Levent Alpüren’in ilk kitabı: Hatırlamanın Geometrisi
A. Levent Alpüren’in 64 sayfadan oluşan şiir kitabı "Hatırlamanın Geometrisi" adıyla yayımlandı. A. Levent Alpüren, altı ana başlıktan oluşan kitabı, sökerek, bozarak, parçalayarak okuduğu hayatın tabletlerinden çıkardığı şiirlerle oluşturuyor.
Mümkün mü, ağustos denildi mi özellikle şiir okuru, Edip Cansever’in “Kirli Ağustos”unu da hatırlamasın? “Kirli Ağustos”, şairin doğaya olan yoğun ilgisini sergileyen şiirlerin toplamıdır. Aynı zamanda, Cansever’in bu yönelişinin ürünü olan şiirlerinin bir araya geldiği tepe noktasıdır. Edip Cansever’in doğaya karşı ilgisi daha sonra yazdığı şiirlerde de sürer, ancak “Kirli Ağustos”taki aynı yoğunluğa, düzeye ulaştığı söylenemez. Öte yandan bunda şairin tema, izlek, konu yelpazesinin genişliği, zenginliği de önemli bir etken olmuştur. Cansever’de tekrarın pek olmaması da önemlidir elbette.
Aslında konumuz Edip Cansever de, “Kirli Ağustos” da değil. Ama hatırladık ve bu vesileyle kısaca da olsa “Kirli Ağustos”a değinirken şairini de selamlayalım istedik…
Konumuza gelirsek, konumuz bir ilk kitap. Çok beklemiş bir ilk kitap da diyebiliriz. Üstelik hatırlamayla da ilgisi olan bir kitap…
A. Levent Alpüren’in (1969) sıcağı üzerindeki kitabı Hatırlamanın Geometrisi adıyla yayımlandı. Kitabın okurla Bireylikler dergisinin ücretsiz eki olarak buluşacağını da belirtelim.
Alpüren için otuz yıla yaklaşan sürenin sonunda nihayet kitap durağına ya da limanına ulaşmış bir şiir yolcusu diyebiliriz. A. Levent Alpüren’in şiirle macerası, 1990’larda yayımlanan Eşik dergisiyle başlamış. Ayrıca bu dönemin birçok şiir dergisinde yapıtlarıyla görünmüş. Ancak daha sonra şiir yolculuğu kesintiye uğramış, yazmaya ara vermiş ama şiirden tamamen uzaklaşmamış. 2017’den itibaren kopan bağını tekrar düğümlemiş, yeniden yazmaya başlamış. Nihayet bu süreçte yazdığı şiirlerini Hatırlamanın Geometrisi adı altında toplamış ve kitaba dönüştürmüş.
Hatırlamanın Geometrisi altmış dört sayfadan oluşuyor. Zaman zaman dile getiriyoruz. Özellikle ilk şiir kitaplarında, altı ya da yedi formadan fazlası nasıl söyleyelim; hantallaştırıcı biçimde “fazlalık” oluyor… Alpüren’in altmış dört sayfa seçimi yerinde olmuş diyebiliriz.
Altı ana başlıktan oluşan kitapta, toplam kırk iki şiir yer alıyor. Kitabın ilk bölümünde yer alan şiirlerde lirizm kısmen daha belirgin. “Hayata Kalan Sonsuz Yankı” ana başlıklı ilk bölümden, kitabın da ilk şiiri olan “Kendimedir Dikenim” den üç betik okuyalım:
hayata kalan sonsuz yankı
tutabilirsen yok ol
kekremsi bir tat bile bırakma ardında
yok olabilirsen tut
sümbül kokusu sarsın etrafı
ağrısı orta yerde dursun
suya aldanmasa toprak
çoraklık ne ki mesela
kovboy filmlerinden tanış
kaktüs “iyi kötü çirkin”
kaç ben daha çıkacak çekmeceden
çok kere ölsem yeter mi
sahnenin orta yerinde
ayık halim mor(alite)
gündüz intihar edip
gece helvasını karansam
şekere de dikkat etmeliyim
A. Levent Alpüren, ilk bölümdeki şiirlerde daha çok varlık ve varoluş sorunu üzerine düşünüyor ve dilinin aynasını kendisine tutuyor. Şu dizeleri de “Beni Unutun” başlıklı şiirden alıntılıyoruz:
inkar vaktidir önce kendimi
bildiğim tüm şarkıları
çok kişilik umutları
Şair yanıt arıyor. Bilmek, merakını gidermek istiyor. Örneğin ben kaç kişidir? Bir ben kaç kişi taşır, taşıyabilir; ya bir gövde?.. Hazır yanıtlar, dünyanın mevcut karşılıkları, hayatın yerleşik kalıpları şair için de, şiir için de yok hükmündedir. Öyle olmasa ne şairden, ne şiirden söz edilirdi. Şairin bitmeyen huzursuzluğuna da, dilin şiir olarak işlenmesine de sebep, dünyanın ve hayatın hazır, mevcut, yerleşik haline tahammül edememesidir. Aktaracağımız şiir “Her Söz Biraz Kekemedir Her Yürüyüş Aksak”tan:
unutmamak alışmanın diğer adı oysa
aksak ve kekeme hayatı sevdim ben
devrimi sevdim mesela devrim gibisini
varsa buyurgan olmayan tanrınızı
sözün kekemesi şairi çok sevdim
Levent Alpüren şiirle düşünüyor. Meselesini şiirin diliyle eşeliyor; kaçınmadan, çekinmeden yüzleşiyor. Çarpışılacakla çarpışıyor. Mekândaki, zamandaki ve uzamdaki dirimi, devinimi, hareketi, jesti, mimiği şiire dönüştürmek üzere dil için araçsallaştırıyor…
Kitabı bölüm bölüm okumayı sürdürelim. “Kendine Saklama Yaranı” başlıklı ikinci bölümde, özel olan politiktir ve aynı zamanda da toplumsaldır gerçeğinden yola çıkarak olguların oluşturduğu yapıyı “bozmaya” ya da “çözmeye” yöneliyor. İtirazımız yok. Kim niye sevinç gibi acıların da toplumsal olduğuna, paylaşılmasının gerekliliğine itiraz eder ki? Şair de bunu söylüyor ve “Kendine Saklama Yaranı” diyor. Bölüme adını veren şiiri okuyalım:
eşikte sırasını beklerken beden
sırtında bir yarayı büyütmeden arınamazsın
ruhun ölür de bilemezsin
sarı kızıla çaldığında birikir su
ellerini açmış yakaran ova bilir
çukurun başında dört dönen serçe
karnı boşluktan şişen kara ten
bağı yeni kesilmiş insancık bilir
kendine saklama yaranı
Kitabın “Balkon Şiirleri” başlıklı üçüncü bölümünde yalnızlık sorunsalıyla birlikte daha çok toplumsal değerler ve genel geçer değer yargılarının yapısökümü tekniğiyle bir hesaplaşma söz konusu diyebiliriz. Alıntımız “Üç” başlıklı şiirden:
hangi tanrının dilisin ki susarsın susmak değil
yaşarsın yaşamak
(…)
yalnızlık en az iki kişiliktir
birileri söylemiştir evvelden
tırnak içinde say cahil say beni
yaşadığını bileyim yaşadığımı
Levent Alpüren, şiirini iki araya yazmış gibi. Ne demek bu? Beniyle beni arasında bulduğu boşluğa yazmış örneğin ya da kendisiyle hayat arasındaki nizalı alana… Kendisiyle toplum arasındaki tartışmalı bölgeye… Araya giriyor; o ara yoksa girebileceği aralar arıyor; olmadı çatlatıyor ve açıyor o aralığı. Özneyle eylem ve edim arasındaki yapının çözümüyle sağlanan çatlak da, aralık da diyebiliriz buna.
Alpüren için absürtlükler, çelişkiler, tuhaflıklar, uyumsuzluklar, çatlaklar, hatta patlaklar, patlangaçlar şiirin şimşeğini çaktıran imkânlar olarak önemli. Öte yandan dikenli bir şiir olarak da dikkati çekiyor. Kaktüs gibi mi, kirpi gibi mi; onu bulmayı okura bırakalım… “Kendi Ağzımla Çektim Bu Şiiri” başlıklı bölümün izlenimimizi daha da güçlendirdiğini belirtelim. Paylaşacağımız betik “Bakmadığım Yerlerinizden Öpüyorum” şiirinden:
bakmadığımda pazar bizim sokağa kuruluyor
herkes kendi dijital dünyasını takas ediyor
elmayla, soğanla hatta ıspanakla
kürt pazarcı naylondan para bile almıyor
gün boyu yün eğiriyor zabıtalar tonton dedelerle
“İnsan hatırlar” diyor Ahmet Oktay. İnsan neyi hatırlar, insan her şeyi mi hatırlar? İnsan da nihayet seçimlerinin oluşturduğu bir tür yapıttır. Hatırlamak da seçime dayanmaz mı? Kitabın son bölümlerindeki şiirlerde gerilim de, öfke de artıyor. Bunu hatırlamanın kışkırttığı söylenebilir.
Kitaba adını veren şiirin de yer aldığı bölüm “Hatırlamanın Geometrisi” çocukluğa, geçmişe, ergenliğe dair geometrik bir yapısökümü olarak okunuyor. Alıntımız bahsi geçen şiirden:
argıncık bir sinemadan fazlası gayrı
kan yürümüş beynine
hatırladığım uzun ince yola
otuz iki şair dişi ekmişler
dağa duvardan bakma mevsiminde
-elimizde kallavi bir bıçak
sarı su akacak gölgelerden
çeşmelerden kavak yelleri uçacak
zar atmayı bilmeyen oynamasın
yeşil masa gün sonunda toplanacak-
A. Levent Alpüren sökerek, bozarak, parçalayarak okuduğu hayatın tabletlerinden çıkardığı şiirlerle Hatırlamanın Geometrisi'ni oluşturmuş. Kitabın son bölümünün başlığı “Ateş Karıncaları Kalsın İnsan Gitsin”. İnsanın doğayı alt etme, giderek yok etme savaşının yıkımı büyük. Öyleyse doğanın yıkımına karşı çıkmak, yağmalanmasını, talanını durdurmak için şairin, zalimliğin öznesi durumundaki insandan vazgeçmesi; neticede haktan, adaletten yana olması şaşırtıcı değildir. Alpüren, etik bir yaklaşımla tavır alarak “Ateş Karıncaları Kalsın İnsan Gitsin” diyor. Aynı başlıklı şiirden bir bölüm okuyalım:
kanatsız melekleri sırtlayacağım
mezarları sulayıp belki aforizmalar
okurum taşlara börtü böceğe geçmişime
ihmalleri yeniden mektebe göndereceğim
infialleri cebimde saklı tutacağım bu önemli
kendimden bildiğim
kanatsız melekleri öpeceğim
Alpüren’in şiirleri, bir başka açıdan gerçeği yalınlaştırma çabası olarak da değerlendirilebilir.
Hatırlamanın Geometrisi'nde şiir adına karşılıksız bırakılmayacak bir çaba söz konusu; okurun dikkatine ve ilgisine sunuyoruz…