Kusturica Kahvesi’nin tespihçileri
Diyarbakır’da Diyar Çayevi cumartesi günleri onlarca tespih satıcısını ağırlıyor. Tezgahlarda sergilenen tespihler, meraklısına rengarenk bir görüntü sunuyor. Tespihlerin fiyatı ise binlerce liraya kadar çıkıyor.
DUVAR - Suriçi’nde, Ulu Cami’nin önündeki meydanda oturuyorduk adamla. Evi yasaklı bölgede kalmıştı, yıkılmıştı. Evden hiçbir eşyasını çıkaramamıştı. Ama evden çıkaramadığı eşyalara çok üzülmüş görünmüyordu. Onun içini en çok yakan kendi elleriyle diktiği ağaçlardı ve tespihleriydi. Şimdi tam hatırlamıyorum ama 10 kadar tespihi evde kalmıştı. Dediğine göre bu tespihlerin her biri en az bin lira değerindeydi. Yıllar içinde biriktirdiği, gözünden sakındığı tespihleri birer birer, gözleri dolarak anlatmıştı bana. Elindeki iri taneli tespihi göstererek, “Bir tek bu kaldı bende” demişti. Merakla incelediğim tespihi, ondan ayrılırken dalgınlıkla yanımda götürüyordum neredeyse ve bundan dolayı çok utanmıştım. Adamın gözleri elimde tuttuğum tek tesellisi tespihindeydi. O bakışları unutmak mümkün değil.
Ulu Cami’nin sol yanındaki Diyar Çayevi’nde her hafta cumartesi günü sergilenen tespihlere bakarken hatırladım bunları. Kısa, küçük masalar üzerinde sergilenen tespihler bir renk cümbüşü sunuyordu. Satanlar da satın alanlar da hep erkekti. Yaşlılar tespih tezgahlarına yakın oturuyorlardı ve sanki bir büyük hazzın içindeymiş gibi görünüyorlardı. Gençler, orta yaşlılar tezgahların tümünü gezme niyetindeydiler sanki. Her tezgahtaki tespihleri yakından inceliyorlardı. Bazı tespihleri avuçlarının içinde ovuşturuyorlar, tespih tanelerinin birbirine değerken çıkardığı sesleri dinliyorlardı. Kimi tespihlerin kokusunu içlerine çekiyordu.
Bu keyifli zaman öğleden sonra saat 2’ye kadar devam edecekti. Ve benim gibi tespihlere bir düşkünlüğünüz yoksa o keyiften kendinize pay çıkarmanız mümkün değildi. Sadece belki, insanların bir şekilde keyifli olması sizi de mutlu edebilir. Ne de olsa memleketin ahvali insanın elinden, gönlünden keyifli birçok şeyi aldı götürdü.
AHMET’İN CEBİNDEKİ BİNLERCE LİRA
Yazar Murat Özyaşar, bir sohbetimizde Diyar Çayevi için “Kusturica Kahvesi” demişti. Bunu söylerken çayevinin ve çayevine ‘takılanların’ Emir Kusturica filmlerini hatırlattığını kastediyordu. Özyaşar’ın, defalarca önünden geçip gittiğim çayevi hakkındaki tespiti mutlaka doğrudur. Suriçi’ni en iyi bilen Diyarbakırlı yazarlardan biridir çünkü. Tespih tezgahları arasında dolaşırken aynı hisse kapıldığımı belirtmeliyim.
Tezgahlarda tespih satanların büyük çoğunluğu başka şehirlerden geliyor. Saat 2’ye kadar Diyar Çayevi’nde tespihlerini sergiliyorlar. Daha sonra esnaf müşterilerine uğruyorlar ve buradaki işlerini de bitirince başka bir şehre doğru yola çıkıyorlar. Tespihciler, kendilerine tahsis edilen küçük bölüm ve sınırsız çay için 25 lira ücret ödüyorlar Diyar Çayevi’ne. Garson elinde çay tepsisiyle, kalabalığı yara yara çay dağıtıyor. Her gün sattığından daha fazla çay satıyor olmalı ki çay tepsisi elinden düşmüyor neredeyse.
Antep’ten gelip Diyar Çayevi’nde tezgah açan Ahmet, aynı zamanda tespih imalatçısı olduğunu da söylüyor. Ama anlaşılan o ki tespih imal etmekten çok satmayı seviyor. Çünkü dediğine göre haftanın 6 gününü şehir dışında tespih satarak geçiriyor. “Ekmek parası, yarın da Mardin’e gideceğim” diyor. Tezgahtaki tespihler hakkında bilgi veriyor. Fiyatları için, “30 liradan başlıyor” diyor. 30 liralık tespihler güzel renklere sahip olsa da kalitesiz malzemeden üretildiklerini ben bile anlıyorum. Ama elbette bunların da alıcısı var.
Benim merak ettiğim ise pahalı tespihler. Sorunca Ahmet ceketinin iç cebinden küçük bir poşet çıkarıyor. Poşetin içinde birbirine girmiş renkler göze çarpıyor. İpe dizilmiş irili ufaklı taşları poşetten çıkarıp gösteriyor Ahmet. Bu tespihlerin en ucuzu bin lira. Elinde tuttuğu tespihler için, “Osmanlıdır bunlar” diyor Ahmet ve uğultuyu bastırabilmek için yüksek sesle tespihlerin özelliklerini anlatıyor. Neden bir poşetin içinde ve ceketinin iç cebinde tutuyor bunları? Cevabı basit bir soru aslında. “Bunlardan bir tanesi kaybolursa bir aylık emeğim gider” diyor.
YAKUP, CEYLANPINAR’DAN HABER VERİYOR
Mardinli olan Yakup, ailesinin yerleştiği Urfa Ceylanpınar’dan gelmiş Diyarbakır’a. Dediğine göre bütün ailesi tespih üretiyor, Yakup ise nerede tespih satılıyor, orada. Yarın o da Mardin’e gidecek. Tespihe hastalık derecesinde meraklı insanların olduğunu söyleyen Yakup, son zamanlarda satışlarında büyük düşüş olduğunu belirtiyor. Çünkü kriz var ve insanların önceliği değişti. Çocukları ekmek beklerken insanlar kendi zevkleri için tespihe para harcayamaz. Bu, normaldir. Böyle diyor Yakup.
TESPİHLİ ŞİİR VE BİR ROMAN ÖNERİSİ
Bu arada tespihler toplanmaya başladı. Büyük poşetlerin içine fiyatlarına göre konuldu tespihler. Tespih satıcıları şehirdeki esnaf müşterilerine, ardından başka bir şehre gitmeye hazırlanıyorlardı. Kusturica kahvesi ya da asıl adıyla Diyar Çayevi de müdavimlerine kalacaktı.
Bu arada içinden tespih geçen şiirleri düşündüm. Romantik aşk şiirlerinin unutulmaz şairi Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Tespih” şiiri şöyledir: “Sen giderken gözlerim dopdoluydu/ Ve yağan yağmurla caddeler ıslak/ Yokluğundan bir rüzgar esti hazin/ Teselliler döküldü yaprak yaprak/ Gökyüzünde bir bir söndü yıldızlar/ Bir karanlık geldi gittiğin yerden/ Ümitlerim vardı tespih misali/ Sen giderken dağılıverdiler birden”.
Tespih demişken bir roman da önerebilirim. Mıgırdiç Margosyan’ın Aras Yayınları’nda çıkan “Tespih Taneleri”ni henüz okumadıysanız okuyun derim. Hiç romantik değildir roman. Mizahla kederi hafifletmeye çalışan üslubuyla Margosyan’ın tespih tanelerine benzettiği insanlarla tanışmak için…