Serencamını dakika dakika televizyonlardan izlediğimiz ve dünkü tantanalı törenle altıya yeniden tahkim edilen Millet İttifakı resmen Cumhurbaşkanı adayını açıkladı. Kılıçdaroğlu süreci çok ama çok iyi yönetti. Kapıyı kapatan değil, açık tutan oydu; Meral Hanım’ın aksine sinirlerine hâkim olan da. Elbette altı parti arasında mekik dokuyan parti-diplomatlarının, en başta da Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’nun da hakkını yememek lazım. Cumhur İttifakı’nın 5 günlük keyfi de yarım kaldı.
BBC Haber’deki makalesinde Robert Greenall, 74 yaşında, alt perdeden konuşmayı seven Kılıçdaroğlu’nun, ateşli, karizmatik Erdoğan’ınkinden hem içerik hem de üslup açısından farklı bir vizyon sunduğunu belirtiyor. Greenall, Kılıçdaroğlu taraftarlarının onun popüler albeniye sahip olmamasından endişelendiğinin de altını çizmekte.
MADEM AYRIL(MA)MAKTI SENİN MURADIN NİYE BİZİ ATEŞLERE YANDIRDIN
Akşener, son bir haftanın kaybeden ismiydi: Akşener sorunu yaratan, Kılıçdaroğlu ise sorunu çözen, çözüm üreten taraf olarak oldu. Akşener hiç değilse hatasını erken fark etti ve geri adım atma cesaretini de gösterdi. Karşılığındaysa gerçekten içi boş bir “icracı cumhurbaşkanı yardımcılığı” sözü aldı. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, cumhurbaşkanının uygun göreceği bir zamanda icracı cumhurbaşkanı yardımcısı görevlerine getirilecekler?
Gerçekten bu kriz bunun için mi çıkmıştı ya da böyle bir ara formülün bulunması ile “hangi sorun” çözülmüş oldu? Bence hiçbir sorun! İcracı Cumhurbaşkanı Yardımcılığı formülü sadece ama sadece Meral Hanım’ın ağzına bir parmak bal çalmak, bak senin istediğini de yaptık demek için ortaya atılmış, gereksiz, lüzumsuz bir formül oldu. Ya da şöyle düzelteyim cümlemi, bu ya da buna benzer bir hamle Akşener’in masaya dönmesini kolaylaştırdı ama İmamoğlu ve Yavaş’ın İcracı Cumhurbaşkanı Yardımcıları olacak olması hiçbir şeyi kolaylaştırmayacak, hiçbir işe yaramayacak.
Dürüst olmak gerekirse ben, 2024 yılında gerçekleştirilecek yerel seçimleri riske atacağını ve İmamoğlu ve Yavaş’ı belediyelerden alarak Cumhurbaşkanlığı köşküne çekeceğini hiç ama hiç düşünmüyorum. Açıkçası her iki ismin belediyelerine yeniden seçilmeyi istemek yerine, işlevsiz ve önemsiz “Cumhurbaşkanı Yardımcılığı” görevine tayin edilmeyi arzu edeceklerini bile düşünmüyorum.
GENİŞ İTTİFAK
Kriz sürdüğü sırada Kılıçdaroğlu’nun sosyal medyadan yayınladığı videosunun dikkatli okunması gerektiği düşüncesindeyim. Akşener’in masadan kalkmasından sonra yayınlanan bu videoda Kılıçdaroğlu “sofrayı genişletmekten” bahsediyordu: “Biz bu yola çıkarken hep Halil İbrahim Sofrasından bahsettik. Sofraya o oturmasın, bu oturmasın diyerek ülkeyi toparlayamayız. Birilerini hor görerek, göz ardı ederek Türkiye’yi değiştiremeyiz. Tarihi sorumluluğumuz var bizim… Hepimizin sorumluluğu var ve sorumlu davranacağız. Bana gelince, ben bu saatten sonra değişmem. Ben birleştiririm, birleştirmeye de devam edeceğim. Sofra büyümek zorunda. Bunu da kimse durduramaz. Umudum… sofraya herkesi davet etmemizdir. Birilerinin kalkması yerine tüm renklerimizin oturmasını sağlamamızdır.”
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında ismini zikretmese de Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan bahsettiği çok ama çok açıktı. Tam da Akşener’in masadan kalktığı günlerde hem Akşener’i itidale davet eden hem de onun tek alternatif olmadığını hatırlatan çok önemli bir konuşma olduğu düşüncesindeyim. Akşener’in masaya dönmesinde bu konuşmanın “ne kadar” rolü oldu, ölçüp biçip söylemek mümkün değilse de ben hayli önemli olduğunu düşünüyorum. Hatta Akşener’in masadan kalkıp tekrar oturması sürecinde yapılan bu açıklamanın Emek Özgürlük İttifakı ile daha geniş bir iş birliği imkanını da kuvveden fiile geçirebileceğini düşünüyorum.
Nitekim adaylığı açıklanır açıklanmaz gerek Mithat Hoca’nın, gerek Selahattin Demirtaş’ın gerekse de TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın Kılıçdaroğlu’nu tebrik etmeleri, Sancar’ın Kılıçdaroğlu’nu HDP Genel Merkezi’ne davet etmesi ve CHP’den Özgür Özel’in de davete icabet edileceği yönünde açıklamalarda bulunması nedeniyle yakın tarihlerde İyi Parti’ye “rağmen” Emek Özgürlük İttifakı ve HDP ile görüşmelerin başlayacağını düşünebiliriz.
Meral Hanım olası bir “HDP ile görüşme krizine” sesini çıkarabileceği bütün kozlarını yitirdi. Bütün şansını Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın İcracı Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı’na fit olarak kaybetti. Bundan sonra yaratacağı herhangi bir krizin faturasının çok daha ağır olabileceğini de anladı.
Daha önceki bir yazımda bu aralar en çok yad edilen siyasînin Süleyman Demirel ve onun “-Siyasette bir gün çok uzun bir süredir.” sözü olduğunu yazmıştım. Yine bu sözü anarak bitirmek istiyorum. Siyasette bir gün gerçekten uzun olabiliyor. Seçimlere kadar köprünün altından ne çok sular akacak, şu anda aklımızın ucundan bile geçmeyen ne ihtimalleri konuşuyor olacağız. Ve unutmamak gerekiyor ki bu gerçek sadece Millet İttifakı için değil Cumhur İttifakı için de geçerli.
Türkiye en uzun iki ayına girdi bile.