bask'tan Munzur'a: Kürtçe konuşan çellist