Kutuplardan gelen sıcacık bir hikâye: Nanuk ve Pati Sonatı
Merve ve Begüm Çalımlı'nın ilk çocuk kitapları 'Nanuk ve Pati Sonatı', Doğan Egmont tarafından yayımlandı. Merve ve Begüm Çalımlı kardeşler, "Birlikte üretirken, özgürleştiğimizi hissediyoruz" dedi.
Likya Bademci
Eğitim ve müziğin hayatlarında önemli yer tuttuğu Merve ve Begüm Çalımlı kardeşler, biri uluslararası ilişkiler alanında diğeri ise klasik müzik alanında bilinen isimler olsa da pek çoklarımız için yeni iki isim. Onları hayatımıza sokan şey ise beraber kaleme aldıkları ilk çocuk kitapları 'Nanuk ve Pati Sonatı'. Doğan Egmont’tan yayınlanan kitap, 21. yüzyılın en önemli sorunu olan iklim krizine dikkat çekerken bunu müziğin evrensel dilinden güç alarak yapıyorlar. Çalımlı kardeşlerin bu kitabı yazmalarındaki temel sebepleri ise umutları yeşerten bir söylem oluşturmak. Bunu da en iyi bildikleri yoldan, notalardan geçerek yapıyorlar.
Geceleri büyüleyici kuzey ışıkları, gündüzleri ise buzullardan yansıyan güneş ışınlarıyla parıldayan Kanuk Adası’nda başlayan macera, sürüklenen bir buzul parçasının peşinde arkadaşını arayan Nanuk ile şehre dek uzanıyor. Kutuplarda başlayan bu sımsıcak hikâye vesilesiyle Merve ve Begüm Çalımlı ile bir araya geldik ve ilk kitaplarından, iklim krizine, müzikten, çevre ve toplumsal konularda sanatçıların üstüne düşen görevlere derken daha pek çok farklı konuda sohbet ettik.
Önce sizi tanıyarak başlayalım. Kimdir Merve ve Begüm Çalımlı?
Merve Çalımlı: Hayatları eğitim ve müzik ile geçen iki kız kardeşiz, aramızda iki yaş var. Ben İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) öğretim görevlisi olarak uluslararası ilişkiler alanında çalışıyorum. Aynı zamanda Bilgi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi doktora öğrencisiyim ve tez savunmama hazırlanıyorum. Bologna Üniversitesi’nde ve Brezilya’da Sao Paulo’da Fundaçao Getulio Vargas’da araştırmalarda bulundum. Lisansımı Kadir Has Üniversitesi, yüksek lisansımı Koç Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında tamamladım. Küçük yaşlarımdan bu yana piyano çalıyorum. Kaizer adında bir kedim var.
Begüm Çalımlı: Keman ve piyano çalmaya 6 yaşımda başladım. 10 yaşıma geldiğimde, klasik müziğin hayatımın büyük bir alanında olmasını istediğim için konservatuvar sınavlarına hazırlanmaya karar verdim. Erken yaşta bu kararı verebildiğim için şanslı olduğumu düşünüyorum. Orta okul, lise ve üniversite eğitimimi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda tamamladım. Şu anda, Sanatta Yeterlilik (doktora) programına hazırlanıyorum. Halen aynı üniversitede öğretim görevlisiyim. 2008 yılından beri, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın keman sanatçılarındanım. Bugüne kadar Amerika’da ve Avrupa’da birçok orkestrayla konserler gerçekleştirdim ve turnelere katıldım. Benim de Obi adında bir kedim var.
Bu iki yazarlı bir kitap. Birlikte kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Hikâye anlatıcılığını hep çok sevdik. İnsanların da kendi hikâyeleriyle harekete geçtiklerine inandık. Son zamanlarda yaşadığımız sosyo-ekonomik sorunların, küresel sorun olarak gördüğümüz iklim krizinin önüne geçmesi de oldukça dikkatimizi çekiyor ve bizi iklim krizine dair harekete geçmek adına düşündürüyordu. Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma hedefinden biri olan iklim krizini daha iyi anlamak, geleceğimiz için mutlaka edinmemiz gereken prensipleri ve almamız gereken önlemleri uygulamak adına çok araştırdık, okuduk. Bu çabamızı da müzik yoluyla hem çocuklara hem de büyüklere yönelik bir hikâyeye dönüştürerek iklim krizine ses vermek istedik. Özellikle de iklim adaleti ve iklim krizi için çalışan çocuklar en büyük ilham kaynağımız oldu diyebiliriz. Kitabı yazmaya böyle karar verdik.
Beraber kitap yazmak nasıl bir deneyim? Birbirinizi beslediğiniz taraflar neler oldu bu kitabı yazarken?
Öğretici, aynı zamanda da takım ruhunu barındırdığı için dayanışmaya dayalı bir deneyim oldu. İki kız kardeşiz. Merve’nin öğretim görevlisi olarak daha bilimsel, akademik ve araştırmaya dayalı çalışmaları ile benim hem keman sanatçısı hem de erken yaş çocuk eğitimine dair sahip olduğum deneyimlerim birbirimizi besleyen güçlü yönlerimiz oldu.
'ÇOCUKLAR İLE ÖĞRENİYORUZ, BÜYÜYORUZ'
Kardeşlik ilişkiniz de hep böyle miydi? Bundan önce de birlikte ürettiğiniz şeyler oldu mu yoksa bu ilk mi?
Çocukken annemize ve babamıza verdiğimiz piyano-keman konserlerini sayamıyoruz değil mi? Evet, birlikte ilk üretimimiz 'Nanuk ve Pati Sonatı' oldu. Bir araya gelerek Nanuk’un Kanuk Adası’ndan şehre sürüklenmesiyle başlayan serüveni boyunca, neler hissedebileceğini, kelimeleri kullanabilseydi eğer neler söyleyebileceğini düşündük. Kardeşlik ilişkimiz de Nanuk’u kaleme aldığımız gibi gelişti diyebiliriz. Kasetlere ses kaydı yapılabildiği zamanlarda, kendi kendimize konular belirleyip radyo programı yapar, hikâyeler anlatır, şarkılar söylerdik.
Peki bu nasıl hissettiriyor?
Birlikte üretirken, özgürleştiğimizi hissediyoruz. Duygusal bir emek verdik ve birbirimizden çok şey öğrendik. Yazdıkça daha da sorumlu hissettik, birbirimizi teşvik ettik. Yeri geldi birbirimize rehber olduk. Sadece insan-doğa ilişkilerini değil, insan-insan ilişkileri üzerine de düşündük. Kayıtsız kalmadığımızı hissediyoruz; payımıza düşen sorumluluğu bir nebze de olsa yerine getirdiğimizi hissediyoruz. Kitabı okuyan çocukların yorumlarını ve düşüncelerini duymak bizi çok mutlu ediyor. Anlam katmış olduğumuzu hissediyoruz. Çocuklara yazıyoruz, çünkü çocuklar ile öğreniyoruz, büyüyoruz.
Kitap aslında iki ayaktan güç alıyor: İklim değişikliği ve müzik. Bu iki bambaşka şeyi bir araya getirme fikri nasıl gelişti?
'Nanuk ve Pati Sonatı', iklim değişikli ve müziği birleştiren çok katmanlı bir hikâyeden oluşuyor. İklim krizini uluslararası klasik müzik çevrelerinde duyulabilir kılmak adına gerçekleştirilen konserleri ve müzikal eylemleri duymuştuk. Bunlardan biri, İtalyan piyanist Ludovico Einaudi’nin buzullardaki piyano performansıydı mesela. Çok etkilenmiştik. Bunu bir kutup ayısının gözünden anlatmak istedik. Rusya’da şehre inen kutup ayıları, çocukların zihinlerinde canlandırabilecekleri ve duyumsayabilecekleri hikayemizin gerçeklik boyutunu oluşturdu.
'ÇOCUKLARA FARKINDALIĞI UMUTLARI YEŞERTEN BİR SÖYLEMLE ANLATMAK İSTEDİK'
İklim değişikliği aslında son 20 yıldır var ama ne zaman ki etkilerini net gözlemleyebilir olduk, o zaman farkında vardık. Kitap bu anlamda, çocukların küçük yaşta bilinçlenmesi için de önemli bir görev üstleniyor. Sizi buna dair bir şey yazmaya iten temel sebepler nelerdi?
İklim değişikliği, sürdürülebilirlik, iklim adaleti, devletlerin iklim krizine yönelik politikaları, iklim krizi müzakerelerinde öne çıkan çıkar çatışmaları ve çeşitli çıkar gruplarının iklim krizi ile mücadeleyi şekillendirmedeki baskın rolleri gibi konularda, çok değerli bilimsel çalışmaların üretildiği bir akademik çevre mevcut. Bugün iklim krizini ve etkilerini tüm bilimsel yönleriyle, konferanslarda, kongrelerde tartışabiliyoruz belki ancak biz bu bilimsel çemberin biraz dışına çıkmak istedik. İklim krizi, reddedilemez bir olgu haline gelmişken, erken yaşlarda çevre bilinci ve iklim krizi farkındalığı oluşturabilecek bir söyleme ihtiyacımız olduğunu hissettik. İklim kriziyle mücadele eden iklim aktivisti çocuklar gibi gelecek umudu taşıyan her birey, bu farkındalığa sahip olmalı. Çocuklara bu fikri, umutlarını yeşerten bir söylem ile anlatmak istedik. Özetle, temel sebebimizin, umutları yeşerten bir söylem ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz. Bu söylemi, en iyi bildiğimiz ve ortak konuştuğumuz dil olan müzik üzerinden yapmak istedik. Dinledikçe ve düşündükçe; klasik müziğin doğanın bir izdüşümü olarak yankılandığını fark ettik. İhtiyacımız olan söylemi müzik ile bulduk. Müzik bizim için yaşamın en temel kaynaklarından biri. Müziği duyabiliyorsak umut her zaman vardır. Piyano çalıp beste yapan bir kutup ayısı varsa; daha da çok umut vardır.
Kitapta kahramanımız Nanuk, müziğin evrensel gücünü evrensel bir soruna dikkat çekmekte araç olarak kullanıyor. Müziğin sözle ifade edilemeyenleri nota ve hislerle anlatma konusundaki gücü tartışılmaz. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Kitapta Nanuk, Pati sonatını yazıyor. Tıpkı, Beethoven’ın Ay Işığı sonatını yazması gibi. Nasıl ki Beethoven’ın eşitlik, özgürlük, kardeşlik gibi düşünceleri var, Nanuk da dayanışma, sıfır karbon ayak izi ve temiz bir gelecek gibi düşüncelere sahip. Onu ayakta tutacak olan kuvvetin, beste yapma tutkusu olduğuna inanıyor. Onu kahramana dönüştüren de içinde yaşadığı koşullara sessiz kalmayıp, müzik ile keşfettiği yaratıcılık yönüyle hayata bağlanması.
Z kuşağı diye de adlandırılan jenerasyon aslında yetişkinlere çok büyük bir ders verdi. İçinde yaşadıkları dünyaya sahip çıkma konusunda çok ilham veren şeyler ortaya koydular. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Z kuşağı, bizim çocukluğumuzda öğrendiğimiz metotlar ile bilgi sahibi olmuyor. Öğrenme hızları, çocukluğumuzdaki öğrenme hızımızdan çok daha ileri seviyede. İklim adaleti ve krizi ile ilgili çok açık ve net seçimleri, yaşamlarına almak istedikleri belirli tercihleri var. Araştırıyor, sorguluyor ve bu konuya dair rakamları çok iyi biliyorlar. Bu sebeple, bilimin söylediklerine dayanarak söz hakkı istiyorlar. Hayal kurmuyorlar, beraberlikten güç alarak dünyayı değiştiriyorlar. Geleceğimizi farklı bir bakış açısı ile yeniden tasarlamamız gerektiğini savunuyorlar. Mesela; acilen netleştirmemiz gereken geleceğe dair prensipleri var; Türkiye’nin, küresel sıcaklık artışını 2100 yılının sonuna kadar 1,5 °C üstü ile sınırlamayı hedefleyen Paris İklim Anlaşması’nı onaylaması gibi. Ya da gelişmiş ülkeler gibi iklim değişikliği konusunu, ülkemizde de eğitim müfredatlarına alınmasını ve duyarlı genç nüfusun çoğalmasını istiyorlar.
Kitabı okurken aslında iklim değişikliği konusunda hepimizin bir şeyler yapabileceğini hatırlattığını düşündüm. Bu konuda sizin fikirleriniz neler?
Öncelikle en yakınlarımıza örnek olmakla başlıyor her şey. Bilinçli, duyarlı, özgüveni yüksek bireyler ancak farkındalığı yüksek toplumlardan doğar. Geleceğe dair kalıcı izler bırakmak istiyorsak, tüm canlılarla birlikte paylaştığımız gezegenimize sahip çıkmalı ve onu korumalıyız. Kendi yaşam tarzımızda yapacağımız ufak değişikliklerin bile çok büyük etkileri var. Örneğin, tek kullanımlık plastiklerin sınırlandırılması, suyun ve elektriğin bilinçli kullanımı ve geri dönüşüm ihtiyaçları doğrultusunda tüketim alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.
Bahsettiğimiz iki ana temada kişisel kariyerlerinizin etkisi nasıl oldu?
Kişisel kariyerlerimiz çerçevesinde, bu alanda çalışan iklim krizi uzmanları ve bilimcileri, sürdürülebilirlik üzerine çalışan uzmanlar, gönüllüler ve kültür sanat destekçilerine ulaşabilmek, fikir alışverişinde bulunmamız açısından çok etkili oldu. İklim krizine ilgi duyan ve bu alandaki gelişmeleri takip eden birçok arkadaşımızın görüşünü de alabildiğimiz için çok şanslıyız.
'TÜRKİYE'DE BİLİNÇ VE HASSASİYET VAR ANCAK KİTLESEL BOYUTTA DEĞİL'
Einaudi’nin buzullardaki performansından örnek verdiniz. Türkiye’de bu konuda yeterli bilinç ve hassasiyet var mı sizce? Hem sanatçı hem de akademisyen gözüyle neler yapılabilir?
Türkiye’de iklim değişikliği konusunda bilinç ve hassasiyet olduğuna inanıyoruz; ancak bu bilincin ve hassasiyetin kitlesel boyutunun yeterli olmadığını düşünüyoruz. İklim krizi konusunda ortak bir akıl geliştirmek için, ortak bir söyleme ihtiyacımız olduğunu hissediyoruz. İklim krizi hakkında konuşmaya başladığımızda, bu söylemi oluşturmaya da başlamış oluyoruz. Konuşunca, yazınca, anlatınca, besteleyince, bilinç ve hassasiyeti kitlelere yayma konusunda adım atmış oluyoruz. Sanat ise farklı disiplinleri bir araya getiren güvenli bir alan. Sanatçıların da ne kadar iyi iletişimciler olduğunu ve söylemlerinin de ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz. Türkiye, Paris Anlaşması’nı imzalayan fakat onaylamayan yedi ülkeden biri. Ülkemiz adına, Paris Anlaşması’nın, sanatçılar tarafından sahiplenilmesi ve konunun gündemde tutulması oldukça önemli. Paris Anlaşması’nın onaylanması talebinde, kültür-sanat dünyasının daha aktif rol oynaması gerektiğini düşünüyoruz. Sanatçı ve akademisyen gözüyle, kurumların, farklı disiplinlerden gelen uzmanların bir araya gelmesini oldukça önemsiyoruz.
Siz gelecekte nasıl bir dünya hayal ediyorsunuz?
En başta daha barışçıl bir dilin her zaman daha değerli olduğunun bilincinde bir dünya hayal ediyoruz. Gezegenimizi paylaştığımız tüm canlıların, huzuru ve yaşamı için atılan bilimsel, kültürel ve ekonomik gelişmelerle birlikte, kaynaklarımızın tükenmediği, doğa ve tüm canlılar için daha yaşanabilir, adil bir dünya ve ortak bir gelecek hayal ediyoruz.
Peki sizin severek okuduğunuz çocuk kitapları ya da çocuk kitabı yazarları kimler?
La Fontaine’in Masalları, Pıtırcık serisi, Harry Potter, Küçük Prens, Şeker Portakalı, Pal Sokağı Çocukları, Dr. Seuss, Jules Verne, Aziz Nesin ve Dan Brown’ın Hayvanlar Senfonisi aklımıza ilk gelenler.
Son olarak bu kitabı okuyacak çocuklara ne söylemek istersiniz?
Doğanın sesine kulak verin ve geleceğe temiz izler bırakın. İklime ses vermeye devam edelim ve müziğimiz hiç susmasın!