Lacivert Dergi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Akar: İlk şartımız yerli ve milli eksenden bakmak!
Lacivert Dergi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Akar ile dergicilik 'mefhumunu' konuştuk. Akar, "Büyük Doğu ile oluşan, oradan Diriliş, Mavera ve Dergâh’a ulaşan dergi geleneği, ele aldığımız meseleleri işleyiş biçimimize rengini verir. Bu rengin dışındaki renklere kapalı olmamakla birlikte farklı düşünüş biçimlerini de hesaba katabiliriz, ama birinci koşulumuz orada da yerli olmaktır" dedi.
DUVAR - Lacivert Dergi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Akar ile son dönem dergi üreticiliği bağlamı hususunda konuştuk. Türkiye dergiciliğinin varoluş meselesini, sosyal medyanın yazınsal olan üzerine etkisi üzerine de detaylı bir konuşma yaptığım Akar, "Hangi konuyu ele alırsak alalım birinci şartımız o konuya yerli ve milli eksenden bakmaktır. Dergi olarak popüler kültür alanında ilerlememize rağmen kendimizi Türk dergiciliği içindeki İslamcı geleneğin çıkardığı dergilere yaslarız" diyor.
İlk olarak, siyaseti, sosyal bilimleri ya da edebiyatı konu alan herhangi bir yazı kaleme alan bir yazar, derginize nasıl ulaşıyor?
Genelde mail yoluyla ya da Twitter üzerinden DM kullanarak ulaşıyor yazarlar ve yazar adayları. Fakat biz dosya üzerinden çalışan bir dergi olduğumuz için gönderilen yazıların o ayki dosya ile uyuşması şartını arıyoruz. Serbest makaleler ise genelde bizim iletişimde olduğumuz yazarlar tarafından yazılıyor, o da ayrı bir iletişimle gerçekleşiyor genelde.
'İDRİS KÜÇÜKÖMER VE SADUN AREN ÜZERİNDEN OKURUZ'
Üretiminizi hangi kaygılarla inşa ediyorsunuz? Felsefi ve politik düşünüş biçiminizin altyapısını hangi değerler üzerinden inşa ediyorsunuz?
Hangi konuyu ele alırsak alalım birinci şartımız o konuya yerli ve milli eksenden bakmaktır. Dergi olarak popüler kültür alanında ilerlememize rağmen kendimizi Türk dergiciliği içindeki İslamcı geleneğin çıkardığı dergilere yaslarız. Bu anlamda Büyük Doğu ile oluşan, oradan Diriliş, Mavera ve Dergâh’a ulaşan dergi geleneği, ele aldığımız meseleleri işleyiş biçimimize rengini verir. Bu rengin dışındaki renklere kapalı olmamakla birlikte farklı düşünüş biçimlerini de hesaba katabiliriz, ama birinci koşulumuz orada da yerli olmaktır. Mesela sol düşünce içerisinde bir fikri işliyorsak biz onu İdris Küçükömer ya da Sadun Aren solculuğu üzerinden okumayı severiz. Yine milliyetçilik üzerine bir düşünce halkası içindeysek onu da mesela Erol Güngör üzerinden okumayı severiz. Dolayısıyla evet popüler bir fikir dergisiyiz ama birinci derdimiz yerli ve milli olmak, ayrımı da merceği de oradan bakarak tutmaktır.
Dergicilikte editör-yazar ilişkisini nasıl yorumlarsınız? İlk kez bir dergiye yazı gönderen bir yazarın editörle ilişkisi, ona bakış açısı ne oluyor?
Burada bakacağımız ilk şey yazarın imzasıdır. Yani metni gönderen kişi tanıdığımız biri midir. Sonra gönderdiği metin ilkelerimizle çelişir mi. Eğer yazar yolun başında biriyse de yazdıkları üzerinden haberleşmeyi doğru buluyoruz. Öte yandan dergilere her zaman bir sürü metin gelir. Editörler de eğer içlerinden beğendikleri bir metin olursa bana yönlendirirler. Ben de o metnin belli standartları aştığını düşünürsem yayınlamak için ayırabilirim. Fakat dediğim gibi biz dosya üzerinden çalışan bir dergi olduğumuz için dışarıdan gelen metinlerden çok az bir kısmını yayımlayabiliyoruz. Bir de tabii şiir, hikâye gibi ürünler basmıyoruz.
'HIZ DERGİLERİN POLİTİKALARINI ETKİLEMİŞ OLABİLİR'
Sosyal medyanın okur ile iletişimde dergiciliğe ne gibi katkıları oldu? İnternetin üretim ve tüketim bağlamında edebiyata etkisi sizce nedir?
Sosyal medyanın doğrudan bir etkisi olduysa o da dergilerin okurla olan bağlarını sıcak tutmasını sağladı. Geri dönüşleri çok hızlı almanıza yol açıyor sosyal medya. Eskiden dergilerin arka sayfalarında Sizden Gelenler adlı köşeler olur, o köşelere okurlar ya eleştirilerini ya da yazdıklarını yollarlardı. Bu artık azaldı ve okurlar görüşlerini genelde sosyal medya üzerinden iletmeye başladılar. Belki buradaki hız dergilerin politikalarını etkilemiş olabilir.
İçinde bulunduğumuz yıllar itibariyle portal ve dergi sayısının artması durumunu nasıl yorumlarsınız? 70’li ve 80’li yıllara nazaran, niceliğin ve niteliğin –olumlu ya da olumsuz- değiştiğini söylemek mümkün mü?
Türkiye diğer ülkelere göre yayın dünyasının çok canlı olduğu bir ülke. Hele dergi sayısı anlamında –bilmiyorum böyle bir araştırma yapıldı mı- sanıyorum dünyadaki en fazla derginin yayınlandığı ülkeyiz. Nicelik nitelik tartışması apayrı bir yazı konusu, en azından bu söyleşinin boyunu aşar. Ama ben bu anlamda geleceğe dair gayet umutluyum. Çok derginin yayınlanıyor olması bir kusur değil, sevinmemiz gereken bir şeydir.
Yazın dünyasının özellikle Gezi sonrası insanların politikleşmesinin etkisiyle, talep görmesinin dergiciliğe olan etkisi nedir sizce? Bu durum üretiminizi nasıl etkiledi?
Gezi sonrası insanların politikleştiğine inanmıyorum ben. Gezi planlı, programlı bir hareketti. En fazla buradan garip bir muhalefetin değil de, duygusal muhalefetin çıktığını söyleyebilirim. Yoksa Gezi sonrası insanlar politikleşti ise ve bu da yayıncılığa yansıdıysa o politikleşme, gündeme dair meseleleri farklı pencerelerden okuma anlamında olmadı ki. Şu oldu, renkli edebiyat dergileri siyaset dilinden güya uzaklaşmak için Yeşilçam artistlerinin yüzlerinin olduğu kapaklar yaptılar. Bu mu politikleşme?
'BAZI YAZARLAR İÇİN CEPHEDİR DERGİ'
Yazın dünyasını biçimsel ve içeriksel olarak şekillendiren ilk ortamın dergiler olduğu düşünüldüğünde, yazarın yazdıklarını matbu bir mecrada ilk olarak dergilerde görmesinin etkisiyle, dergilerin yazara vaat ettiği şeylerden en önemlisinin özgüven olduğunu söylemek mümkün mü? Dergiler, yazara ne vaat eder? Ya da karşıtını da sormak mümkün: Yazar, dergilere ne vaat eder?
Dergiler öncelikle edebiyatın ve düşüncenin yaşadığı, solup alıp verdiği mecralardır. Aynı zamanda dergi kelimesi de derlenip, toparlanmak anlamlarına gelir. Bu anlamda yazar için dergi yazdıklarını sınama alanıdır. Bazı yazarlar için siperdir dergi, bazı yazarlar için cephe.
Türkiye’de dergi mefhumunun önemli bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Geçmişten bu yana, pek çok yazar bir araya gelerek ortak üretim yapmış, dergiler çıkarmıştır. Kendinizi yakın bulduğunuz bir gelenek oldu mu? 200 sene sonra bugünlerden bahsedildiğinde, üretiminizin hayatla olan ilişkisinin nasıl tanımlanmasını istersiniz?
Ben Kırklar ve Dergâh dergilerinde yazarak dergiciliğe başladım. Bu anlamda İbrahim Tenekeci’den çok şey öğrenmişimdir. Öte yandan uzun yıllar gazetecilik yaptım. Musahhihlikten haber merkezi editörlüğüne kadar gazetecilikte de yoğruldum. Çocukluğum ve gençliğim dergilerde, gazetelerde geçti, başka hiçbir işte çalışmadım. Bu anlamda çok içeriden biriyim. Hani mutfaktan derler ya öyleyim. Az önce başka bir soruda da cevapladığım gibi Büyük Doğu ile başlayan Diriliş, Edebiyat, Dergâh’la devam eden dergi geleneğinden geliyorum. Kırklar ve İtibar dergilerinin mutfağında bulundum. Belki edebiyata ve dergi yayıncılığına dava gözüyle bakmak hasleti artık azaldı ama üretimimin hayatla olan ilişkisini siper ve mevzi olarak tanımlamak niyetinde oldum her zaman. Çünkü dergiler bazen siperde bazen de saldırı için cephede olurlar. Savunma ve saldırı hattı derginin yayın eksenini belirler. Söz söylemek boks ringine çıkmak gibidir, bu anlamda kimse kimseyi kandırmasın, zooloji dergisi bile çıkarıyorsanız bir cepheden konuşuyorsunuzdur.