Seninle başımız dertte be Diyanet! Biliyorum seninle sonumuz hüsran olacak.
Selami Şahin’in güzelim şarkısının sözlerini bozma cüreti veren, Ankara Müftüsü'nün hafızlık icazet törenindeki konuşması.
Aman Ya Rabbim! O ne frensiz konuşma öyle? Bırakın dokuzu tek boğumluk bile soluklanıp, düşünme şansı tanımamış zihnine.
Ankara’nın dört ilçesinden genç hafızlara icazet töreni yapılıyor 21 Kasım'da. Ankara Müftüsü Hasan Çınar kaptırmış kendini bir öfke nöbetine, sanırsınız miting meydanında. Derken konuşmanın sonuna doğru hızını alamayıp cenk meydanına dalmış. Kuvvetlerini meydan savaşına hazırlayan komutan edasına bürünüvermiş.
“Kimse gençliğimizin ve cami cemaatimizin itikadını, imanını bozamayacaktır.” Hadis külliyatına inanmaktan söz ederken ne kadar tehditkâr ne kadar özgüvenli? Acayip şey…
Diyanet kendi atadığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin memuru olan Ankara Müftüsü'ne “Heey! Hooop!” demiş midir bilmiyorum. Memurunu karşısına alıp iki çift laf ettiyse “be adam dinde iman bekçisi yok, sen ancak kendi imanından mesulsün!” demiş midir, merak ediyorum.
“Ey müminler, iman edin” ayetinin hikmeti üzerinde çokça düşünmek gerek. Koskoca müftü bilir elbet de bilmek ayrı… Uymak ayrı… Allah’ın indirdiğine mi kulun söyleyip yazdığına mı uyuyorsun. Herkesin kendisini her daim yeniden sorgulaması, akıl yorması gerektiğini söyler bu ayet. Ayet böyle der de işte aklı inkâr ile nakle iman hali mühim mesele.
Müftü Diyanet'ten icazetli mi bu konuşma için? Diyanet'in bugünkü din politikası nakle iman üzerine mi? Hadise iman, imanın şartları içine alındı da bizim mi haberimiz yok? Hani ehl-i sünnet Peygamberimizin yolundan gittiğini iddia eder ya, müftüye, Diyanet’e sormak lazım şimdi: Peygamberimiz, ölümünden çok sonra ve çok başka yerlerde yazılan hadislere mi iman ediyordu? Deli sorular…
Diyanet kendisine ve çalışanlarına alenen tehditvari açıklamalar yönelten kimi tarikat ve cemaatlere şirin gözükmek, kendini onların dilinden kurtarmak için iman esaslarının çarpıtılmasına göz mü yumuyor? Utanma diye bir şey kalmadı kimsede, ondan geçtim. Kuldan utanmak yok biliyoruz da be hocalar, Allah’tan da mı korkmazsınız?
Müftü salonu çınlatıyor: “Kütüb-ü Sitteye, Kütüb-ü Tis’aya iman etmişiz.” Vay be bakar mısınız şu işe? Sanırdık ki bu dinin hocaları, bu devletin Diyanet'i ve memur müftüleri Allah’ın kitabına, Kur’an’a iman ediyordur. Ankara Müftüsü ilan ediyor altı kulun o da yetmedi dokuz kulun yazdığı kitaplara iman ettiğini. Allah’ın ipini bırakıp, ataların ipine sarıldığını söylediği yetmezmiş gibi bunu İslam olarak anlatıyor.
Hadise iman diye bir esas varmış gibi hiç çekinmeden ekliyor: “Ben Ankara Müftü olarak Kütüb-ü Sitte değil Kütüb-ü Tis’a’daki bütün mütevatır, meşhur, sahih, hasen ve hatta zayıf hadislere bile iman etmişiz.” (Tekil başlayıp çoğul bitirmek dahil ifade hataları konuşmaya ait)
Evet, bu Diyanet'le başımız dertte gerçekten. İki yönden dertte üstelik…
Birincisi laik hukuk devletinin bir kurumu olan Diyanet ve memurları bütün inançlar ve farklı din yorumları karşısında tarafsız olmalıyken din yorumlarından sadece bir kısmını topluma “tek, gerçek din” olarak dayatmakla hukuku, anayasayı, kendi kuruluş kanununu çiğniyor. Ne yapmak lazımsa ilgilileri göreve çağıralım. Hiç değilse kusur üstümüzde kalmasın.
İkincisi inananların tanrı tasavvuruna zarar verdiği gibi iman esaslarını da tahrif ediyor. Bu, dindarların ciddi ciddi düşünmesi gereken bir inanç sorunu haline geldiğini gösteriyor. Diyanet'in inananlar tarafından sorgulanmasını gerektiren bir yaklaşımla karşı karşıyayız.
Garip bir devlet dini yaratılıyor. Devlet dediysem bildiğimiz manada devlet değil tabii ki. Sözlerimde çarpık bir ilişki var gibi görünebilir ama bana öyle geliyor ki devletin laik niteliğinin aşındırılması en çok Müslümanların din algısının bozulmasını kolaylaştırmak için kullanılıyor bu sistemde. Ucube sistemin dini gibi bir şey çıkıyor sanki ortaya. Seçime doğru giderken bu sistem dininden herkesin payına ne düşecek merak konusu. Din Allah’ın dini, ona kimsenin zarar vermeye gücü yetmez, Amenna. Fakat işte insanları bölük bölük ayırdınız yahu! Dindarı, seküleri yetmedi, Alevisi, Sünnisi kesmedi şimdi Kur’an’a iman edenle hadise iman eden ayrımını mı seçim malzemesi yapacaksınız? Yazık!
Bir memur meclis çatısı altında seçilmişlere mütehakkim vesayetçi yaklaşımla ve yazılamayacak söz eder. Bir memur Karkamış’ta terör saldırısıyla yaşamını yitiren gencecik öğretmenin ailesine, kızları şehit olduğu için sevinmeleri gerektiğini söyler. Bir başka memur da hafız gençleri şehit olmaya hazır görür. Gerçekten sadece Diyanet'le değil bu sistemle sonumuz hüsran.