Kuzey Dakota: Bir boru hattı neye mâl olur?

ABD’de üç yıldır yoğun biçimde devam eden petrol boru hattı protestolarına polis şiddetle saldırırken enerji şirketleri farklı yöntemlerle eylemleri itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Enerji şirketlerinin, protestocuların arasına ajan yerleştirdiği ve kitleleri provoke ettiği tanıkların anlatımlarıyla haberlere de yansıdı.

Abone ol

ANKARA - Göz alabildiğinde bir beyazlık kaplıyor ekranı, kamera biraz uzaklaşınca bu beyazlığın kar olduğunu anlıyoruz. Sıradan küçük bir kasabada karın hakimiyeti altına almadığı hiçbir nokta yok. Sıcak bir odada filmi izlerken dahi o karın soğuğunu buzunu içinizde hissediyorsunuz. Bahse konu olan film, 1996’da Frances McDormand'a en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazandıran, en iyi senaryo Oscar’ını da alan Fargo... Film, katili yakalayan polis memurunun elindeki bir deste parayı sallayıp, “Her şey bunun için miydi? Değer miydi? Üç insan öldürdün. Para gerçekten buna değer miydi?” sorusuyla bitiyor.

Fargo'nun geçtiği bölge ABD’nin Kuzey Dakota eyaleti. Son üç yıldır söz konusu eyalet yine gündemde: ABD Başkanı Donald Trump’ın 24 Mart 2017’deki onayıyla inşasına başlanan Dakota Access Boru Hattı protestolarıyla...

ABD: BİR PETROL BİR GAZ BİR DE BORU HATTI’NDAN TAT ALIYORUM

2000’lerin başında ABD'de başlayan kayaç gazı ve petrolü çalışmaları 2008’den itibaren ivmelendi ve ABD dünyadaki en büyük üç petrol üreticisi arasına katıldı. Dahası Washington, doğal gaz konusunda da 2030’da LNG piyasasının yüzde 20’sini elinde tutmayı hedefliyor. ABD’nin enerji konusundaki önceliği ilk olarak kendi bağımlılığına sınır çekmek.

ABD, 2000’lerin ortasına kadar dünyanın en büyük petrol tüketicisiydi. Artık ABD’nin petrolü var. İyi ama bu petrol nasıl taşınacak? Cevap: İki boru hattıyla. Birincisi, Keystone XL hattı. Hat, Kanada petrolünü Meksika Körfezi’ne taşımayı hedefliyor. Bir nevi Kanada petrolünün uluslararası piyasaya açılma hamlesi. Diğer hat, Dakota Access Boru Hattı. Bu hat, Kuzey Dakota'nın Bakken bölgesinden çıkarılan ham petrolün Güney Dakota ve Iowa eyaletlerinden üzerinden Illinois'e taşıyacak. Keystone hattı, 8 milyar dolar. Dakota Access’in ise 3 milyar dolara mal olması bekleniyor. Ancak maliyetin rakamların hesaplayamayacağı kadar büyük olduğunu düşünen milyonlar var.

'DAHA NE KADAR SÖMÜRÜLECEĞİZ!'

Tarihsel bir zulmün kısa özeti bu başlıktaki cümle. Cümlenin sahipleri, Kuzey Dakota’da yaşayan Kızılderili kabileleri. Trump’ın müzakereleri Exxon Mobil’in CEO'luğundan dışişleri bakanına devşirdiği Rex Tillerson’a bıraktığı meşhur hat.

Kuzey Dakota’da yaşayan yerli kabileleri, hattın güzergâhındaki bir kısım arazinin, 19'uncu yüzyıldan kalma antlaşma nedeniyle Standing Rock Sioux adlı Kızılderili kabilesine ait olduğu belirtiyor. Kızılderililer ayrıca, projenin planlandığı bölgede, atalarının mezarları olduğunu, kendileri için kutsal saydıkları bir su yatağına ve çevreye zarar vereceğini dile getiriyorlar. Yerli halkın isyanına karşı “başka yere taşının o zaman” diyenlere cevap yine kabilelerden geliyor: Bulunduğumuz bölgeler bir şekilde sanayiye açılıyor ve bize gidin diyorlar. Gidecek yerimiz yok. Bu sömürgecilik değil de nedir!

Protestolara karşı olanlar, ABD’nin yüce çıkarlarından bahsediyor. Koca ABD’nin çıkarları dururken iki kabilenin isyanına mı kulak verecektik diyorlar bir nevi.

Dakota Hattı protestosunda Kızılderililer ön plana çıksa da dünyanın çeşitli yerlerinden çevre gönüllüleri ve Kuzey Dakota halkı onları yalnız bırakmıyor. Eylemlere ülkede ünlü oyuncuların da aralarında olduğu milyonlar destek veriyor. Milyonlar, olası bir petrol sızıntısının nehirlerini kirletecek olmasından, tarım arazilerine verilecek zarardan, yüksek karbon bağımlılığından şikayet ediyor. "Başka bir yolu yok mu? Neden bu yüksek meblağlar yenilenebilir kaynaklara aktarılmıyor?" diye soruyorlar. Ancak aldıkları cevap, polis copları, tazyikli su ve tutuklama...

ENERJİ ŞİRKETLERİ VE STRATEJİLERİ

Enerji şirketleri, halkların projelerini protesto etmesiyle yeni tanışmıyor. Latin Amerika’dan Afrika’ya uzanan bir direniş kültürü mevcut. Şirketlerin buna dönük geliştirdiği stratejileri var: Üst düzey yetkilere rüşvet verme, protestocuları satın alma, yalan vaatlerle halkı kandırma... Buraya kadar saydıklarımız alışıldık olanlar. Yine alışıldık ancak gündeme gelmeyen bir yöntem var: Protestocuların arasına ajan yerleştirme ve kitleleri provoke ederek aşırı hareketlere sürükleme.

Kuzey Dakota’da benzer bir durum söz konusu. Geçtiğimiz hafta yayınlanan bir haberde söz konusu projede görev alan bir şirketin, protestocuların arasına ajanlarını soktuğu, protestolara öncülük edenlerin bilgilerini topladığı ve tutuklanmaları için baskı yaptığı ortaya çıktı. Tutuklanan bazı protestocular bu bilgileri doğruladı.

BORU HATTININ MALİYETİ BİRİMİ PARA MI?

Şirketlerin protestoları kendi lehine çevirme stratejisinin bir örneği Promised Land (Kayıp Umutlar) filminde de görülür. Global isimli bir enerji şirketi, küçük bir kasaba halkını ikna edip arazilerini almalıdır. Amaç, kasabanın altında olan kayaç doğal gazını çıkarmaktır. Kasabalılar, tarımla geçinen yoksul bir halktır. Şirketin çalışanlarının “Milyoner olmak istemez misin? Para dostum, para!.. Ondan önemli ne olabilir!" sözleri halkı iknaya yetmez. Şirket, çalışanlarının performansının yetmediğini görür ve kasabaya sözde bir çevre gönüllüsü yollar. Hayvanların öldüğü bir afişi tüm kasabaya asan gönüllü, şirkete “defol” der ve halka bu fotoğrafa neden olanın bu şirket olduğunu söyler. Nihayetinde şirket çalışanları fotoğrafın sahte olduğunu ve kendi şirketlerinin bölgesinde meydana gelmediğini ispatlar. Çevreci ortadan kaybolur, halkın “bak bu şirket değilmiş kıyıma neden olan deyip arazisini satması” amaçlanmıştır. Çevre gönüllüsünün şirketin arazi toplamaktan sorumlu yetkilisine söyledikleri durumun özetidir: Size güvenmiyorlardı. Arazilerin alımını sadece size bırakacaklarını mı sandın? Protesto varsa ona sızıyoruz, protesto yoksa örgütlüyoruz. Yani hep biz kazanıyoruz.

Kuzey Dakota’da yaşananlar da bundan farklı değil. Yaşamlarını, tarihlerini, mezarlarını, nehirlerini petrol devlerine karşı korumaya çalışan insanların çabası gözlerini hırs bürümüş şirketlere karşı Fargo’daki soruyu yeniden sorduruyor: Değer mi? Bir boru hattı ve oradan kazanılacak para, yıkım, göz yaşı, kıyım, çevre tahribatı, yüzyıllardır orada yaşan insanları yerinden etmeye değer mi?